31 Ekim 2009 Cumartesi

Damat Ercan ve Küfürbaz Metin

Linkteki videoda artık sınırları iyice zorlayan "damat" Ercan Saatçi ve yıllardır ailemizin sanatçısı kalıbıyla bizlere sunulmuş, güya efendi adam Metin Özülkü'yü görüyoruz. Ercan Saatçi Hürriyet Gazetesi Spor Koordinatörlüğü görevine getirildiğinde bunun ne derece adam kayırmacı, gökten zembille indirme bir görev olduğunu ve bu şahsın bu görevi hak etmediğini çeşitli mecralarda dile getirmiş bir insan olarak bu olay beni pek şaşırtmadı. Neticede Ercan Saatçi denen adam, Galatasaray'ın renkleriyle futbol sahasının yeşilini bir arada gördüğü anda "PKK" benzetmesi yapabilecek kalitesizlikte bir insan. Ancak Metin Özülkü'nün içindeki kahvehane delikanlısını böyle bir çırpıda ortaya çıkarmış olması çok şaşırtıcı. Kendisini bu noktada tebrik ediyorum.

Ayrıca önemli olan bir nokta daha var. Hadi Ercan'ın o densiz ve terbiyesiz lafına refleks olarak bir cevap verildi diyelim Metin Özülkü tarafından. Adama bakıyoruz, utanıyor sıkılıyor falan ama bu bile kendisini masum yapmıyor benim gözümde. Çünkü muhabbeti uzatıyor ve uzatmaya çanak tutuyor. Dikkat edin, diyaloğun sonlarında Ercan Saatçi bir yerden hönkürdeyerek gülerken bir yandan da "tamam, artık Galatasaray'a girmeyelim" gibi bir cümle kuruyor. Bu cümleye karşılık olarak da Metin Özülkü "tamam, girmeyelöhühfhgkdsf" diye gülüyor. İşte bu noktada onun da içinde nasıl bir Ercan Saatçi yattığını görüyoruz.

Sözün özü, Ercan Saatçi denen ahlak yoksunu, psikolojik sorunlu adam Hürriyet Gazetesi bünyesinden def edilmediği sürece bedava verseler almayacağım Hürriyet'i.

30 Ekim 2009 Cuma

En İyisi Hangisi?


France Football'un Ballon D'Or adaylarının açıklanmasının ardından, FIFA Dünya'da Yılın Futbolcusu adayları da açıklandı. Balon D'Or listesinde tek bir İtalyan dahi yer alamazken, FIFA'nın ödülü için yarışanlar arasında İtalya'yı Buffon temsil ediyor.

FIFA'nın listesinde 6 Barcelona oyuncusu yer alıyor. Chelsea de listeye 5 adam sokabilmiş. Hemen 23 kişilik listeyi paylaşalım sizinle...

Barcelona: Messi, Xavi, Iniesta, Puyol, Henry ve Ibrahimovic(Inter)

Chelsea: Ballack, Lampard, Drogba, Terry, Essien

Real Madrid: Casillas, Ronaldo(Manchester United) ve Kaka(AC Milan)

Liverpool: Gerrard ve Torres

Valencia: David Villa

Sevilla: Luis Fabiano

Juventus: Buffon ve Diego(Werder Bremen)

Inter: Eto'o(Barcelona)

Manchester United: Rooney

Bayern Münih: Ribery

Bu ödülün sahibi 21 Aralık'ta açıklanacak. Messi favori gösteriliyor. Ödül hakkı elimde olsa sıralamam şöyle olurdu:

1- Xavi
2- Messi
3- Iniesta

İlk 3'e Ronaldo'nun kesin olarak gireceğini düşünmekle birlikte...



1 Aralık'ta sahibini bulacak Balon D'Or ödülü için ise 30 aday var. FIFA'nın açıkladığı listede yer alan 23 isimden 19'u bu listede de var. Olmayanlar; Buffon, Ballack, Essien ve Puyol... Farklı olan isimler ise:

Arshavin, Benzema, Dzeko, Fabregas, Forlan, Giggs, Gourcuff, Julio Cesar, Maicon, Vidic, Yaya Toure...

Bu ödül için de favori Messi olarak gösterilmekte.

İki ödülün de son sahibinin Ronaldo olduğunu belirtelim.

Siz de kendi fikrinizi sağ taraftaki anketimize yansıtabilirsiniz. Sizce en iyisi hangisi?

28 Ekim 2009 Çarşamba

Hezimet!


Aslında maç dün oynandı, lakin tepkileri ağırlıklı olarak bugün geldi. Teknik Direktör Pellegrini, Onursal Başkan efsane Di Stefano, takımın sol kanat oyuncusu Royston Drenthe... Hepsi, İspanya Kral Kupası'nda, 3. lig takımı Alcorcon'a yenilmenin utanç verici olduğunu söylüyorlar. Şüphesiz ki öyle...

Real Madrid, şunu aldı, bunu sattı muhabbetine girmeden sahadaki futbolcuların değeri üzerinden bir tartışma yürütmek mümkün. Sahaya Real Madrid'in genç takımı çıkarsa, bu mağlubiyete bir anlam yüklemek daha kolay olur çünkü.

Bakalım sahaya kimler çıkmış dün:

- Dudek: Yaş: 36. Zaman zaman saçma sapan hatalar yaptığını biliyoruz ve Casillas'ın yedekliğinde paslanmış olması muhtemel. Real Madrid kalesinde olmaması gerekir denilebilir, takvim itibariyle.

- Arbeloa: Yaş: 26. İspanya Milli Takımı'nda da oynuyor. Liverpool'dan transfer edildi. Önemli bir oyuncu. İyi bir alternatif.

- Metzelder: Yaş: 28. Almanya Milli Takımı'nda oynuyor. Real Madrid'te olmasa bile, önemli takımlarda direkt oynayabilecek bir oyuncu.

- Albiol: Yaş: 24. İspanya Milli Takımı'nda oynuyor. Valencia'dan 13 milyon pound'a alındı.

- Drenthe: Yaş 22. U21'de Hollanda'nın yıldızıydı. Carlos'tan sonra Marcelo ile birlikte sol bek mevkiisini dolduruyor. Maç eksiği yok. 9 milyon pound ödenmişti kendisini Madrid'e getirebilmek adına.

- Granero: Yaş 22. Real Madrid alt yapısından. U21'de oynamışlığı var. Yakın bir zamanda İspanya Milli Takımı'nda da oynayabilir. Getafe'ye önce kiralandı, sonra satıldı. 3.5 milyon pound ödenerek tekrar takıma katıldı.

- Van der Vaart: Yaş 26. Hollanda Milli Takımı'nda oynuyor. Robben ve Sneijder gibi isimler, kendisine güvenilerek satıldı.

- Benzema: Yaş: 21. 35 milyon euro'ya alındı Lyon'dan. Fransa Milli Takımı'nın da 11 oyuncusu.


İlk 11'de yer alan diğer 3 oyuncu ise Raul, Van Nistelrooy ve Guti. Onların Real Madrid için ne analama geldiği konusunda ya da bu takımda yer alabilecek kalitede olup olmadıklarına dair bir fikir yürütmek hususunda çok fazla söylenebilecek bir şey yok. Oyuna sonradan giren isimlerin de Marcelo, Diarra ve Gago olduğunu belirtelim. Mağlup takıma niye bu tipte oyuncular girmiştir onu anlamasam da bu futbolcuların da kaliteli isimler olduğu hakkında herkes hemfikirdir.

Evet. Bu 11, birbiriyle oynamaya pek alışkın değil. Fakat rakip Alcorcon. Ve alınan yenilgi 4-0...

Biz maçı izleyemedik fakat Goal dergisi yazarlarından KS Leong, Alcorcon'un 4 net pozisyonu harcadığını ve 1 topunun direkten döndüğünü belirtmiş. Alcoron'un Madrid şehrinin bir takımı olması da Real Madrid için çok acı bir gerçek. Alcorcon'un, tarihinin en farklı galibiyetini elde etmiş olması da cabası...

Drenthe, "Yenilgi utanç verici" açıklamasında bulunmuş. Pellegrini ise çok utanç duyduğundan bahsetmiş. Rakibin iyi konsantre olduğunu da sözlerinin arasına sıkıştırarak özürünü dilemiş ama bu özür kabul görür mü emin değilim. Di Stefano ise baya kızmış. Lakin "sakin olmalı ve bu senenin fiyaskoya dönüşmemesi için çalışmalıyız" demiş.

Kupa maçıdır, sürprizler yaşanabilir. 1-0, 2-0, 2-1 anlaşılabilir olurdu. 4-0 ise Real Madrid cephesinin de açıkladığı üzere başlı başına bir hezimet!

Real Madrid rövanş maçında rakibini 5 farkla yenebilecek güçtedir. Benim tercihim ise eğer sağlıklıysa aynı 11 ile sahaya çıkıp, bu utancı temizlemelerini istemek olurdu. Real Madrid için 1 tane Kral Kupası'nın ne anlamı var ki? Ama dün sahada yer alan oyuncuların, kırılan onurlarını yerine getirmenin bir yolu bulunsa fena olmaz.

26 Ekim 2009 Pazartesi

Fenerbahçe - Galatasaray Derbisi Üzerine

Bir kere de olaysız, eşit şartlar altında geçsin şu derbi. Mümkün değil, olmuyor. Tek taraflı kurmuyorum bu cümleyi. Dün Şükrü Saraçoğlu Stad'ndaydık. Yarın Ali Sami Yen Stadı'na çıktığımızda da aynısı olacak. Sahaya su şişeleri atılacak. Taraftarlar futbolcuları, futbolcular taraftarları gerecek. Hepsinin etkisinde kalan hakem gerilecek ve o da maçı gerecek... Bu maçların kaderi bu işte.

Maçta teknik taktik olarak eleştirilecek çok da bir şey yoktu iki tarafın teknik kadrolarıyla alakalı. İkisi de kendisine göre doğru olan, ve uygulanabildiğinde etkili olacak önlemler almışlardı. Daum'un iki kanat bekinin önünde açık olarak oynayacak oyuncuları yine savunma özellikleri kuvvetli isimlerden seçmesi ne kadar doğruysa, Rijkaard'ın da soğukkanlı Elano'ya ilk 11'de şans vermesi o kadar doğruydu bence. Tek fark şu; bu tercihlerden biri iyi uygulandı, diğeri de göstermesi gereken etkiyi gösteremedi. Ama ikisi de teorik olarak doğruydu. Yani iki takım teknik ekibine diyecek söz yok.

O zaman, en çok konuşulabilecek ne var diye bakıyoruz ve tabii ki gözümüze hakem Bünyamin Gezer takılıyor. Bu maç için Bünyamin Gezer ismi ilk açıklandığında sözlükte şöyle bir yazı yazmıştım. Ne demişiz? "Umarım acemiliğini belli etmez" Yani korktuğumuz başımıza da gelmiş oldu bu şekilde. Daha maçın öncesine gidelim. Sahada daha maç başlamadan gerginlik vardı. Taraftarını selamlamaya giden Galatasaraylı futbolcular, Fenerbahçe takımının ısındığı bölgeden geçerken Cristian, Arda'yı şöyle bir savuruverdi. Maçtan sonra röportajda Arda'nın kendisinin ayağına bastığını falan söyledi Brezilyalı. Burada Arda sırtı dönük bir şekilde koşuyor. Cristian kesinlikle görüş açısında değil. İşin enteresanı, Cristian da Arda'nın geldiğini görmekte. Yani baktı ki Arda geri geri koşarken ayağına basacak, oradan uzaklaşabilir. Ancak burada Cristian, durumu provoke etmeyi tercih ediyor. Sonrasında iki oyuncu da dönüp gidiyorlar. Galatasaraylılar taraftarlarını selamladıktan sonra, Arda oldukça gereksiz bir şekilde gidip Cristian'a bir şeyler söylüyor. Olayın artık uzamaması lazım. Sen ne diye gidip zaten pek de iyi niyetli olmayan bu adamı iyice sinirlendiriyorsun? Sonra da film kopuyor zaten. Cristian ne yapıyor peki? Arda'nın suratının ortasına okkalı bir tokat indiriyor. Bu sırada tüm hakemler sahada. Hatta bu oyuncuların yakınındalar. Bu oyuncuya böyle bir serserilik yapma hakkını kim veriyor acaba? Bence bilinçli yapılmış bir hareket. Tamam, Arda'nın orada gelip Cristian'a bir şeyle söylemesi çok gereksiz kaçtı ancak bunun karşılığının tokat olarak verilmesi ya kötü niyettir ya da medeniyetsizlik, aptallık... Sonra tabii oyuncular birbirine giriyor. Bir kısmı itişip bir kısmı bunları ayırmaya çalışırken arkadan gelen Bilica'yı görüyoruz. O da Arda'nın kafasına şaplağı patlatıveriyor. Üstelik bu fiskenin ardından bir de kaçıyor Bilica. Aydın onu kovalıyor falan derken Kazım da Aydın'ı tutup fırlatıyor. Hakemler halen izlemede tabii bu arada. Muhtemelen Fenerbahçe soyunma odasında bunlar konuşulmuş. Arda'nın sinirlerine hakim olamadığı ve sinirlendiğinde oyununun da ne derece bozulduğu belli. Hoş, mağlubiyetin bağlanacağı bir sebep değil bu. Ancak burada olayı körükleyen tarafın niyetini gözler önüne sermek açısından önemli. İşin hakem boyutu bitti mi? Bitmedi tabii. Bu olaylar olurken saha tribünden atılan bir madde yan hakemin kafasına geliyor ve adam kan revan içinde kalıyor. Kafasına dikiş atılıyor vs... Şimdi burada kurallar gereği hakemin yapması gereken şey, iki takımdan da olaya karışan ve suçlu görülen oyuncuların maç başlamadan ihracıdır. Bu oyuncular esame listesinden silinir. Takımlar sahaya yine 11 kişi çıkar ancak 18 kişilik maç kadrosu eksilir. Yani dünkü olay özelinde alırsak, Galatasaray'dan Arda'nın, Fenerbahçe'den de Cristian ile Bilica'nın maç öncesi ihracı gerekirdi. Ayrıca hakemin kafasının yarılmasından dolayı da hakemin anons yaptırması, olayların devamı halinde de gerekirse maçı başlatmaması lazımdı. Dün Maraton'da Oğuz Sarvan bu konuyla alakalı "maçtan önce böyle şeyler olursa kararı hakemin takdir hakkına bıraktık" diye bir açıklama yaptı. Erman da tabii bu lafı duyunca fırsatı kaçırmadı ve "demek ki sizin hakeminizin kafası maçtan önce kıymetsiz, maç içinde kıymetli" diyerek çok doğru bir laf etti. Burada hiçbir şey olmamış gibi devam edilmesi Bünyamin Gezer'in yetersizliğinden öte bir şey değildir.

Derken maç başladı. Baros sağ tarafta aldığı topla ilerlerken daha 1. dakika dolmadan Emre'nin müdahelesiyle yerde kaldı. Tarak kemiği kırıldı ve 2 ay yok! Emre'nin pozisyonda topla alakası yok. Sarı kart? Tabii ki o da yok... Oysa o pozisyonda hakem kuralın gereği sarı kartını çıkarsa, Emre maçın geri kalan kısmında bir nebze daha insan gibi oynamak zorunda kalacak. Yıldırma amaçlı kasti sertliklerin dozunu azaltacak.

12. dakikada Fenerbahçe'nin golü geldi. Vederson, Sabri'nin hatasından faydalanıp solda kendisine açık bir alan buldu ve harika bir orta gönderdi içeriye. Carlos topun üzerinden atladı. Galatasaray savunması dağıldı ve Alex de topu ağlara gönderdi. Burada da Carlos açık şekilde ofsayttı. Bünyamin Gezer ve yardımcıları bu pozisyonu süzemediler.

Arda'yla Cristian arasındaki mevzu bitmiş miydi peki? O da bitmemişti. Bir pozisyonda hemen 4. hakemin önünde Cristian, Arda'ya tokatı indiriyordu bir kez daha. Evet, ne yazık ki istediği gibi vuramıyordu Brezilyalı bu kez ama netice itibariyle niyeti beş parmak izini çıkarmaktı görüntülerden izlendiği kadarıyla. Burada da bırakın kartı, uyarı bile gelmedi hakemden. Neden? Çünkü görmedi. Görse ne yapardı? Büyük ihtimalle bir hiç. Zaten yeterince tedirgindi adam maç boyunca. İçi rahat değildi çünkü. Bu maçı kaldıracak kapasitede görmüyordu o da kendisini.

25. dakikaya geldiğimizde sağ taraftan Galatasaray adına korneri kullanan Keita, bir anda tribünden gelen bir cisimle yerde kaldı. Sağlık görevlileri gelip tedavisini yaptılar ve yaklaşık 3 dakika sonra ayağa kalkabildi. Kalkar kalkma bir eline kendisine isabet eden cismi, bir eline de topu alıp maçın gözlemcisinin yanına gitti ve olayın rapora eklenmesini istedi. Hakem de kendisinden izinsiz oyun sahasını terk ettiği için Keita'ya sarı kart gösterdi. Peki asıl uygulama ne olmalıydı? İki adet uygulama yapmalıydı burada hakem. Birincisi; Keita sağlık görevlilerinden tedavi gördüğü için oyun alanı dışına çıkarılmalı, maç başladıktan sonra kendisinden izin alarak oyuna dahil olmalıydı. Burada kural ihlal edildi. Bu kural ihlalinin yaptırımını bilmiyorum ancak. İkinci olarak yapması gereken de, diğer hakemleri orta yuvarlakta toplayıp anons yaptırmak olmalıydı. Ancak Bünyamin Gezer burada da sanki hiçbir şey atılmamış, Keita da hiç tedavi görmemiş gibi davranmayı tercih etti.

Bir de Gökhan Gönül - Elano diyaloğu var tabii. Fotoğrafta da görüyorsunuz, Fenerbahçe'nin centilmen(!) futbolcusu Gökhan, Elano'yu enseden kavramış, haddini bildiriyor. Söze gerek yok. Haa kart? O da yok canım, ne münasebet!

Gelelim Fenerbahçe'nin penaltı pozisyonuna. Burada aslında Leo Franco'ya kızıyorum. O pozisyonda elini erken indirse Alex'e sarı kart aldıracak. Adamın gitmeye niyeti yok. Kaleciyi geçmiş ancak boş kaleye gol atma niyetinde de değil. Amaç penaltıya yatmak. Orada düşeceği bir müdahele de yok. Haa penaltıysa da Leo Franco'ya kırmızı kart gerekmez mi? Yani kısacası hakem burada da çuvalladı.

Keita'ya da kızmamak elde değil. Biraz sinirlerine hakim olsa Roberto Carlos'a sarı kart aldıracak. Carlos, omuzdan belden sarılmış, yetmemiş bir de ayağını dolamış Keita'ya. Hoş, Keita'ya kızıyoruz ancak ben de olsam aynısını yapardım herhalde. O derece sinir bozucu bir durum. Tabii bunu Gökhan Gönül'le Cristian'ın yukarıda bahsettiğimiz vukuatlarını görmeyen hakemlerimiz kaçırmıyorlar tabii. O da ayrı bir konudur.

Ayrıca maçın her anında dikkat çeken bir de lazer mevzusu var. Tamamen rezilce ve yüzsüzce yapılan bir terbiyesizlik. Kim yaptıysa eğer, kendisi açısından çok aşağılık bir durum. Yani buna mı kaldınız?

Ayrıca bir de Servet'le Lugano'nun penaltı pozisyonu var Galatasaray ceza sahası içinde. Ben olsam penaltıyı verirdim. Servet tutuyor adamı. Ancak Lugano'nun da hiç itiraz etmemesi enteresan. Tabii Servet tutarken Lugano da onu tutarak geçmeye çalışıyordu. O da ayrı bir tartışma konusu. Ama yine de verirdim ben penaltıyı. Hakem burada da patladı anlayacağınız.

Netice itibariyle bu maçta bunlar da yaşandı. Fenerbahçe mücadele olarak hak etti ancak saha futbol dışı olaylar adaletli bir şekilde yaşanmadı. Bakalım ceza alması gerekenler ne gibi cezalar alacak? Neler yaşanacak önümüzdeki günlerde...

Aaa, bu mu? Bu maçın en güzel anıdır bana göre :)

Fenerbahçe:3 Galatasaray:1 / Motivasyon vs. Panik

Öncelikle işin mümkün olduğunca işin futbol boyutuyla ilgili bir yazı yazmaya çalışacağım. Futbolla alakasız ancak maçın sonucuna tesir eden etkenler, başka bir postta kendisine yer bulacak.

Maçtan önce ne demiştik? Fenerbahçe'nin en çok zorlanacağı yer, Roberto Carlos'un savunduğu sol kanat olur ve Carlos'un mutlaka önünde oynayacak Vederson'dan destek alması gerekir demiştik. Daum da aynen bunu yaptı ve Galatasaray'ın en verimli hücum yatağı olan Keita-Sabri ikilisini çok güzel bir şekilde durdurdu. Carlos ve Vederson, zaman zaman kendilerine Bilica'nın da katılmasıyla bu ikilinin kullanacağı alanı çok başarılı bir şekilde durdurdu. Sabri'yle Keita arasındaki mesafeyi açık tutarak birbirleriyle yardımlaşmalarını da engellediler. Aynı şekilde sol tarafta da Arda'yı durdurmak istemişti Daum. Bunun için de Gökhan Gönül'e destek olabilmesi için savunma yönü de kuvvetli olan Mehmet Topuz'u sağ açık pozisyonunda değerlendirdi. Topuz ve Vederson hem savunma özellikleri olan, hem de topu çok iyi kullanabilen futbolcular. Görevlerini çok da iyi yaptılar dün akşam. Orta alanda ise normalde sarfettiklerinden çok daha fazla bir efor sarfettiler. Emre ve Cristian, zaman zaman sertliğin dozunu aşsalar da, Galatasaray'ın pas trafiğini çok başarılı bir şekilde kesip topu çok hızlı bir şekilde ilerideki arkadaşlarına aktardı. Aslında bu maçta Fenerbahçe'nin hiç öyle ahım şahım bir baskısı yoktu. Oyun daha çok ortada, hatta top belki de erken yenen golün de etkisiyle daha çok Galatasaray'daydı ancak yine de pozisyon zenginliği Fenerbahçe'den yanaydı. Bunun da sebebi, Galatasaray'ı savunmada az adamla yakalamaları, Servet ve Gökhan Zan'ın ilk müdahelelerdeki basiretsizlikleri ve Alex'in duran topları çok etkili kullanmasıydı. Bu bağlamda Fenerbahçe hem sonuca yönelik, hem de maharetli bir oyun oynadı diyebiliriz.

Galatasaray'a gelince, olayın artık psikolojik olduğunu bir kez daha dile getirmenin bir manası yok herhalde. Bu açık seçik ortada. Sarı kırmızılı futbolcuların en büyük silahı olan yüksek tempoyla kısa pas alışverişi bu maçta işlemedi. Yukarıda da değindiğimiz gibi Sabri-Keita ikilisi bu maçta çok başarılı bir şekilde engellendi. Baros gibi gezinen ve savunmayı da arkasında sürükleyip diğer arkadaşlarına boş alan yaratan, daha da önemlisi "diri" bir oyuncunun ilk dakikada çıkması oyun içindeki tüm planları pratik aşamasında alt üst etti. Nonda konusunda olumlu düşünmeye çalışıyorum, tamam ama adamın arkasından sanki iki kişi tutuyor koşmasın diye. Böyle bir ağırlık ve güçsüzlük olamaz. Gören bakan da yaşı 37 falan sanacak. Millet onun yaşında ceylan gibi sekiyor halen Premier Lig'de. Aynı şekilde Arda... Daha 22 yaşında bir adam. Galatasaray kaptanı... Ancak her nedense takati yok. Ona da ayrı bir postta değinip, bugünkü sefil görüntüsünün arkasında yatan şeyleri irdelemeye çalışacağız. Savunma ise ayrı bir alem. Gökhan ve Servet, hatta özellikle de Servet, ilk müdahelelerde inanılmaz acemice hatalar yaptılar. Kazım tek başına kabus oldu bu ikiliye. Yani tıngır mıngır giden topun auta çıkması için verilen ve Bülent Korkmaz'la hayatımıza giren o enteresan mücadele artık gına getirdi diyebiliriz. Daya kıçını rakibe, adamı geçirmemek için geriye yüklen, top auta çıksın. Bu resmen faul olmalı artık. İnanılmaz çirkin ve aciz bir hareket. Hele de dün Servet'in düştüğü durumlara düşüyorsanız. Leo Franco için de söylenecek şeyler var. Bu maça kadar top tekniği konusunda sıkıntı yaşamayan kalecinin dünkü maçta iki topu birden rakibe vermesi nasıl bir şanssızlıktır ya da hatadır diyelim. Keşke Rijkaard bir de kaleci antrenörü getirseydi.

Netice olarak mücadele ve taktik uygulama bazında Fenerbahçe'nin hak ettiği bir maç oldu. Diğer şanssızlıklar ve haksızlıklar işin içine girdiğindeyse, Galatasaray'a bu maçta yazık oldu dememek elde değil.

25 Ekim 2009 Pazar

Fenerbahçe - Galatasaray (TSL 2009/10 - 10. Hafta)

Haftalardır beklenen gün geldi çattı. Fenerbahçe'yle Galatasaray, ligin 10. haftasında Kadıköy'de karşı karşıya geliyor. 34 hafta içindeki belki de en gerilimli maçlarına çıkacak iki takım da. Bir tarafta 10 senedir Kadıköy'de kazanan Fenerbahçe, diğer yandan bu seriyi bozma çabasındaki Galatasaray ve bu özelliğiyle bile her geçen sene stres yüklenen derbi.

İki takım da bu sene başarı konusunda çok ısrarcı ve bu ısrarlarını da şimdiye kadar en azından sonuç bazında realiteye dökebilme başarısını sağlamış durumda. Maçın başlama saati 20:00 ve yayıncı da tabii ki Lig TV.

Evsahibi Fenerbahçe'den başlayalım bugünün aktörlerini incelemeye. Kadıköylüler, bu maça bütün maçlarını kazanmış şekilde çıkma niyetlerini geçen hafta Gaziantep'te bıraktılar ve belki de üzerlerinden büyük bir yük kalktı. Haftaiçi oynana Steaua Bükreş maçını kazanmaları da moral oldu takıma. Hem de büyük ölçüde eksiklerdi ancak kazanmayı başardılar. Aslında haftaiçi oynana maç, Fenerbahçe'nin galibiyete alışmış bir takım olma yolunda büyük bir kazanım oldu. Bunun yararı sonraki maçlarda daha net gözükecek. Bir de Fenerbahçe'nin eksikleri meselesi var tabii. Haftalardır sakatlıkları süren Alex, Güiza ve Lugano'nun derbide oynayamayacakları söyleniyordu ancak daha haftabaşında 1 ay oynamaması beklenen Güiza'nın bile oynayacak duruma gelmesi enteresan oldu. Tabii bu durum klasik bir Daum hareketi olduğu için ne kadar enteresan oldu desek de aslında çok şaşırmamamız lazımdı. Fenerbahçe'nin bugün şüphesiz en büyük avantajı psikolojik üstünlüğü olacak. Kadıköy'deki maçların ne durumda olduğu malum. Sarı lacivertliler kafadan 1-0 galip çıkıyor. Ancak panik yapmaları halinde bu avantaj, aynı oranda büyük bir dezavantaja dönüşebilir. Ayrıca Alex-Güiza-Lugano üçlüsünün de maça dinlenmiş olarak çıkacaklarını hatırlatalım. Bunların dışında en büyük iş de Emre - Cristian ikilisine düşüyor. Bir de Keita'nın karşısında oynayacak olan Roberto Carlos'a dikkat. Bugün zorlanacağını tahmin ediyorum. Muhtemelen Fenerbahçe kadrosu şu şekilde olur:

------------------------------Volkan
Gökhan--------Lugano-----------Bilica-----------R. Carlos
----------------Cristian----------Emre
Kazım---------------------Alex---------------------Vederson
----------------------------Güiza

Galatasary içinse her zmankinden daha zor bir maç. Sonuçları daha önceki senelere göre daha yıkıcı olabilir. Zira sezona çok iyi başladı sarı kırmızılılar. Sonra küçük bir düşüş yaşasalar da son maçlarda yine toparlanma belirtileri gösteriyorlar. Galatasaray'da tek eksik sakat olan Emre Aşık. Tobias Linderoth bile oynayacak seviyede. Gerisini siz düşünün artık :) 10 senedir Kadıköy'de kazanamanın verdiği sıkıntı muhtemelen bugün de hissedilecektir ancak Rİjkaard - Neeskens ikilisinin böyle gerilimli maçlara alışık olmaları da ayrı bir avantaj. Zaten gereken motivasyonu da sağlasa sağlasa onlar sağlayabilirler. Bir de Galatasaray'ın bugün soğukkanlı oyunculardan kurulu bir kadroyla çıkması daha doğru olur gibi görünüyor. Mesela Linderoth ve Elano'yu bugün sahaya çıkan 11'de görürsek kimse şaşırmasın. Galatasaray'ın bugün saha içindeki en büyük avantajı da Keita-Sabri ikilisinin sağ taraftan yapacağı bindirmeler olacaktır. Karşılarındaki Roberto Carlos'un destek görmesi gerek. Eğer gerekli desteği göremezse orası maden olur sarı kırmızılılar için. Aynı şekilde Fenerbahçe'nin de sağdan Kazım'la etkili geleceğini düşünürsek, Hakan Balta'nın da işinin zor olduğu sonucuna varabiliriz. Ancak şunu unutmayalım ki Kazım'la Gökhan Gönül arasında hiçbir zaman Sabri-Keita arasındaki ahenk yok. Hem hücum hem de savunma anlamında Galatasaray sağ kanadı daha etkili. Bugün bol gollü geçecek olan karşılaşmada Galatasaray'ın dizilişi için bir tahminde bulunacak olursak:

------------------------------Leo Franco
Sabri--------Gökhan Zan------------Servet-----------Hakan Balta
-----------------Mustafa-----------Ayhan(Linderoth)
--------------------------Arda(Elano)
Keita----------------------------------------------------Kewell(Arda)*
-------------------------------Baros

*: Arda'nın iki kez yazılma sebebi de Kewell'ın yerine ilk 11'de Elano'nun olması durumundaki olası diziliştir.

Anket Sonucu / Fenerbahçe - Galatasaray

Bugünkü derbi öncesi blogumuzda yaptığımız ankete göre taraftar da kendi favorisini belirledi. Anketin bitmesine birkaç saat kala elimizde olan sonuçlara göre Fenerbahçe %51'lik oranla bugünkü maçın favorisi durumunda. Galatasara'a şans verenlerin oranı çok da düşük değil aslında. %40'lık oran gayet iyi. Beraberlik ise en az tercih edilen olasılık olarak anketteki yerini almış durumda.

Tabii bu bir derbi neticede. Anketler, istatistikler bu tarz maçlar için pek geçerli değil. Akşam göreceğiz ne olacağını hep beraber.

22 Ekim 2009 Perşembe

UEFA Gecesi (Steaua Bükreş - Fenerbahçe / Galatasaray - Dinamo Bükreş)

Dün geceki güzel maçın ve bir puanın ardından bu gece de iki adet maç sayesinde futbolla iç içe olacağız. Bu maçlardan alacağımız galibiyetler, Avrupa kupalarında haftayı oldukça karlı kapatmamızı sağlayacak.

Sıradan gidelim. İlk olarak sahaya Fenerbahçe çıkacak. Romanya'da oynanacak olan karşılaşmada Steaua Bükreş deplasmanında oldukça eksik bir Fenerbahçe kadrosu izleyeceğiz. İstemeden de olsa rotasyona gidiyor Daum. Bence zamanı gelmişti de geçiyordu zaten. Bu zamana kadar böyle rotasyonları yapılmaması belki de sakatlıkların tetikleyicisi oldu. Kadron genişse kullanacaksın. Bilindiği gibi, Alex ve Güiza kesin yok. Lugano belli değil. Dünkü antrenmanda Semih de sakatlanmış ve bugün oynayamayacağı söyleniyor. Ancak kendisini sahada görürsek de şaşırmayalım. Yine de biz Semih yokmuş gibi hazırlayalım kendimizi. Kablonun ve vayırlısın olmadığı ortamda internete nasıl giriliyorsa, Güiza ve Semih'in olmadığı ortamda da Fenerbahçe öyle gol arayacak. En uçta muhtemelen bu takıma santrfor diye alınan Kazım oynayacaktır. Herhangi bir sakatlığı yoksa Deivid de düşünülebilir ancak bir deplasman maçı için fazla ağır kalır Deivid. Kazım yine en mantıklı seçenek. Bunun dışında Özer de geldiği günden bu yana ilk kez ilk 11'de şans bulabilir. Ancak bunu fiziği ne kadar kaldırır bilemem. Özer gibi ağır sakatlıktan çıkmış ve kondüsyon sorunu yaşaması muhtemel oyuncuları öyle 3-5 dakika oynatarak hazırlayamazsın. Saat 20:00'da başlayıp TNT ekranlarından yayınlanacak maçta muhtemelen şöyle bir Fenerbahçe dizilişi göreceğiz:

----------------------------Volkan
Gökhan----Önder(Lugano)------Bilica--------R. Carlos
--------Mehmet Topuz---Cristian------Emre
Özer---------------------------------------Andre Santos
-------------------------Kazım

Günün diğer mücadelesi de Ali Sami Yen'de Galatasaray'la Dinamo Bükreş arasında olacak. Bu karşılaşma 22:05'te başlıyor ve D Smart kanallarından EuroFutbol tarafından yayınlanıyor. İlk iki maçından 4 puanla ayrılan Galatasaray bugün de 3 puanı cebine indirebilirse çok çok rahatlayacak ve bundan sonraki maçlarında stres katsayısı düşecek. Rijkaard muhtemelen geniş kadrosunu değerlendirecektir bugün. Fenerbahçe maçı öncesi rotasyon şart. Elde diri bir Nonda, iki maçtır sahaya sürülmemiş bir Elano ve sakatlık sonrası kendisini artık ispat etmesi gereken Mehmet Topal gibi oyuncular var. Caner'in de Hakan Balta'nın yerinde forma bulması oldukça ihtimal dahilinde. Kadrosunda Gabriel Tamas ve Florin Bratu gibi iki eski Galatasaraylıyı barındıran Dinamo, daha çok savunma ağırlıklı oynayacaktır. Bu bağlamda kesinlikle sabırsız davranmaması lazım Galatasaray'ın. Kapanan takımlara karşı ne kadar çok ve tempolu pas yapılırsa, dakikalar geçtikçe bu takımların çözülme ve yorulma ihtimali de o kadar fazla. Tabii bunlara hiç gerek kalmadan ilk dakikalarda bulunacak bir gol, gecenin rahat geçmesini sağlar. Muhtemel diziliş şöyle olur diye düşünüyorum:

----------------------------Leo Franco
Sabri---------Gökhan-----------Servet----------Caner
-----------------Barış----------Mehmet T.
Keita--------------------Elano-------------------Arda
--------------------------Nonda(Baros)

Aslında haftasonu oynanacak derbi öncesi iki takımın da bugün maçının olması ilginç. Yorulacaklar, yıpranacaklar. Ancak en azından adil bir durum. Umarız ikisi de 3'er puanı alır da kazançlı bir Avrupa haftasını geride bırakırız.

21 Ekim 2009 Çarşamba

VFL Wolfsburg - Beşiktaş JK (UEFA ŞL 2009/10 B Grubu 3. Maçı)


Beşiktaş, Avrupa Kupaları'nda yoluna devam edebilmek için belki de en kritik maçına çıkıyor. Bundan önce oynadığı 2 maçı da kaybeden siyah-beyazlılar galibiyet peşinde. En azından yenilmemeleri şart.



Şampiyonlar Ligi'nde ilk defa yer alan Wolfsburg ise, kendi sahasında CSKA'yı rahat geçmişti ilk maçında. Manchester deplasmanında da oynadığı futbolla rakibine kök söktürdü. Fakat puan almayı beceremedi. Tecrübesizlikleri, öne geçtikleri maçta, galibiyeti koruyamamalarına neden oldu.

Beşiktaş ise ilk maçında kendi sahasında Manchester United'a 1-0 ile boyun eğdi. İyi direnmişti Beşiktaş ama sonunu getiremedi. CSKA deplasmanında ise silik bir futbol ortaya koyarak 2-1'lik mağlubiyetle ayrıldılar sahadan.

Beşiktaş, zor pozisyona giren bir takım. Girdikleri pozisyonları değerlendirince kazanabiliyorlar. Wolfsburg ise rahat pozisyona giren ve rahat pozisyon veren bir ekip. Beşiktaş'ın takım savunmasının iyi olması bir umut kaynağı... Mustafa Denizli de Şampiyonlar Ligi'ndeki ilk puanını almak derdinde. İyi bir motivasyon kaynağı olsa gerek.

Beşiktaş'ta Holosko sakat. Yusuf hasta... Wolfsburg ise tam kadro. Muhtemel 11'leri yazalım.


Beşiktaş:

---------------------Rüştü-----------------------

İ. Toroman-----Sivok-----Ferrari-----İ. Üzülmez

Ekrem---------Ernst-------Fink-----------Tello

----------------Tabata----Nihat(Bobo)-----------


Wolfsburg:

--------------------Benaglio----------------------

Riether------Schafer-----Costa(Barzagli)--Madlung

---------------------Josue------------------------

Hasebe-----------Misimovic--------------Gentner

------------Grafite---------Dzeko(Martins---------


Maç saat 21.45'te. Yayın Star TV. Maçın hakemi İtalyan Rosetti...

20 Ekim 2009 Salı

Değişik Bir Gece

Şampiyonlar Ligi'nde 3. haftanın ilk maçları az önce tamamlandı. E, F, G ve H Gruplarında birbirinden garip maçlar oynandı. 3 maçta, son dakika golleri ile sonuç değişirken, F Grubu'nun iki favorisi de evinde puan kaybı yaşadı.

E Grubu'nda Fiorentina deplasmanda Debreceni'yi 4-3 ile geçerek, 3. maçında 2. galibiyetini elde etti. Maçın ilk yarısı 2-4 bitince tarihi bir skor çıkacak diye bekliyorduk ama 88. dakikaya kadar başka gol olmadı. Olan gol de sadece skoru belirledi.

Grubun diğer maçında ise Liverpool mutlak kazanmak zorunda olduğu maça Torres'ten yoksun çıktı. Rakip Lyon ise hafta sonunda ligde ummadığı bir yenilgi almış olsa da bu maçtan ümitliydi. Gerrard da sakatlığı yüzünden 25. dakikada yerini Aurelio'ya bıraktı. Benayoun ile geldi Liverpool'un golü. Lakin Lyon, 43. dakikada oyuna giren Gonalons'un 72. dakikada ve 86. dakikada oyuna giren Delgado'nun 90. dakikada attığı gollerle Liverpool'u Anfield'ın çimlerine gömdü. Lyon 3'te 3 yaparken, Liverpool 3 puanda kaldı ve işler iyice zora girdi. Şampiyonlar Ligi'nde Lyon'un son 16 deplasman maçında aldığı 11. galibiyet bu. İstikrar diye bir taraflarını yırtanlara duyurulur!


Ve gelelim gecenin en sürprizli grubuna. F Grubu'nda Barcelona, kendi evinde Rubin Kazan'a 2-1 mağlup oldu. İlk yarıyı maçın başında yediği şok golle 1-0 geride kapatan Barca, ikinci yarının başlarında Ibrahimovic ile eşitliği sağladı. Sanırım yeryüzündeki herkes, bu dakikadan sonra Barca'nın galip geleceğini düşünmüştür. Lakin 73. dakikada bizim Gökdeniz, Barcelona ağlarına bıraktığı golle takımına 3 puanı getirdi. Üst tur için yeter mi bilemem ama Avrupa yolunda devamı için altın değerinde puanlardı bunlar Kazan temsilcisi için. Bir de Barca'yı yenmek var tabii.

Inter 3. maçında yine berabere kaldı. Barca ile 0-0, Rubin ile 1-1 ve şimdi de D. Kiev ile 2-2. İlk yarıyı 2-1 geride kapattı İtalyanlar. İkinci yarının başında onlar da golü buldu ama devamını getiremediler. Grupta Inter'in 3, diper takımların 4 puanı bulunuyor.


G Grubu'nda da sürprizlerin şahı yaşandı. Romanya temsilcisi Unirea, Glasgow Rangers'ı deplasmanda 4-1 ile geçti. Atılan 5 golün 3'ünü takımlar kendi kalesine attılar.

Diğer maçta ise kötü günler geçiren Stuttgart yine istediğini bulamadı. Sevilla Negredo ve Palop'tan yoksun olmasına rağmen rahat bir galibiyet etti deplasmanda. 3-1'lik galibiyetin mimarı defansta oynamasına rağmen iki gol bulan Squillaci idi. Sevilla bu maçla birlikte 3'te 3 yaparak rahatladı. 2. sırada Unirea var ve puanı 4.

H Frubu'nda AZ Alkmaar kendi evinde bulduğu son dakika golüyle Arsenal'den 1 puanı koparttı. 1-1 biten maçta, Arsenal ilk yarıyı Fabregas ile önde kapattı. Üzerine yatarım diye düşünürken 90. dakika da Da Silva takımına 1 puanı kazandırdı.

Olympiakos ise ilk yarısı 1-1 biten maçta, 90. dakikada bulduğu golle Standart Liege'i yenerek, evindeki galibiyet serisini sürdürdü. Zico'nun Şampiyonlar Ligi başarısı sürmekte. Arsenal 7, Olympiakos ise 6 puanda.


Bu kadar zevkli ve gollü ve heyecanlı maçlardan hiçbirini bizlere izlettirmediği için Star Tv'ye sonsuz teşekkürler...

Platini Kurbanları

2010 Dünya Kupası'na Avrupa'dan gidecek son 4 takımı belirlemek için oynanacak play-off maçlarının kuraları dün çekildi.

Platini'nin talimatıyla, kuralarda ilk defa seri başı takım uygulaması gerçekleştirildi. 16 Ekim'de açıklanan FIFA sıralamasında, 9. sırada yer alan Fransa, 10. sırada yer alan Portekiz, 12. sırada yer alan Rusya ve 16. sırada yer alan Yunanistan seri başı olurlarken; 22. sıradaki Ukrayna, 34. sıradaki İrlanda Cumhuriyeti, 42. sıradaki Bosna-Hersek ve 49. sıradaki Slovenya seri başı olamadılar.


İrlanda Cumhuriyeti teknik patronu Trapattoni, bu söylentiler çıktığında tepkisini ortaya koymuştu ve böyle bir şeyin gerçekleşmeyeceğine inandığını söylemişti. Lakin Platini'nin Fransa sevgisi ağır bastı ve bir kazaya kurban gitmemesi için yeni bir sistem kuruldu.



Eşleşmeleri yazalım:

İrlanda Cumhuriyeti - Fransa
Portekiz - Bosna Hersek
Yunanistan - Ukrayna
Rusya - Slovenya

Maçlar 14 ve 18 Kasım tarihlerinde oynanacak.

Debrecen, Zürich, Apoel gibi takımlar Şampiyonlar Ligi'ndeki yerlerini Platini'ye borçlular. Ama yükselen değerler diyebileceğimiz İrlanda, Bosna ve Slovenya'dan hiçbirini Dünya Kupası'nda göremeyeceksek, bunun sorumlusu da Platini olacaktır.

Kimine göre Benzema, Henry, Ribery, Gourcuff, Ronaldo, Simao, Pepe, Arshavin vb. izleyebilmek açısından mantıklı gelse de yaklaşık 2 sene süren ve kısıtlı imkanlarda ortaya çıkarılmış emeğe saygımdan ötürü, bu yeni sistemden haz etmediğimi söyleyebilirim. Ki gruplarını Portekiz ve Fransa 1., Sırbistan ve Danimarka 2. olarak bitirselerdi böyle bir uygulamaya geçilmezdi diye düşünüyorum.

Haftanın Ardından 09/10 - 09

Bu sene enteresan bir lig yaşamaya devam ediyoruz. Her hafta önemli bir kilometre taşı. Bu hafta itibariyle ligde yenilmeyen takım kalmadı. Şimdi herkes önümüzdeki pazar oynanacak olan derbiyi bekliyor. Haftanın başlıklarına bakmadan önce skorları bir hatırlamakta fayda var:

Denizlispor 2 - 3 Bursaspor
Beşiktaş 2 - 1 Kasımpaşa
Kayserispor 3 - 0 Ankaragücü
Gençlerbirliği 2 -0 Sivasspor
Antalyaspor 4 - 1 Diyarbakırspor
Gaziantepspor 2 - 1 Fenerbahçe
İBB 1 - 0 Manisaspor
Galatasaray 4 - 3 Trabzonspor

Bu skorların ardından Fenerbahçe liderliğini sürdürdü. Ancak bu haftanın en önemli notlarından birisi de sarı lacivertlilerin 8 maçtır sürdürdükleri galibiyet serisinin bozulması olarak bir kenara yazılmış oldu. Gaziantepspor akıllıca ve mücadele dolu bir oyunla Fenerbahçe'nin 9'da 9 yapmasını engelledi ve derbi öncesi sarı lacivertlileri strese sokacak bir konuma soktu.

Haftanın en önemli maçlarından biri de Galatasaray'la Trabzonspor arasında oynandı. Son maçlarda formsuz bir görüntü sergileyip puanlar kaybeden Galatasaray, çok çok kolayladığı maçı, konsantrasyon sorunları sebebiyle zora sokup güç bela kazanabildi. Ancak sahadaki 7 gol de futbolseverler için işin cazip kısmıydı. Yine de haftasonu oynanacak derbinin, sarı kırmızılılarda şimdiden gerginliğe yol açtığını söylemek hiç de güç değil.

Beşiktaş da bu hafta kazananlar arasındaydı. Yönetime karşı protestolar devam ederken, Nihat Kahveci ve Bobo da uzun bir sürenin ardından golle buluşup rahat bir nefes aldılar. Ancak haftaya siyah beyazlıların işi zor. Hem bir hafta fazladan dinlenmiş olan Eskişehirspor'la deplasmanda oynayacaklar, hem de sezon başından bu yana en başarılı ve istikrarlı 3 oyuncuları olan Sivok, Ferrari ve Ernst cezaları sebebiyle oynamayacak.

9. haftanın açılış maçını oynayan Denizlispor ve Bursaspor da güzel bir mücadele sundular bizlere. Bursaspor deplasmandan son dakika golüyle de olsa galip ayrılmayı bildi ve yoluna devam etti. Ayrıca bu maçın bir başka özelliği de Denizlispor teknik direktörü Nurullah Sağlam'ın istifasıyla sonuçlanması oldu. Denizlispor'un işi çok zor bu saatten sonra. Nurullah Sağlam, kendilerine sınıf atlatacak bir teknik adamdı.

Kayserispor, kendi sahasında Ankaragücü'nü 3-0'la geçerek ligde çok çok rahat ve belkide iddialı bir konuma geldi. Bu takımın hep gol sorunu olduğu söylenir ancak doğru adamlar doğru yerlerde oynayınca bu sorun ortadan kalkmış gibi görünüyor. Demek ki Kayseri'nin ihtiyacı olan santrfor tipi, Makukula gibi pivot özelliği olan ve rakip savunmayla boğuşabilen bir santrfor. Gökhan Ünal da zamanında kısmen de olsa becerebiliyordu bu işi. Mehmet Yıldız da iş yapar mesela bu takımda.

Sivasspor, yeni teknik direktörü Muhsin Ertuğral ile çıktığı ilk maçında Gençlerbirliği'ne de yenilmekten kurtulamadı. Ancak normaldir. Teknik direktör yeni, alışkanlıklar değişiyor. Ayrıca Gençlerbirliği'nden Kahe de bu maçta attığı golle, bu sezon tutturduğu istikrarlı çizgiyi devam ettirdi.

Antalyaspor da kendi evinde Diyarbakırspor'u ağırladı ve sahadan 4-1 galip ayrıldı. Maçla alakalı en çok konuşulan şey, Veysel'le Necati'nin gol sevinci tabii ki. Bakalım ne gibi sonuçları olacak bu harmanlama hareketinin. Bir de Diyarbakırspor'un vasat üstü kalecisi Espinoza bu maçta oynamadı. Muhtemelen parasal bir sorun var. Bu adamı kaçırmasınlar elden. Aynı durumu muhtemelen Ankaragücü de Darius Vassell'de yaşıyor. Bunlar kaliteli adamlar. Bu adamlara yapılan vaatler hiç sektirilmemeli.

Haftanın bir diğer maçında da İBB, sahasında Manisaspor'u tek golle geçti. Bu maçın sadece golünü gördüğüm için pek fazla bir şeye değinemiyorum. Sadece Manisaspor'un sezona o hızlı girişinin ardınan kısmen de olsa düşüşe geçtiğini, İBB'nin de yerini iyice sağlama aldığını söyleyebiliriz.

Haftanın Takımı: Gaziantepspor
Haftanın Futbolcusu: Julio Cesar Souza (Gaziantepspor)
Haftanın Golü: Julio Cesar Souza'nın Fenerbahçe'ye attığı son dakika frikik golü
Haftanın Hayal Kırıklığı: Tony Sylva
Haftanın Olayı: Veysel ve Necati'nin gol sevinci / Fenerbahçe'nin mağlup olması

Harmanım Ben Harmanım

Necati, attığı golden sonra Veysel tarafından harmanlanıp boynundan öpülürken...

18 Ekim 2009 Pazar

Galatasaray:4 Trabzonspor:3 / Acun'la Devler Ligi

Günün finali çok çarpıcı oldu. Ali Sami Yen Stadı'nda 7 gol vardı ve bunların 4'ü Galatasaray'dan geldi.

Maça Trabzonspor etkili presle başladı. Galatasaraylı futbolcular topu orta sahada yeteri kadar tutamadılar. Daha ziyade geride paslaştılar. İlk 15 dakikadaki bu amansız presin bitmesiyle birlikte Galatasaray da Trabzonspor kalesine inmeye başladı. Bu durum tabii sonuç getirdi ve etkili pozisyonlar ürettiler. Neticede de çok beklemeden Harry Kewell'ın golü geldi. Bu gole ayrı bir parantez açmak lazım. Harry Kewell, Sabri'nin güzel ortasını uzak direk dibinde sağ ayağıyla kontrol etti, döndü, soluna aldı, kaleye baktı, atacağı yeri kestirdi ve düzgün bir voleyle ağları gördü. Tüm bunları göstere göstere yaptı. Bu da Trabzon savunmasının ne kadar ağır olduğunun göstergesiydi. Bir türlü hamle yapamadılar. Ardından oyunun hakimiyetini elinden bırakmayan Galatasaray, Servet Çetin'le ikinci golünü buldu. Bu golle birlikte Servet de üst üste ikinci maçında golünü yazmış oldu. Bu ikinci gol sarı kırmızılılarda bir nebze olsun rehavete yol açtı tabii ki. Tribündekinden sahadakine tüm Galatasaraylılar "bu maçı aldık" diye düşünürken 44'te Tayfun Cora'yla golü buldu Trabzonspor.

İkinci yarı Trabzonspor'un yine dirençli oyunuyla başladı. Orta sahada üstünlüğü ele geçirdiler ve Colman'ın uzaktan attığı müthiş golle beraberliği de yakaladılar. Bu golle birlikte sinirler de gerildi. Galatasaray 69'da Baros'un indirdiği topa Arda'nın ayak koymasıyla golü bulmasa, belki öne bile geçebilirdi Trabzon. Nitekim Umut ve Serkan'la net pozisyonlara da girdiler. Maç zora girince Galatasaray savunmasında bir konsantrasyon kaybı oluyor sene başından bu yana. Bu durum bugün yine tekrar etti. Rijkaard Kewell'ın yerine Barış'ı sokup orta sahayı tutmak istedi ve başardı da. Barış'ın enerjisi bu takım için çok şeyi değiştiriyor. Nitekim aynı Barış, Arda'nın golünden kısa bir süre sonra kale sahası içindeki Baros'a çok güzel bir pas çıkardı ve Galatasaray tekrar 2 farklı üstün duruma geçti. İşte bu golle birlikte ilk yarıdaki hataya düşüldü tekrar. Maç bu saatten sonra dönmez, Trabzon da teslim olur düşüncesi çok şeye malolabilirdi. Bu bir anlık boş bulunma hali, Gustavo Colman'ın bu kez şansı yardımıyla attığı golle ödendi. Bu gol de çok enteresan. Colman'ın kale sahasında istediği gibi vuramadığı top, yüzüne gözüne çarpıp ağlara gitti. Bu gol bize biraz da vatandaşı Osvaldo Nartallo'yu hatırlatmadı değil hani. O da atardı böyle goller. Tabii bu golde Galatasaray savunması neredeydi, Leo Franco neden hamle yapmadı gibi sorular akla geliyor. Rijkaard'ın, oyunculardaki bu konsantrasyon problemini çözmesi gerek. Belli ki akıllar 25 Ekim'deki Fenerbahçe maçında. Ancak o maçtan önce bir de UEFA Avrupa Ligi maçı olacak. Haftaiçi oynanacak olan Dinamo Bükreş maçında da Fenerbahçe maçı düşünülürse durum vahim.

Galatasaray adına bugün en olumlu isim, şüphesiz Keita'ydı. Adam resmen isyan etti maça. Aslında pek de iyi başlamamıştı. Pasları yerini bulmuyor, ayağındaki toplar da Trabzon presi altında eriyordu. Ancak onun inatçılığı ikinci yarıda, özellikle de 2-2'den sonra, tüm arkadaşlarını ateşledi.

Trabzonspor'la ilgili konuşacak olursak, bugünkü motivasyonu tüm sezona yayarlarsa başarı gecikmez. Tabii savunmaya Song şart. Bir de haddinden fazla sert oynadılar. İlk yarıda Cale kırmızıyla çıkmalıydı mesela. Hatta Ceyhun'un da maçı bitirebilmesi bir mucize. Hakem kart konusunda cimri davrandı Trabzonlu futbolculara.

Derbi öncesi güzel bir maç oldu Galatasaray için. Hem sahadaki mücadele, hem istek, hem de 3 puan, önümüzdeki hafta için umut verdi. Konsantrasyon sorunlarını aşmaları lazım ama.

Gaziantepspor 2 Fenerbahçe:1 / GAZİ Daum!


Alex, Güiza, Lugano ve Deivid'in yokluğunda Fenerbahçe'nin zorlanması beklenilebilir bir şeydi. Ama Fenerbahçe ilk yarıya istekli başladı. Pozisyonlar da buluyordu. Gaziantep de Cesar, Olcan ve Jorginho ile Fenerbahçe'yi zorluyordu.

Maçın ilk yarısı için yazacak bir şey yok aslında. Fenerbahçe rahat götürdü ve Semih'in attığı gol ile de devreyi 1-0 önde kapattı.

İkinci devre ne olduysa oldu Fenerbahçe yaslanmaya başladı. Olcan da sol kanatta harikalar yaratınca Antep, pozisyonlar buldu ve baskı kurmaya başladı. Teknik direktör Daum ise sanırım kendini evinde sanıyordu. Rakip sağ kanadını dağıtırken o da benim gibi izliyordu. Benim gibi diyerek kendime haksızlık etmeyeyim aslında. Ben sağ kanattaki sorunun Kazım'dan kaynaklı olduğunu düşünerek oraya bir Özer takviyesi için bir tarafarımı yırtmıştım. 55. dakikadan itibaren. Anladım ki Daum, Özer'i almayacak Daum kafasıyla bir strateji geliştirdim ve Selçuk'u orta sahaya alıp Emre'yi öne atmayı, Mehmet'i de sağ tarafa çekmeyi planlamıştım lakin Daum kafasına yine erişememişim. Adam sorunun Gökhan'dan kaynaklandığına kanaat getirmiş ve bu ufak sorunun büyümesine karar vermiştir. Bekir'i oyuna almış hem de sağ beke koymuştur.

Gaziantepspor'un oyununu küçümsemek gibi bir niyetim yok elbette. Ama ligin sert takımlarından olmadığı aşikar ve Fenerbahçe'de topla ilişkileri iyi olabilecek Özer, Santos hatta Selçuk gibi oyuncular vaktinde sahaya girselerdi ya skoru koruyabilirlerdi ya da Gaziantep'i tamamen oyundan düşürebilirlerdi diye düşünmekteyim.

Nitekim Fenerbahçe 84. dakikada Cesar'dan golü yedi. Kimseyi şaşırtmadı bu gol. Hatta Emre'nin "Normal" demesi kameralara da yansıdı. Sonra Fenerbahçe canlandı ne hikmetse. 88. dakikada Özer de sahadaydı. Pozisyona girer gibi oldu birkaç kez ama Daum'un planı bu değildi. Bekir hemen bu planı devreye sokarak önce saçma sapan bir orta daha sonra yine saçma sapan bir faul yaptı. Cesar da ampülü taktı. Barajda bir sıkıntı vardı elbet ama böyle gollerde kusurdan çok güzelliklerle ilgileniyorum ben.

Ve Fenerbahçe'nin serisi son buldu. Daum'un da talihi. Alex yok ise bu takımda top tutacak 3 adam var. Deivid kadroda değil. Emre'yi ileriye atma zekan yok. Özer'i oyuna almaktan korkuyorsun. O zaman hayırlı olsun. Şimdi Galatasaray maçı daha yakışıklı olacak.

Maçın yıldızı Olcandı. Bitmedi enerjisi. 2. yarıda Antep'i uyandıran adamdı. Tebrik ediyoruz kendisini. Sahanın en kötüsü ise Kazım'dı. 90 dakika nasıl dayanıldı kendisine anlamak zor.

Gaziantepspor - Fenerbahçe / Galatasaray - Trabzonspor (TSL 2009/10 - 9. Hafta)

Bugün değineceğimiz iki maç da çok zevkli geçeceğe benziyor. Ligin 4 tane üst düzey takımını peş peşe izleyeceğiz. İlk olarak saat 16:00'da Gaziantep Kamil Ocak Stadı'nda başlayacak olan Gaziantepspor-Fenerbahçe maçı, ardından da Ali Sami Yen Stadı'nda saat 20:00'da başlayacak olan Galatasaray-Trabzonspor maçlarıyla bir hafta ara verdiğimiz lige güzel bir dönüş yapıp gözlerimizin pasını alacağız.

İlk olarak erken başlayan maçı inceleyelim. Gaziantepspor'la Fenerbahçe arasında bugün çok çetin bir mücadele bekliyorum ben. Evsahibi ekip, ligin en iyi futbolcu ve teknik kadrolarından birisine sahip olmasına rağmen henüz istediği puanları toplayabilmiş değil. Kendi sahalarında alacakları bir Fenerbahçe galibiyeti takımın istediği çıkışı yakalaması için biçilmiş kaftan. Dirençli bir orta sahaları ve yaratıcı hücum oyuncuları var. Bu maçta yeni transfer Linz de forma şansı bulur diye düşünüyorum.

Fenerbahçe'ye geçecek olursak, bugünkü maçta 3 tane çok önemli eksikleri olduğunu belirterek başlamakta fayda var. Kaptan Alex, Güiza ve Lugano Antep'e götürülmedi. Haftaiçinde zaten Daum da yedek oyuncularını motive edici demeçlerle dikkat çekmişti. Zorlu bir mücadele onları bekliyor ancak orta sahanın Alex'siz olması, yaratıcılıktan ne kadar düşürecekse, mücadeleciliğe de o kadar katkı yapacak ve direnci arttıracaktır. Tabii yine de Alex, Alex'tir diyelim. Haftaya oynanacak Galatasaray maçı öncesi 9'da 9 yaparak moral motivasyon sağlama açısından çok önemli bir karşılaşma. Hem de zorlu Gaziantep deplasmanından çıkacak olan 3 puan, çok büyük bir kazanç Fenerbahçe için.

Muhtemel kadrolara geçelim. Gaziantepspor'la başlayalım:

-------------------------------Mahmut
Deumi-------Tolga Seyhan--------Julio Cesar--------Olcan
-------------Murat Ceylan---Zurita---Hakan
---------------------------Jorginho
--------------------Linz------------Cesar Souza

Fenerbahçe hakkında tahmin yürütecek olursak:

----------------------------Volkan
Gökhan-------Önder-----------Bilica----------R.Carlos
------------------Cristian-------Mehmet
Kazım-----------------Emre----------------Andre Santos
-------------------------Semih

Günün ikinci maçı da Galatasaray'la Trabzonspor arasında oynanacak. İki takım için de kritik bir karşılaşma. Trabzonspor sezon başından bu yana oldukça istikrarsız. Lige verilen aradan faydalanıp güzel bir geri dönüş yapma peşindeler. Bordo mavililerde sakatlığı sebebiyle maç kadrosuna alınması beklenmeyen Yattara da sürpriz bir şekilde İstanbul'a götürüldü.

Galatasaray'a bakacak olursak, onların da son haftalardaki sıkıntılı sonuçlardan kurtulmaları için fırsat niteliğinde bir maça çıkacaklarını belirtmemiz gerek. Muhtemelen Rijkaard lige verilen arada eksik noktalar için belli çözümler geliştirmiştir. Sakatların da iyileşmiş olması sarı kırmızılılar için olumlu bir haber. Ancak tabii ki milli takımlarından yorgun dönen Elano Blumer ve Harry Kewell'ın da ilk 11 başlamalarını beklemiyorum. Bu arada Mustafa Sarp'ın da sarı kart sınırında olduğunu ve Rijkaard'ın bugün maça Mehmet Topal'la başlaması halinde kimsenin şaşırmaması gerektiğini de ekleyelim.

Galatasaray'ın kadro seçimi ve dizilişi şöyle olur muhtemelen:

---------------------------Leo Franco
Sabri--------Gökhan Zan-----Servet-----------Hakan Balta
------------Mustafa(M.Topal)------Ayhan
-----------------------------Arda
Keita--------------------------------------------------Aydın
---------------------------Baros

Trabzonspor için bir tahmin yürütecek olursak:

------------------------Sylva
Tayfun--------Giray-----Egemen-----------Ferhat
----------------Selçuk-------Colman
Serkan--------------Alanzinho-----------Gabriç
------------------------Umut

17 Ekim 2009 Cumartesi

Beşiktaş:2 Kasımpaşa:1 / Nihayet Nihat

Sezon başından bu yana yorumlama fırsatı bulduğum her Beşiktaş maçından sonra söylüyorum. Bu takımın kadrosu iyi aslında. Yeter ki doğru kullanılsın. Bugün Mustafa Denizli, yaptığı tek bir doğruyla maçı kazanmasını bildi. Evet, tek bir doğru yaptı Mustafa Denizli. Ona birazdan değineceğim. Bu doğrunun haricinde hem oyuncu seçimi olarak, hem diziliş olarak, hem de oyuncu değişikliği bazında yine hatalarla dolu tercihleri vardı.

İlk olarak Beşiktaş'a maçı kazandıran faktörden söz edelim. En uçta Bobo, Arkasında da Nihat, Tabata ve Yusuf'la başladı Beşiktaş maça. Haftalardır söylediklerimizden sadece birisiydi bu. Nihat en uçta tek başına bırakılmaz demiştik, bırakılırsa kaleye sırtı dönük olarak oynamak zorunda kalacağını ve doğal olarak etkisiz olacağını söylemiştik. Nitekim bizi hiç yanıltmamıştı. Tabii bu süreçte hem takım, hem de kendisi yıpranmış ve demoralize olmuştu. Nihat'ın önünde Bobo'nun oynaması durumunda hücum gücü olarak takımın sınıf atlayacağını savunmuştuk. Bugün öyle de oldu. Nihat topu aldığında yüzü kaleye dönüktü ve haftalardır beklediği golü atıp taraftarla bir nevi tekrar barışmış oldu. Tabii önünde oynayan Bobo da güzel bir golle şanssızlığını kırdı bu gece. Ayrıca Tabata'nın her geçen maç üzerine koyduğunu ve daha derli toplu oynadığını da ekleyelim. İstikrarlı kadro seçimleri olursa (yani Bobo sol açık, Nihat ileride tek santrfor çıkmazsa mesela) bu çıkış sürecektir.

Şimdi sıra hatalarda. Aslında tek bir hata, diğerlerinin de zincirleme gelmesine ve maçın son dakikalarda krize girmesine neden oldu Beşiktaş adına. O hata da orta sahada çift ön liberoda İbrahim Toraman'la başlanmış olmasıydı. Hemen kritik soruyu soralım: Michael Fink'in suyu mu çıktı? Beşiktaş eğer çift ön libero oynayacaksa bu mevkide oynayacak iki oyuncunun biri Fabian Erns, diğeri de Fink'tir. Eğer bu ikiliden biri yoksa da Uğur İnceman'dır. İbrahim Toraman, çok esktrem durumlarda düşünülebilir. Ancak her nedense bugün sahadaydı. Mustafa Denizli İbrahim Toraman'ı çok fazla oynatmak istiyorsa bunun yeri stoper olmalı. Ki haftaya eli mahkum öyle oynatmak zorunda kalacak. Malum Sivok da Ferrari de cezalı olacak. Böylece Mustafa Hoca istemeden de olsa başka bir doğruyu gerçekleştirmek zorunda kalacak.

Eh bu yanlışın getirdiği dezavantaj da kendisini dizilişte gösterdi doğal olarak. Savunma dörtlüsünün önünde Ernst-İbrahim Toraman ikilisi, onların önünde de hücum yönleri ağır basan Yusuf-Tabata-Nihat üçlüsü yer alınca orta sahada tüm yük Ernst'in omuzlarına çökmüş oldu. Neticede İbrahim stoper gibi oynamaya çalıştı orta sahada. Toplara basamadı, top ayağındayken hep kısa mesafede yanında kim varsa onu gördü ve orta sahadaki köprü görevini yerine getiremedi. Her şeye Ernst koşunca da adam doğal olarak yoruldu ve sinirlendi. Bu sinir de yorgunlukla birleşince ona kırmızı kart olarak geri döndü. Oysa oyunun bu yükünü onunla biraz paylaşabilecek bir oyuncu olsaydı yanında, Ernst de çok daha efektif olabilirdi nihayetinde.

Gelelim oyuncu değişikliklerindeki hatalara. Mustafa Denizli ilk olarak Tabata-Yusuf ikilisini oyundan aldı ve orta sahada direnci arttırma amaçlı olarak daha defansif bir oyuncu olan Uğur İnceman'ı ve enerjisinden faydalanıp ileride topu tutabilmek amacıyla da Serdar Özkan'ı oyuna aldı. Ancak bu da işe yaramadı fazla. Ernst, İnceman ve Toraman'ın üçlü ön liberoya benzer dizilişi topun ileri taşınması konusunda sıkıntı yarattı. Kısır bir orta alanı oldu Beşiktaş'ın. Ayrıca ikinci yarıda topa daha çok hakim olma isteğindeki Kasımpaşaspor'un da Beşiktaş yarı alanına iyice yerleşmesine sebep oldu. Nitekim Yılmaz Vural daha ilk yarı bitmeden iki değişiklikle orta sahayı ele geçirecek hamleleri yapmıştı. İşte burada Tabata oyunda kalabilirdi. Onun yerine İbrahim Toraman oyundan çıkarılsa top hakimiyeti açısından daha doğru bir değişiklik olurdu Beşiktaş için. Ayrıca bu değişikliklerde neden Fink'in tercih edilmediğini anlamadığımızı yine ekleyelim.

Hakeme gelecek olursak, öncelikle Hüseyin Göçek, benim hiç beğenmediğim bir hakemdir. Daha doğrusu kendisinin hakemlik vasıflarına sahip olmadığını düşünüyorum. Ki bugün kendisi için çok kolay geçmesi gereken, belli bir yere kadar da kolay geçen maçı içinden çıkılmaz hale getirdi. İki tarafı da çileden çıkardı. Kendisiyle ilgili sözlükteki bir yazımıza şuradan ulaşabilirsiniz. Bugünkü maçın kontrolünden çıkması da Kasımpaşaspor ataktayken İbrahim Toraman'a göstermek istediği bir sarı kart nedeniyle 4'e 3 pozisyondaki avantajı kesmesi oldu. Orada Andre Moritz topla dripling halindeydi ve Beşiktaş ceza sahasına kadar inmişti neredeyse. İşte olay burada koptu. Bu pozisyonun etkisinde kalması nedeniyle, olmayacak yerde bir avantaj oynatmaya kalktı başka bir pozisyonda. Oysa oynattığı pozisyonda da herhangi bir avantaj durumu yoktu. Top Beşiktaşlılar tarafından kapılmıştı bile. Oyun durunca da gitti Sivok'a sarı kart gösterdi. Bunun dışında iki tarafın da canını sıkacak kararlar verdi maç boyunca.

Netice itibariyle zevkli bir karşılaşma oldu. Taraftar yönetime tepkisini yine dile getirdi. Nihat tribünle barıştı. Rüştü yaptığı kritik kurtarışlarla başarılı bir görüntü çizdi. Beşiktaş da ligdeki istikrarı açısından kritik bir galibiyet almış oldu. Tabii haftaya işleri zor. Eskişehirspor deplasmanına gidecekler ve Sivok'la Ferrari cezalı. Bakalım orada nasıl bir kadro göreceğiz.

Gana Şampiyon!

Mısır'da oynanan 20 Yaş Altı Dünya Kupası'nı, finalde Brezilya'yı penaltılarla geçen Gana kazandı. 37. dakikadan itibaren 10 kişi oynamasına rağmen, pozisyon vermeden maçı uzatmaya götürmeyi bildiler ve penaltılarla kupanın sahibi oldular.

Ganalı daha doğrusu Afrikalı oyuncuların erken gelişiyor olması, bu tip eşleşmelerde büyük avantaj sağlıyor. Brezilya çoluk çocuktan kurulmuş bir takım gibiyken, Gana sanki Essien, Appiah, Muntari ile sahadaydı.

Turnuvada üçüncülüğü ise Kosta Rika'yı yenen Macaristan elde etti.
Turnuva'nın gol kralı Gana'dan Adiyiah. Kendisinin boyu 1.70 ama marifeti büyük. 8 gol attı turnuva boyunca. En iyi oyuncu ödülü de kendisine gitti. Norveç'in Fredikstad takımında oynuyor. İtaya'nın Bari takımında oynayan Macar orta saha Koman da gol krallığında ikinci sırada yer aldı. Onun da 5 golü vardı. Alex Teixeira da diğer göze batanlardan. Vasco de Gama'da oynuyor kendisi. Turnuvanı kalecisi ise Kosta Rika kalecisi Alvarado oldu. Ülkesinin Saprissa takımında oynuyor.

Kategoriler

201 afrika uluslar kupası 2010 dünya kupası 2014 dünya kupası a milli takım a2 ligi abdul kader keita abdullah avcı adana demirspor adanaspor adnan polat adriano ajax akhisarspor alanyaspor alex de souza alexis sanchez ali sami yen stadı almanya alpaslan dikmen altay amerika birleşik devletleri andre santos andrea pirlo ankaragücü ankaraspor anket antalyaspor arda turan arjantin arsenal arsene wenger as monaco atınç nukan atletico madrid aurelien chedjou avustralya aydın karabulut aykut erçetin aykut kocaman azerbaycan aziz yıldırım ballon d'or bank asya 1. lig barcelona başakşehir batuhan altıntaş batuhan karadeniz bayer leverkusen bayern münih bekir irtegün belçika benfica bertul kocabaş beşiktaş Beşiktaş ve City blogtivi bogdan stancu bolton wanderers boluspor borussia dortmund bosna hersek braga brezilya bucaspor bundesliga burkina faso bursaspor bülent ataman bülent korkmaz bülent uygun bülent ünder caner erkin celal kıbrızlı celtic cem sultan cesc fabregas ceyhun eriş ceyhun gülselam cezayir championship chelsea christoph daum claudio bravo claudio caniggia claudio pizarro claudio taffarel copa america corinthians cristiano ronaldo cska moskova cüneyt çakır çaykur rizespor daniel güiza danimarka david villa deniz kadah denizlispor deportivo la coruna didier drogba didier zokora diego maradona dirk kuijt diyarbakırspor doğaüstü futbol gerçekleri dunga dynamo dresden egemen korkmaz eintracht frankfurt elano elazığspor elvir baliç emiliano insua emmanuel emenike emre can erdoğan arıca eskişehirspor euro 2012 euro 2016 fabio bilica fanzin faryd ali mondragon fatih terim fc sion fc twente felipe melo fenerbahçe fernando muslera ferudun tankut fifa fildişi sahili formalar frank lampard frank rijkaard fransa franz beckebauer futbol sandığı galatasaray gana gaziantepspor gençlerbirliği genoa getafe gheorghe hagi giampaolo pozzo gine gino pozzo glasgow rangers gökhan inler gökhan töre gökhan ünal göztepe granada greuther fürth guillermo ochoa gurbetçi futbolcular guti guus hiddink güncel güney afrika güny kore güvenç kurtar haftanın ardından hakan arıkan hakan çalhanoğlu hakan şükür hakemler hamburg hamit altıntop hannover 96 harry kewell hasan kabze hayrettin demirbaş hertha berlin hırvatistan hikmet karaman hollanda honduras hugo almeida ibb ibrahim üzülmez ibrahima yattara iddaa ilkay gündoğan inceleme incleme ingiltere inter irlanda cumhuriyeti ispanya istanbulspor isveç isviçre italya ivica olic j-league japonya jerry akaminko johan elmander jose mourinho jupp heynckes juventus jürgen klopp kadir has stadı kamerun kardemir karabükspor karlsruhe karşıyaka kasımpaşaspor kasper hjulmand kayserispor keylor navas kıymeti bilinmeyenler kocaelispor kolombiya konyaspor kosta rika kulüpler birliği la liga lazio lefter küçükandonyadis leipzig lens ligue 1 lionel messi liverpool livorno lokomotif moskova lomana lualua los galacticos lucas neill lugano lyon maç öncesi maç yorumu mahmut özgener mainz mali mamadou niang manchester city manchester united manisaspor mario balotelli mario götze marius alexe marsilya martin palermo mateja kezman medhi benatia mehmet ali aydınlar mehmet ekici meksika melih gökçek mersin idman yurdu mert günok mesut bakkal mesut özil metin diyadin metin oktay metin tekin mevlüt erdinç mhk michael owen michael skibbe milan milan baros miroslav klose muhammed demirci muhammet reis mustafa denizli mustafa yücedağ nadir çiftçi napoli necati ateş necip uysal newcastle united nicolas anelka nijerya nostalji notts county nuri şahin nürnberg oğuz çetin oğuz sarvan oğuzhan özyakup olcan adın olympiakos orduspor orhan şam osc lille oscar cordoba ömer toprak panathinaikos paok paraguay pep guardiola pierre webo portekiz porto portsmouth premier league premier lig psg ptt 1.lig radamel falcao rafael benitez rais m'bolhi raymond domenech real madrid real sociedad rıdvan dilmen ricardo quaresma rigobert song river plate robert lewandowski roberto carlos robinson zapata roma romario ronaldinho ronaldo rosenborg sabri sarıoğlu sakıp özberk samet aybaba samir handanovic sampdoria samsunspor schalke 04 selçuk inan selçuk şahin semih şentürk senegal sercan sararer serdal adalı sergen yalçın serie a servet çetin sezer öztürk shakhtar donetsk sırbistan simao sabrosa simon kuper simon zenke sinan bolat sinan engin sivasspor slaven bilic slovakya slovenya spor basını sportivi st etienne stefan scepovic stoke city stsl stuttgart süleyman koç süper final şampiyonlar ligi şenol güneş şili tayfun korkut temur ketsbaia tff thierry henry tim howard tim krul tolgay arslan tolunay kafkas tottenham hotspur toulouse trabzonspor transfer tsg 1899 hoffenheim tsl tugay kerimoğlu tunus türk telekom arena twitter u20 udinese uefa uefa avrupa ligi ufuk ceylan unutulmaz ikililer uruguay ümit karan ümit kayıhan ünal aysal valencia vfl wolfsburg villarreal vincent enyeama volkan şen watford wayne rooney werder bremen wesley sneijder yekta kurtuluş yeni zelanda yeşil burun adaları yıldırım demirören yılmaz vural yunanistan yunanistan süper ligi yusuf şimşek yücel ildiz zenit ziraat türkiye kupası ziya doğan zlatan ibrahimovic zoran simovic zvjezdan misimovic

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails