Taraftarı olduğumuz kulübün, önemli işler yapmış başkanı Aziz Yıldırım herkesin malumu olduğu üzere bugün itibariyle tutuklandı. Açıkçası sağlık sorunlarından dolayı tutuksuz yargılanmasını ummadım değil. Mahkeme gözünün yaşına bakmamış başkanın ve başkan artık içeride.
Süreç sonunda kimin neyi ne kadar yaptığı ortaya çıkar, herkes cezasını çeker. Çekmelidir de bunu sürekli yazdık. Kulübü ilgilendirecek kısımlara geçelim, beni ilgilendiren kısmı orası bir taraftar olarak.
Bir değerlendirme yapıldı zaten blogumuzda ama Fenerbahçeli olarak kayıtsız kalamıyor insan, bir de kendi düşüncelerini yazmak istiyor. Şu an itibariyle Digiturk'te kanalları gezinirkern Fb Tv'de sürekli olarak Aziz Yıldırım'ın ne denli büyük bir sevdayla Fenerbahçe'ye bağlı olduğu bir klip, taraftarların Topuk Yaylası ziyareti, Selçuk Şahin'in röportaj veremeyecek kadar duygulandığı anlar gösteriliyor. Dedik ya Fenerbahçeliyiz diye. İçimiz şişiyor. Elden hiçbir şey gelmiyor. Üzülüyoruz.
Mecburen kanal değiştiriyorum. Bir ileri basıyorum. Lig Tv. Unutulmaz maçlar. Fenerbahçe - Galatasaray maçı. 6 Kasım'daki. Şu an durum 2-0. O günü hatırlıyorum. Maçı izleyecek yer bulamamıştım. Her yer doluydu. Bir cafe'nin televizyonuna çok uzaklardan bakabiliyordum ancak. Stad yanıyordu. Bir şeyler olacağı belliydi. 6 oldu. Sevinemiyordum bile. Azalan verimler kanunu gibi bir şey. 1-2 yükselişe geçiyorsun, 3-4 zirve, 5'te düşmeye başlıyorsun, 6 olunca bundan sonrasının zevk vermeyeceğini biliyorsun. Her neyse. O günkü sevinci yaşatan takım, bugün ise çaresiz bırakıyor bizleri.
Biz burada bir şeyleri değerlendirirken hayatın diğer unsurlarını göz ardı etmemeye özen gösteriyoruz hep. Futbol konuşuyoruz ama futbolu etkileyen veya futbolun etkilediği tüm faktörleri değerlendiriyoruz. Eksik bırakıyoruzdur elbette ama klişelerden fazlasını yaptığımızı ve her şeyin göründüğü gibi olmadığının farkında olduğumuzu düşünüyorum.
Bu şike meselesine de hep böyle yaklaştık burada. Ay ne güzel, futbol temizlenecek, Fener zaten hep şikeciydi, Aziz pislikti, diğerleri temiz, canım yargı, gülüm hükumet demedik. Ne Fenerlisi, ne Galatasaraylısı böyle yaklaşmadık olan bitene. Aklımızı ve vicdanımızı, hırslarımıza satmadık kısacası...
Yine bunların ışığında bir değerlendirme yapmak gerekirse; Fenerbahçe'nin şike veya teşvik primi gibi çirkinliklere bulaşıp bulaşmadığını bugünden kestiremediğimi belirtmek isterim. Bunu Fenerbahçeliliğimle söylemiyorum. Aziz Yıldırım'ın iddia edilen suçu silahlı örgüt kurmak ve bu örgütü yönetmek. Var ya da yok çıkar ortaya. Ama şunu söylemeliyim. Emenike ve Sezer'in serbest bırakılmasının ardından şike veya teşvikin nasıl yapıldığını anlayamıyorum.
Bu oyuncular serbest kaldıysa elimizde iki maç kalıyor şaibeli olduğu söylenen. Eskişehir - Trabzon maçında teşvik primi verildiği, Sivasspor - Fenerbahçe maçında da şike yapıldığı iddia ediliyor anladığım kadarıyla. Diyelim ki bu ithamlar gerçek. Eskişehirspor maçındaki teşvik primi Bülent Uygun ve Ümit Karan'a mı verildi yani? Ee ne dedi adamlar oyunculara? Yenileceksiniz biz paramızı aldık mı? Oyuncular da tamam hocam siz aldıysanız, biz yatarız mı dediler? Böyle olduysa oyuncular da suçlu değil midir? Gözaltına alınması gerekmez mi? Böyle olmadıysa kimi teşvik etti birileri Fenerbahçe adına?
Sivasspor maçıyla alakalı da Mehmet Yıldız serbest bırakıldı, Korcan içeride. Korcan'a para yedirdi birileri Fenerbahçe adına. İddia bu. Maçın nasıl geçtiğini, Volkan'ın yediğinin Korcan'ın yediği kadar beter bir gol olduğunu falan geçelim. Bekleyelim.
Sadece vicdanıma dönüyorum. Fenerbahçe - Gaziantepsor, Bucaspor - Trabzonspor, Trabzonspor - Gaziantepspor, Fenerbahçe - Bursaspor, Karabükspor - Fenerbahçe ve Karabükspor - Trabzonspor maçlarının incelenmediği bir soruşturmayı kabul edemediğimi farkediyorum. Amacım birilerini karalamak değil ama yandaş medyanın ve rakip takım taraftarlarından aklı selim davranmayanların, Fenerbahçe meselesi değil, futbol temizleniyor işte demelerini kabul edemiyorum.
Fenerbahçe taraftarına geçelim. Aklı selim davranamadığı için eleştirilecek en son kitledir Fenerbahçe taraftarı. Çok sevdikleri başbakana, cemaate bile karşı duruş sergileyebilecek kadar aşıklar takımlarına, bağlılar renklerine. Yürüyüşü anlamlı bulsam bugün orada olurdum ama anlamsız bulmak da empati eksikliğinden başka bir şey değil.
Sahada gördükleri emeğe, tribünde yaptıkları fedakarlığa bir türlü sahip çıkmaya çalışıyor taraftar. Başka bir yol bilen, göstersin de onu yapalım. O kadar mücadele, istek, arzu, çaba değerini yitirmesin istiyorlar. Feryat ediyorlar.
Aziz Yıldırım'a saygı duymak, sevsek de sevmesek de becermek zorunda olduğumuz bir hissiyat. Adamın tüm emeğini Fenerbahçe için harcadığını bunun dışında da ülke futbolundaki birçok önemli gelişmede baş aktör olduğunu unutamayız. Zaten taraftar olarak saygı duyuyoruz, insan olarak temkinliyiz. Yanlışın yanında olmaktan korkuyoruz işte, çok basit.
Fenerbahçe'ye ne olur? Küme düşürülmesi gerekiyor eğer Sivasspor maçı ile ilgili elde net deliller varsa. Düzenin şartları gereği ne kadar zor görünse de federasyon bu kararı almalıdır. Yayıncı kuruluş, sponsorlar bir şekilde istemeyeceklerdir bu kararı ama olması gereken buysa olacaktır. Sanmıyorum bir geri dönüş olacağını. Ok yaydan çıkmıştır. Federasyonun, sponsorların ve yayıncı kuruluşun yapacağı tek şey; önümüzdeki sezon Beşiktaş ve Galatasaray'ı ligin son haftasına kadar yarışın içinde tutmak için çaba göstermek olacaktır böyle bir durumda. Kendi iplerini kesmemeleri için...
Bana gelince... Şu an üstümde Fenerbahçe'ye ait bir t-shirt, odamın çeşitli yerlerinde asılı sarı - lacivert örgüler, balkonumda sallanan Fenerbahçe bayrağıyla sezonun açılmasını ve stadta takımımı desteklemeyi bekliyorum.
Taraftarların ise daha değişik tepkileri mevcut. "Juventus değiliz, ananızı ....." diye bağırıyorlardı bugün yürüyüşte. Bazıları durmayacak ve bu küme düşürülme olayını hazmedemeyecek bunu anladık. Fakat benim bugünkü yürüyüşte en değerli bulduğum şey; Akp - cemaat işbirliğinin Fenerbahçe üzerinde bir operasyon düzenlediğine dair oluşan inancın dillendirilmiş olması. Açık söyleyeyim bizim taraftar profilimizden beklenmeyecek bir gelişim bu.
Polisin biber gazını yemek de bu anlamda olumlu. Bu ülkede sadece yukarıda söylediğim işbirliğinin ortaklarına laf söylenildiğinde biber gazı sıkılmaya başlanılır. Polis şöyle, polis böyle diyecek durumu geçtik. 2008'de 1 Mayıs'ta, insanların, camları ve kapıları kapalı bir otobüsün içine alt alta, üst üste konulup; aracın içerisine biber gazı sıkılmasını duyduğum gün itibariyle polis hakkında söz söylemenin gereği yok diye düşünüyorum. Polis, demokrasimizin teminatıdır diyen bir başbakana sahipken üstelik...
Kısacası zor zamanlardan geçiyoruz Fenerbahçeliler olarak ve geçireceğiz. Ama takıma sahip çıkmaktan vazgeçmeyeceğiz. Diğer takımı tutan arkadaşlarımızdan da anlayış bekleyeceğiz. Bizden normal tepkiler vermemizi beklemeleri için, empati kurmaları gerektiğini anlatacağız. Ve artık çok fazla söz söylemeyeceğiz. Bekleyeceğiz. Ne olursa olsun, sevdamızın peşinde yürüyeceğiz...
0 yorum:
Yorum Gönder