28 Şubat 2010 Pazar

Galatasaray:4 Kasımpaşa:1 / Bir İhtimal Daha Var, O Da Şampiyonluk Mu Dersin?

Taraftarın tribüne astığı pankarta hak verircesine bir oyun oynadı bugün Galatasaray. Gerçekten de, kaçan kupa ve UEFA trenlerinin ardından Galatasaray'ın bir ihtimali daha vardı ve o ihtimali de çöpe atmak gerçekten kalıcı hasarlara yol açabilirdi. Hoş, Galatasaray gibi kulüplerde işler bu kadar pamuk ipliğine bağlı değildir ancak bir süredir içinde bulunulan travmatik ortam, insana bazı konularda karamsar düşünceler aşılamıyor değil.

Sistemle ilgili çok fazla şey konuşmaya gerek yok. Bir santrforun, Galatasaray'ın futboluna ne kadar büyük etki edebildiği bugün açıkça gözler önündeydi. Hele ki bu santfor Jo gibi kaliteli bir isim olunca, işin içine tempo ve saha içi rotasyonu da girince işler rakip için fazlasıyla zorlaşıyor.

Sabri Sarıoğlu'nun dönüş günüydü bugün. Bu dönüşün etkisini özellikle Keita'da fazlasıyla gözlemledik. Sabri hücumda ona destek verdikçe Keita da efektifliğini arttırdı. İlerleyen haftalarda araya bir sakatlık ya da ceza girmezse bu ikiliden çok daha güzel hücum varyasyonları göreceğiz.

Sahada Ayhan'ı görünce içim biraz burulmadı değil. Bu seneki (özellikle de Atletico maçındaki) isteksiz ve uyuşuk görüntüsü, taraftarın ona bakış açısını biraz değiştirdi. Ancak bugün Ayhan geçmiş yıllardaki günlerini hatırlatmadı dersem, ona haksızlık etmiş olurum. Özellikle ikinci yarıda savunmadaki gayreti, topla olan becerisiyle, Galatasaray orta sahasını birçok kez rahatlattı. Bugün Ayhan'daki fark, hırsıydı. Son dakikalarda bir serbest vuruş esnasında iki stoper Servet ve Neill'i rakip ceza sahasına gönderip geriyi tutma konusundaki ısrarı bile bu hırsın bir yansımasıdır, ki Galatasaray'ın da kalan maçlarda buna çok ihtiyacı var. Özellikle sezonun başından bu yana durmaksızın oynayıp artık fizik olarak zorlanmaya başlayan Mustafa Sarp'tan doğacak aksaklıklar da düşünülünce, iyi bir Ayhan'ın yapacağı katkıyı görmezden gelemeyiz.

Mehmet Topal da bu sezonki genel görünümünden uzaktaydı Kasımpaşa'ya karşı. Gerek fiziğini, gerek zekasını kullanarak yaptığı güzel savunma ve topu oyuna sokmadaki becerisi, ulaşması gereken performansa dair bir ışıktı diyebiliriz. Daha iyi olmalı ve tahmin ediyorum ki olacaktır.

Günün yıldızlarına gelelim. Şüphesiz herkes Keita ve Dos Santos'u çok beğenmiştir bugün. Keita'nın neden iyi olduğundan bahsetmiştik. Sabri'nin varlığı çok etkiliyor onu. Ancak attığı goller (son golü her ne kadar ofsayt koksa da) kelimenin tam anlamıyla harikaydı. Özellikle ilk golüne diyecek söz yok. O topa ancak öyle vurulur, o vuruşu da ancak Keita gibiler yapabilir. Gio da geldiği günden bu yana en iyi ve belki de tek iyi maçını oynadı. Bunda tabii ki sol çizgiye hapsolmamasının etkisi büyük. Topu ayağına aldığında büyük bir hızla rakip kale önüne aktı... Pozisyon ne gerektiriyorsa da onu yaptı. Vurulabilecek gibiyse vurdu, pas atması gerekiyorsa pas attı. Hiç bencil değildi ve onun bu hali, takım arkadaşlarını da fazlasıyla rahatlattı. Daha iyi olacağını ve kendinden çok söz ettireceğini tahmin ediyorum.

Bugünün bir diğer önemi de, Fenerbahçe'nin kaybettiği bir hafta maç kazanılmış olmasıdır. Zira son zamanlarda Fenerbahçe'yle ortak hareket edilen bir konu oldu bu aynı hafta puan kaybetme alışkanlığı. Bugün de böyle bir şey olabilirdi ancak bu şanssızlığın kırılması adına güzel bir maç oldu. Galatasaray artık şampiyonluk mücadelesinin gerektirdiği psikolojiye tam anlamıyla girmiş gözüküyor. Son ana kadar yarışın içinde olacaktır. Ligde 6 takımın birden puan tablosunda şampiyonluk adayı olarak görülmesi de ayrı bir güzellik. Futbol açısından zevkli ve heyecanlı günler bizleri bekliyor...

27 Şubat 2010 Cumartesi

Galatasaray Altyapısı Tugay'a Emanet

Güne güzel haberle başlamak bu olsa gerek. Başkan Adnan Polat, bugün yaptığı açıklamada çarşamba gününden itibaren Galatasaray altyapısının Tugay Kerimoğlu'nun sorumluluğunda olacağını müjdeledi. Halihazırdaki altyapı sorumlusu Evert Jan Derks, sezon sonuna kadar Tugay'ın yardımcısı olarak görevde kalacak. Muhtemelen önümüzdeki sezon Hollanda Futbol Federasyonu'ndaki görevine dönecek o da. Premier Lig'teki hatırı sayılır kariyeri, oradaki "ortam görmüşlüğü" de düşünülünce, Galatasaray altyapısı için bulunmaz bir nimettir Tugay. Hele ki bir de Galatasaray'ın kendi öz kaynaklarından çıkarılan bir isim olduğu da göz önüne alınırsa, gayet isabetli bir karar olarak görünüyor. Umarız ki, şu anda yapılandırılmaya çalışılan geleceğin Galatasaray'ında hatırı sayılır bir yeri olacaktır.

İronide Yeni Bir Soluk : Süha Sıdal...

Kasımpaşa'nın yöneticisi, basın sözcüsü, teknik direktörü, kurumsallığının(!) maskotu.. Pardon, simgesi, kısacası her şeyi konumundaki Süha Sıdal, Galatasaray'ın belirlediği bilet fiyatlarıa veryansın etmiş. "Gecekondu stadı Ali Sami Yen'de böyle fiyat mı olur? Biz az bile fiyat vermişiz" demiş.

Öncelikle kendisinin Ali Sami Yen ismini "besmeleyle" ağzına alması gerektiğini bilmesi gerek. Sonra kendi statlarına bakıp, gecekondu derken neyi kastettiğini de bir gözden geçirmesi... Bu konuda hemen ona yardımcı olalım...

Tamam, Ali Sami Yen Stadı fiziksel olarak miyadını doldurmuş, ihtiyaçlara cevap vermekte zorlanan bir stattır artık. Ancak "gecekondu" gibi seviyesiz laflarla stadın manevi yönüne hakaret eden nitelemelerde bulunmak kelimenin tek anlamıyla ayıp, hele ki bir de kendi stadına baktıktan sonra da ahmaklıktır. İşte yukarıda görüyorsunuz. Recep Tayyip Erdoğan Stadı... Altı kaval, üstü şişhane... Yarısı Yok! Tribünü bile olmayan stad... Daha doğrusu saha... Yahu adı bile Recep Tayyip... Neyi ispat etmeye çalışıyorsunuz?

26 Şubat 2010 Cuma

Sedat Ağçay / ?

Az önce Antalyaspor-Trabzonspor maçını izlerken iyiden iyiye aklımı meşgul etti yine. Anlam veremedim. Tamam, o da bir ana tarafından dünyaya getirilmiş, o da birilerinin evladı, birilerinin umudu olmuş, fakat... Fakat işte...

Necip Uysal Milli Takımda

Milli takımın yeni dönemine ait ilk aday kadro açıklandı. Kadroda tecrübeli isimler olduğu kadar, yeni ve genç isimler de var. Kuşkusuz en şaşırtıcı isim, Beşiktaşlı Necip Uysal oldu. Necip'in dışında Giray, Volkan Şen ve Ozan İpek gibi oyuncular da kadronun sürprizleri. Hoş, performanslarına bakınca çok da sürpriz olmuyor ancak Fatih Terim zamanında göremiyorduk bu tarz hareketleri fazla. Umarız devamı gelir ve yeni yüzler kazanır futbolumuz.

Aday kadro şu şekilde:

Servet Çetin, Emre Güngör, Caner Erkin, Sabri Sarıoğlu, Arda Turan (Galatasaray) Volkan Demirel, Gökhan Gönül, Emre Belözoğlu (Fenerbahçe) Onur Kıvrak, Ceyhun Gülselam, Giray Kaçar (Trabzonspor) Ozan İpek, Volkan Şen (Bursaspor) Necip Uysal (Beşiktaş) Çağlar Birinci (Denizlispor) Hamit Altıntop (Bayern Münih) Nuri Şahin (Borussia Dortmund) Mehmet Aurelio (Real Betis) Tuncay Şanlı (Stoke City) Halil Altıntop (Eintracht Frankfurt) Mevlüt Erdinç (PSG) Colin Kazım Richards (Toulouse)

Avrupa Ligi / Top 16 (Genel Bir Bakış)


Bizim için daha az önem taşıyor dün gece itibariyle ama aslında durum pek de öyle değil. Galatasaray hakeme ateş püskürüyor, Fenerbahçe Lille'e 85. dakikada bir duran topla eleniyor ve o duran topa kafa vuran adam, belki de kontrol edilmesi gereken tek adam oluyor vesaire. Sonuç itibariyle iki takımımız da eleniyor.

Bunun, takımların yönetimleri için çok büyük sıkıntılar yarattığını düşünmüyorum. Emre Belözoğlu kadar istememiştir hiçbir idareci bu turu geçmeyi. İki takımın da yönetimlerini hesaba katıyorum. Jo transferi, Nonda'nın sözleşmesinin feshi, 3 yıl Türkiye Ligi şampiyonluğu sözü veren yönetimlerden söz ediyorum. İki takım da rakiplerini eleyebilecek seviyeye geldikleri için, üzüntü mevcut. Tek sıkıntı bu. O noktaya gelinmeseydi, niye o noktaya gelemedik? diye düşünülmezdi bile.

Her neyse. Gelelim kalan takımlara ve eşleşmelere. Yalnız bunları incelemeden önce Belçika'nın Standard Liege ve Anderlecht ile yoluna devam ettiğini söyleyelim. Eleme grubumuzdaki rakibimiz olan Belçika'dan söz ediyorum. Hani 2 mçta 6 puan almamız lazım! denilen Belçika'dan. Brugge da uzatmalarda elendi Valencia'ya. Belçika'nın bunların üstüne birçok futbolcusunun da İngiltere'de oynadığını unutmayalım. Saadete gelelim.

Eşleşmeler:

RUBIN KAZAN - WOLFSBURG: Rusya'da hava koşulları ortada. Oraya giden takımlar, canlarından beziyorlar. Rus Ligi de yeni başlayacak ve oradaki takımlar kondisyon ve taktik olarak 4-5 haftaya en iyi konumlarına gelecekler. Wolfsburg ise toparlanma süreci yaşıyor gibi. Çok gol atıyorlar. Daha az yemek derdindeler. Villarreal'i 4-1 yenmeleri çok önemliydi. Zor bir eşleşme.



JUVENTUS - FULHAM: Fulham, Shakhtar Donetsk'i eledi. Doğu Avrupa takımlarının avantajını kullanmaya başladıkları ileriki turlarda Shakhtar'ı göremeyeceğiz. Fulham kontorlü elden bırakmayan bir takım. Ama karşılarında bu işin babası olacak. Sıkıcı maçlar olabilir. 1-0 1-1 gibi skorlar görebiliriz. Bence görebileceğimiz en yüksek skor 2-1 olacaktır ama Ajax'ı eleyen Juve, turu Fulham'a kaptırmayacaktır.

VALENCIA - W.BREMEN: Valencia, Brugge'ü oldukça zor eledi. Uzatmalara gitti ve orada buldukları 2 gol ile tur atladılar. Mata, Silva, Villa gibi çok önemli hücum silahları olmasına rağmen, kontrolü elden bırakmıyorlar. Werder ise 2 sene önceki haline dönme aşamasında. Gol atmaya başladılar. Çok fazla atıyorlar hem de. Twente'yi 4-1 ile geçtiler. İspanya'daki ilk maçın kontrollü geçeceğini, Almanya'daki rövanşın ise çok gollü geçmeye aday olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden Valencia bir adım önde gibi düşünsem de sanıyorum ki en zor ve zevkli eşleşme bu olacak bu turda.


HAMBURG – ANDERLECHT: Hamburg ilk maçta Psv'yi 1-0 ile geçmişti. 2. maçta 2-0 geriye düştüler ama devreyi 2-1 kapatmaları ve ardından gelen penaltı golüyle skoru 2-2'ye getirmeleri onların bir üst tura geçmelerini sağladı. 3-2 yenildiler ama evlerinde oynanacak final yolunda bir adım daha attılar. Anderlecht ise evinde Bilbao'ya 4 gol birden attı. Anderlecht evinde iyi oynayabiliyor. Yine gollü bir maç olacaktır bu takımlar arasında Belçika'da ama Almanya'da alacağı galibiyetle Hamburg tur atlar diye düşünüyorum.

PANATHINAIKOS - S.LIEGE: Bu turun sürprizini Pana' yaptı. Roma'yı iki maçta da 3-2 yendiler. İkisi de çok gairpti. İlk maçta son 5 dakikaya 2-1 geride girdiler. 3-2 kazandılar. Avantaj hala Roma'da derken, ikinci maçın ilk yarısının son 5 dakikasında 3 gol birden attı Pana' ve rakibini kupanın dışına itti. Galatasaray'ın grubunda izledik Pana'yı. Bunları yapabilmesi çok şaşırtıcı. Liege ise ilk maçta Salzburg karşısında 2-0 geriye düştüğü maçı çevirdi. 3-2 kazandı ve tur geldi. İkinci maçta üzerine yattı. 0-0 ile istediğini aldı. Dengesiz bir takım Liege ama kolay yenilmiyorlar. İki takım da içeride avantajlı. Bir şey söylemek zor.

BENFICA – MARSILYA: Benfica rahat geldi buraya. Hertha'yı kolay geçtiler. Zaten çok formdalar. Marsilya ise çok kaliteli bir takım. Velodrom'da taraftarlarıyla çok etkili olabiliyorlar. Güzel oyunların oynanacağı maçlar olacaktır. Marsilya tecrübesiyle avantajlı olsa da ilk maç çok önemli.


LIVERPOOL- LILLE: Lille'i izledik. Çok hızlı atağa çıkıyorlar ama ahım şahım da bir takım değiller. İyi bir savunma anlayışı ile ancak ceza sahasına kadar yaklaşabileceklerini gördük. Gerisi, rakiplerin hata yapma oranına bağlı. Liverpool ise çok iyi görünmese de saçma sapan hatalar yapabilecek bir takım değil. Torres de formuna kavuşursa turu geçeceklerdir. İlk maçta yüksek bir skor olabilir. İkinci maçı ise Liverpool şekillendirir diye düşünüyorum.

A.MADRID - SPORTING LIZBON: Atletico'yu da izledik. Dönem dönem çok iyi oynuyorlar. Çok tehlikeli adamları da var ama istikrarları yok. Sporting ise liginde iyi değil. Everton'ın elemesi normal görünüyordu ama 3-0 kazandılar. Matias Fernandez, Vukcevic, Veloso, Moutuinho ve Liedson gibi isimler var Sporting'de de. Atletico bir adım önde ama kesin bir şey söylemek oldukça zor.


Türkiye puan sıralaması açısından Belçika, Portekiz gibi ülkelerle savaşıyor ya hani her sene. İşte bizden hiçbir takım bu arenada kalmazken bu ülkeler ikişer takım soktular. Porto ise Şampiyonlar Ligi'nde yoluna devam ediyor. Biz bilmemkaç milyon dolara sattığımız yayın ihalesi ile heyecanlanmaya devam edelim hala!

Haysiyetsiz!...

Fotoğrafta gördüğünüz, dün akşam Galatasaray-Atletico Madrid maçının canına ot tıkayan 6 adet emek hırsızı hakem müsveddesinden birisidir. Ortada gezinenidir.

Ek: Pennearabiata Blog'ta, haysiyetsiz emek hırsızlarından kale arkasında olanı ile ilgili güzel bir yazı var. Linkten erişebilirsiniz.

Galatasaray:1 Atletico Madrid:2 / Gasp!

Şimdi herkes sallayabileceği birini bulacak fatura kesmek için. Caner kırmızı kart görmüş... Rijkaard, Elano'yu oyundan almış... Mustafa Sarp mal mal dolaşmış... O öyle yapmış, bu böyle yapmış...

Biraz sakin olalım artık. Kurban aramayı çok seviyoruz. Bu kurbanı içimizden seçmeye ise bayılıyoruz.

Tamam, Caner hatalıdır kırmızı kartta normal şartlar altında. Ancak bugün Caner'e kadar, hata yapmayan var mıydı bir düşünün. Futbolda hata denen şey tabii ki olacak. Hangi maçta herkes dört dörtlük ki? Bir de bugünkü maçın stres katsayısını hesap edin. Kendinizi futbolcularımızın yerine koyun. Penaltı pozisyonunu hepimiz gördük. Ancak penaltıdan önce, en az penaltı kadar önemli olumsuzluklar yaşadık hakemle ilgili. İkinci yarının başından Simao'nun golüne kadar olan bölümü bir hatırlayın. Arda, Mehmet Topal ve Uğur peş peşe sarı kart gördü. Hangisi haklıydı? Rakibin faulunu es geçen hakeme takım kaptanı olarak en doğal hakkını kullanıp itiraz ediyor Arda. Ve cart sarı! Ardından bir orta saha mücadelesinde Mehmet Topal rakibinden topu resmen söküyor ancak cart faul, üzerine yetmiyor bir de sarı! Adam Uğur'un yanından geçerken kendisini bariz bir şekilde yere bırakıveriyor, cart Uğur'a sarı! Böylece savunma direncimizin de afedersiniz içine ediliveriyor hakem tarafından. 3 dakika sonra da golü yiyoruz zaten. Lütfen bunları da görelim. O sahanın içinde kendinizin olduğunu düşünün. Sinirden çatlamaz mısınız? Ben kafayı sıyırmak üzereyim... Böyle hareketleri asla tasvip etmem ama Caner'in yerinde ben olsam, ben de herhalde kendimi tutamazdım. Hatadır evet, ama kız(a)mıyorum o çocuğa...

Rijkaard'a ise söylenecek fazla söz yok. Herhalde Hakan Balta'ya her gelen topu sektir diyen Rijkaard değildi. Ya da Servet'e Forlan'ın golünde rakibini 1 metre açıktan takip et, bırak kafasına göre takılsın diyen de o değildi. Bu futbolcularda da hata bulmuyorum. Daha önce bir dünya başarıyı bu adamlarla yaşamadık mı? Sizin de moraliniz yerin dibine sokulmuşken, en iyi bildiğiniz işte bile, belki de profesyoneli olduğunuz işte bile hata yapmıyor musunuz? Sadece Elano sakatlandığında Ayhan yerine Barış da düşünülebilirdi diye düşünüyorum. Rijkaard, Ayhan'ı seçti. Tercih meselesidir.

Bugün illa birilerine fatura çıkaracaksak, bu hakeme olmalıdır (ki hak ediyor). Ha, elimize ne geçecek? Bir şey düzelecek mi? Hayır. Ama en azından kendimizi yıpratmayalım, birbirimizi kırmayalım. Bu çocuklar da en az bizler kadar istedi bu akşam turu geçmeyi...

Bu arada UEFA'nın kale arkasındaki asistan hakem uygulaması da bugün itibariyle iflas etmiştir. Ne büyük bir fiyasko olduğu ortaya çıkmış, patates olmuştur. Geçmişler ola!...

25 Şubat 2010 Perşembe

UEFA Gecesi (Fenerbahçe - OSC Lille)

Gecenin en enteresan maçlarından birini izleyeceğiz bugün Şükrü Saracoğlu Stadı'nda. Saat 22:05'te oynanacak ve Fenerbahçe'nin 2-1'i çevirmesi gerek. Elde de 13 kişilik bir kadro var. Rakipte de eksikler var ancak Fenerbahçe'deki eksiklerin yanında lafı edilir cinsten değil. Yine en azından yedek kulübelerinin %80'i genç takım oyuncularından oluşmayacak.

Şimdi ufaktan ayrıntıya girelim. Elde zaten sakat olan Uğur Boral varken, bu isme cezalı Andre Santos, geçtiğimiz maçta sakat sakat oynayıp tekrar sorun yaşayan Diego Lugano (ki bugün oynarsa şaşırmayacağım fazla), Ali Bilgin, Mehmet Topuz, Özer Hurmacı, Cristian Baroni (o da oynayabilir az bir ihtimal de olsa) Vederson gibi isimler de katıldı eksik olarak. Ayrıca son maçta taraftarın ruhen sakatladığı Güiza'nın da bugün sahada olsa bile ekstra bir motivasyon yakalamaması halinde ne kadar faydalı olabileceğini az çok kestirebiliyoruzdur herhalde. Bunca üzücü haberin ardından bir tane bile sevindirici haber yok mu peki? Var tabii neden olmasın. Uzun süredir sakat olan Deivid, bu maçta oynayabilecek düzeye gelmiş. Bugün sahada göreceğiz kendisini bir aksilik olmazsa.

Şimdi bu sakatlıkların ardından nasıl bir diziliş bekliyor bizi? Kanatlarda kimler oynayacak? Bu soruların yanıtlarını bulmaya çalışalım. Öncelikle sağ kanadın çözümü, Önder'i gerçek mevkisi sağ bekte değerlendirip, Gökhan Gönül'ün hücum becerisini de düşünerek onu orta sahada oynatmak olacaktır. Sol kanat içinse, Gençlerbirliği'nde hatırı sayılır oranda sol bek olarak sahada çıkmış olan, bu bölgeyi rahatlıkla kaldırabilecek Deniz Barış değerlendirilebilir. Bekir de Lugano oynamazsa stoper oynar. Bazı arkadaşlar kendisini sağ bek ya da sol bek olarak da düşünüyorlar ama bu adamın orijini stoperdir. Macera aramaya gerek yok. Açıkta ise 3 adet çözüm var benim kafamda. İlki Semih'i santrfor oynatıp sol açıkta Güiza'yı oynatmak, ikincisi Deivid'i oynatmak, üçüncüsü ve en az ihtimali olan da Emre'yi oynatmak. Bu üçüncünün en az ihtimal olma sebebi de, Emre'ye göbekte ihtiyaç olması. Yoksa o bölgede en çok verim de Emre'den alınabilir bugün. Ben olsam Deivid ile başlar, ikinci yarı gidişata göre Güiza'yı düşünürüm. Göbekte ise muhtemelen Emre ve Selçuk ikilisini izleriz Cristian oynamazsa. Yani diziliş şu şekilde olur:

------------------------Volkan
Önder---------Bekir--------------Bilica--------Deniz
(Lugano)
---------------Selçuk(Cristian)----Emre
Gökhan Gönül-----------Alex------------------Deivid
------------------------Güiza

UEFA Gecesi (Galatasaray - Atletico Madrid)

Bu akşam saat 20:00'da, 1-1'in rövanşında Atletico Madrid'le karşılaşıyor Galatasaray. Turu geçmek için elindeki avantajlı skoru, kendi sahasında kullanmaya çalışacak. Daha önce de defalarca yaşadığımız, yeri gelince sevindiğimiz, zaman zaman da üzüldüğümüz bir gecenin öncesindeyiz.

Aylardır süren şanssızlıkları noktalandırmak için fırsat niteliğinde bir gece yaşayacağız bugün. Bu maçla birlikte sakatlarımız yavaş yavaş takıma dönmeye başlıyorlar. Bugün Sabri Sarıoğlu 18'de olacak mesela. Bir sonraki maçta Milan Baros'un kadroya girme ihtimali var. Olmadı, en kötü ihtimal Eskişehir maçında sahada. Harry Kewell da öyle. Zaten haftalardır çektiğimiz sıkıntı bu adamların yokluğundan kaynaklanmıyor muydu?

Karşı tarafta da birkaç eksik var. Savunmalarının sert ve genç ismi Dominguez, orta sahalarından Tiago oynayamıyorlar. Teknik direktörlerinin söylediğine göre, ilk maçta inanılmaz kurtarışlar yapan 19 yaşındaki kalecileri De Gea da oynayamayacakmış ancak ben bunun bir yanıltmaca olduğunu düşünüyorum. Tabii umarım o oynamaz da Asenjo oynar. Çok yetenekli olmasına rağmen inanılmaz formsuz bu sene. Yine Agüero ve Reyes'te ufak tefek sorunlar var ancak onları muhtemelen bugün sahada göreceğiz.

Reyes'in bazı yorumları olmuş Ali Sami Yen Stadı'yla ilgili. Taraftarın onları etkileyemeyeceğini, altı üstü neşeli şarkılar dinleyeceklerini söylemiş. Biraz fazla güvenli bir tavır. Muhtemelen bu akşam mabedin gürültülü karanlığında elleri ayakları titreyecektir.

Rakip bastıracaktır. Golü bulmak zorunda olanlar onlar. Bizse sakin kalması gereken, rahat olması gereken tarafız. Taraftarının önünde oynayacak olan tarafız. Taraftar da bugün rakibi başlama düdüğünden bitiş düdüğüne kadar baskı altına alacaktır. Gerisi oyuncularımıza kalıyor. Halledeceklerdir...

Galatasaray'ın muhtemel dizilişi şöyle olacak:

------------------------Leo Franco
Uğur---------Neill-------------Servet-----------Hakan Balta
----------------Mustafa--------Mehmet
----------------------------Elano
Keita--------------------Arda---------------------Caner

24 Şubat 2010 Çarşamba

Ya Onları Bizden Daha Çok Severse?

Henüz resmiyet kazanmış olmasa da milli takımımızın yeni teknik direktörü Guus Hiddink'in, Dünya Kupası'nda Fildişi Sahili'ni çalıştıracağı neredeyse kesin gibi.

Sadece Rusya ile olan bağın kopması bekleniyor bu durumun açıklanması için. Zaten bizimle olan sözleşmesi de 1 Ağustos tarihinden itibaren geçerli olacağı için, Türkiye'den yana bir sorun yok. Ama yine de bana garip geliyor. 2 ay için böyle bir iş neden yapılır? Olayı Fildişi Sahili açısından anlayabiliyorum tabii. Kısa vadede etkili olabilecek bir turnuva hocasıyla Dünya Kupası'nda başarıyı hedefliyorlar normal olarak. Ancak Hiddink neden bu görevi kabul etti, pek çözemedim. Neticede genç ve başarıya aç bir teknik direktör değil. Kariyerine ve katıldığı turnuvalara bakınca gayet "ortam görmüş" bir hoca olduğunu tekrarlamamıza bile gerek yok. Yani yeni başlayacağı bir görev öncesinde sistemini bile kendi kurmadığı bir ülkenin başında 2 aylık bir işi alma riskine neden girdi acaba?

İşi daha da abartalım ve biraz espriye vuralım: ya Hiddink onları bizden daha çok severse? Ya yıllardır aradığı ortamı; Kore'de, Avustralya'da, Rusya'da ya da İngiltere'de bulamadığı huzuru Fildişi Sahili'nde bulduğunu keşfederse? Gelmiyorum, ben burada mutluyum derse? Amannn!...

22 Şubat 2010 Pazartesi

Fenerbahçe:2 Bursaspor:3 / Samba Hezeyanı

Bu Fabio Bilica, kesinlikle Fenerbahçe'nin futbolcusu olamayacak kalitede bir adam. Bir futbolcu takımını ancak bu kadar baltalayabilirdi. Bilica da bugün bunun bir örneğini verdi.

Maçın genelinde topla daha çok oynayan takım, doğal olarak evsahibi Fenerbahçe'ydi. Bursasporlular yeri kadar top yapamadılar. Bunda Fenerbahçe'nin zaman zaman oyun kurallarını da aşan tatlı sert futbolunun etkisi büyüktü.

Güiza konusunda Daum'un neden bu kadar inat ettiğini anlayamadım. Semih'in daha ne yapması gerek oynamak için? Bir kez daha kaybetmek istiyorlar sanırım kendisini.

Cristian da uzatma anlarında saçma sapan bir pas denemesiyle rakibi kontraatağa kaldırıp 3. golün gelmesini sağladı. Bugün iki brezilyalı tarafından kelimenin tam anlamıyla doğrandı Fenerbahçe. Sahada var güçleriyle öyle ya da böyle mücade eden Özer, Emre ve Gökhan Gönül'e acıdım.

Bursaspor'da Sercan'ın yokluğu fazlasıyla hissedildi. Sercan olsaydı bu kadar zorlanmazlardı herhalde. Hoş, Sercan'ın da pek umrunda değil gibi bu durum. O da günlerini Tanju abisi gibi Avşar kızlarının küçük olanıyla heba etsin dursun. Küçük dediysem, Sercan'dan 15 yaş büyüktür. Neyse, "bize ne" diyelim en iyisi... Kendi bilir...

Ertuğrul Sağlam, bu sezon İstanbul'dan ikinci kez son 5 dakikada attığı 2 golle galip ayrılıyor. Kasımpaşa ile oynayacakları erteleme maçını da kazanırlarsa Fener'i altlarına alıp 2. olacaklar. Bursaspor bunu sonuna kadar hak etti bu sezon.

Euro 2012 Fikstür

03.09.2010 Kazakistan -Türkiye
07.09.2010 Türkiye - Belçika

08.10.2010 Almanya - Türkiye

12.10.2010 Azerbaycan - Türkiye

29.03.2011 Türkiye - Avusturya

03.06.2011 Belçika - Türkiye

02.09.2011 Türkiye - Kazakistan

06.09.2011 Avusturya - Türkiye

07.10.2011 Türkiye - Almanya

11.10.2011 Türkiye - Azerbaycan


İlk 4 maçımızın 3'ü deplasman ve bu maçlardan en aşağı 9 puan 10 puanla dönmemiz gerek. Son 2 maçımızın evimizde olduğunu düşünürsek, araya bir sürpriz puan kaybı hakkı sıkıştırabiliriz gibi. Malum, işi son dakikaya bırakma hastalığımız meşhurdur. Gerçi bu kez Hiddink var. Göreceğiz neler olacağını.

21 Şubat 2010 Pazar

Beşiktaş:1 Galatasaray:1 / Temkinli Beraberlik

Umduğumdan zevkli ve mücadeleli bir maç olduğunu söylemeliyim öncelikle. Belki çok fazla pozisyon yoktu ancak dişe diş bir mücadele, zaman zaman da oldukça yükselen bir tempo vardı.

İlk yarıda daha fazla pozisyona giren taraf Beşiktaş'tı. Nobre'nin direkten dönen pozisyonu, Holosko'nun kafa vuruşunun ardından Leo Franco'nun içeride mi yoksa dışarıda mı tuttuğu bir türlü çözülemeyen top, ilk yarıda en çok akılda kalan anlardı. Fakat ikinci yarıda, özellikle de Jo'nun oyuna girişiyle birlikte görüntü tam tersi yönde değişti. Oyuna daha hakim görünen taraf Galatasaray oldu ve nitekim Arda'yla da golü buldu. Bu golde Jo'nun varlığı önemli yer tutuyor bana göre. Bir kere tam bir santrfor olduğu için rakip defansı daha çok zorlayabiliyor ve üzerine adam çekiyor. Üzerine adam çekince doğan boşluktan da Arda faydalandı nitekim. Fakat maçın sonlarına doğru Arda ve Elano'nun oyundan alınması ve yerlerine de Giovani dos Santos ile Mustafa Sarp'ın girmesiyle, zaten yüklenmek zorunda olan Beşiktaş, daha kolay yığdı oyunu Galatasaray yarı sahasına. Ardından da Sivok'un golü geldi zaten. Aslında Mustafa Sarp'ın oyuna girmesi mantıksız değil. Hem rakibi bozar, hem dönen topları iyi toplar, hem de zaman zaman rakip kalede tehlike yaratabilir. Ancak o dakikada çıkan oyuncu Elano olmamalıydı. Yorulan Barış'ın yerine girecek bir Mustafa Sarp çok daha yararlı olabilirdi. Elano da bugünkü mükemmel oyununa devam ederdi böylece. Tabii ortada bir sakatlık varsa bilemem.

Giovani dos Santos konusu Rijkaard'ın başını fazlasıyla ağrıtacak gibi. Adamın varlığıyla yokluğu bir. Oyuna hiçbir olumlu etkisi yok. Hatta Beşiktaş'ın golü bulduğu duran topta faulu yapan isim Santos. Bu ısrar Galatasaray'a fayda sağlamıyor belli ki. Belki biraz daha risksiz maçlarda takıma alışması sağlansa daha iyi olur. Bugün Santos yerine Emre Çolak oyuna alınsa daha yararlı olacağı çok açıktı mesela.

Galatasaray'da mükemmel oynadı dediğimiz Elano'nun haricinde, savunma hattındaki oyuncular Neill ve Emre Güngör de çok iyi bir maç çıkardılar. Özellikle Emre Güngör, Neill'le iyi bir ikili olduğunu her geçen maç daha net bir şekilde ortaya koyuyor. Servet'in işi zor görünüyor önümüzdeki haftalarda. Uğur Uçar ise bir an önce sınıf atlamalı. Bu haliyle fazlasıyla yetersiz kalıyor. Çok ağır halen daha.

Beşiktaş'a gelecek olursak, Mustafa Denizli'nin yine klasik olarak orta sahanın göbeğini iki sağlam oyuncuyla tuttuğunu, yanlarına top yapma becerisine sahip Tello'yu koyduğunu ve kanatlarda da iki süratli isim Ekrem ve Holosko'yu görevlendirerek, işe yarar bir taktikle sahaya çıktığını söyleyebiliriz. Ekrem-Holosko ikilisi, özellikle ilk yarıda etkiliydi rakip karşısında. Ancak son hareketlerde biraz sıkıntı yaşadılar. İkinci yarıda da artık yorgunluk mu diyelim, Galatasaray'ın etkili oyunu mu diyelim, daha etkisiz bir görüntü verdiler.

Aslında sahadaki mücadeleye rağmen pozisyon zenginliğinin vasat seviyede kalması, iki teknim adamın da aşırı temkinli olmasından kaynaklıydı. Rijkaard, hafta içi yeterince yorulmuş olan ve bu hafta içinde de aynı yorgunluğu yaşayacak olan takımını fazla zorlamak istemiyordu normal olarak. Bu bağlamda durgun bir görüntü sergilemeleri çok garip kaçmadı ancak Mustafa Denizli, galibiyete çok ihtiyaç duyduğu böylesi bir maçta neden bu kadar temkinli davrandı, anlayamadım.

Hakeme gelecek olursak, birkaç pozisyon dışında çok zorlandığını söyleyemem ancak hatalı olduğu pozisyonlar da sonuca etki eder cinstendi. İlk yarıda Holosko'nun kafasında Leo Franco'nun topu içeride mi yoksa dışarıda mı tuttuğunu televizyon başından bile çok net kestiremedik. Burada verdiği devam kararı anlaşılır bir karar bana göre. Gol de verebilirdi. Top çizgiyi geçmiş de olabilir ancak dediğim gibi, tekrarlarını izleyince bile çok net bir karara varamıyorsunuz. Keita'nın İbrahim Üzülmez'le mücadelesindeki dirseğine ise ben olsam direkt kırmızı kartı çıkarırdım. Burada pozisyonu gözden kaçırdı hakemler. Ayrıca İbrahim Toraman-Mehmet Topal ikilisi arasında bir de penaltı pozisyonu var. Beşiktaş ceza sahası içerisindeki bu pozisyonda Mehmet, rakibi tarafından iki kolunun altından kavranarak kündeye getiriliyor açıkça. Burada penaltı çalınmaması bariz bir hatadır. Ayrıca Beşiktaş'ın golünde Leo Franco'ya faul yapıldığını bir tek ben mi düşünüyorum acaba? Ne maç esnasında, ne maçın ardından doğru düzgün dile getireni görmedim. Bu da tartışılabilir.

Netice itibariyle istediğine en yakınını alan Galatasaray oldu bu maçta. Beşiktaş ise büyük yara aldı ancak yine de her şey bitmiş değil onların açısından. İlerleyen haftalarda mücadele çok daha üst seviyede olacaktır.

19 Şubat 2010 Cuma

UEFA Gecesinin Ardından / Umutları Eve Taşımak

Dün akşam iki takımımız da önümüzdeki hafta kendilerine yetecek skorları aldılar. Tabii ki çok kolay olmayacak, ama birkaç gün önce sandığımızdan daha kolay olacak. Kısa kısa yorumlayalım maçları:

OSC Lille 2 - 1 Fenerbahçe

Maç yazısında Lugano'yla ilgili bir cümle kurmuştum. Hoş, birçok futbolsever de aynı şeyi düşünmüştür ama olsun ben yine de kendime pay çıkarayım. Lugano oynamazsa sıkıntı olur Fener için demiştim. Lugano hem oynadı, hem oynamadı. Uruguaylının sakatlığının talihsiz bir şekilde tekrar etmesi neticesinde Deniz Barış oyuna girdi ve bizleri yanıltmadı. Aslında şunu da itiraf etmem gerekir ki, Deniz umduğumdan hatasız oynadı dün. Yine de o hata olmasa rakibin 2. golü bulacağı yoktu.

Şu bir gerçek ki, Lille dün Fenerbahçe'den çokça çekindi. Bu büyük bir avantaj ve Fenerbahçe'nin de bunun rakiplerine hissettirebiliyor oluşu bir başarıdır. Eminim ki rakip kendisine biraz daha güveniyor olsa daha tehlikeli ataklar izleyebilirdik Fenerbahçe kalesinde. Bu arada unutmadan, ikinci golde Deniz ne kadar hatalıysa ilk golde de Volkan en az o kadar hatalı. Volkan her ne kadar iyi bir kaleci olsa da böylesi önemli maçlarda bu tarz hatalar yaparak çok şeye maloluyor.

Çok şeye malolan bir diğer isimse herkesin belirttiği gibi Güiza. Okçu diye getirilen ancak hallice bir overlokçudan başka bir şey olmayan bu sözümona golcü arkadaş, dün yine saç baş yoldurdu. Artık neleri kaçırdığını anlatmama gerek yok. Zira ezberledi herkes. Ancak şu bir gerçek ki, piç edilen o asistlerden sonra Alex'in yerinde olmak istemezdim dün akşam. Cristian da vasatın altındaki isimlerdendi. Orta sahada Emre'nin yırtıcılığı sayesinde ayakta kaldı Fenerbahçe. Özer ve Dos Santos ise pek etliye sütlüye karışmadan, göze çarpmadan tamamladılar geceyi. Zaten alınan skor ve oyuncuların çoğunluğunun bireysel olarak yokları oynamalarına bakınca, Fenerbahçe'nin pek takım oyunu oynamadığı sonucuna varabiliriz. Düne dair en olumlu detay, savunmanın sert ve temiz oluşuydu. Asıl sorun, top Fenerbahçe'nin ayağındayken yaşandı ve Kadıköy'de de topla Fenerbahçe'nin oynaması gerekiyor. Bilmem anlatabildim mi...


Atletico Madrid 1 - 1 Galatasaray

Gecenin ikinci maçında ise daha avantajlı bir skorla döndük İstanbul'a. Sakatlıklardan dolayı haftalardır oluşturulan karamsar tablonun ardından, bir de rakibin haftasonu elde ettiği Barca galibiyeti gelince eminim ki pek kimsenin beklemediği bir skor aldı dün Galatasaray. Pek iyi oynamadığını söyleyenler de var ancak ben katılmıyorum.

Yine de biz olumsuzluklardan başlayalım. Bir hafta içinde çözüm bulunması gereken şeyler daha önemli çünkü. Öncelikle Mustafa Sarp, Mehmet Topal ve Servet Çetin'in ayaklarında top tutmamaları gerekiyor artık. Her maç başımıza bela açılıyor bu yüzden. Topu kontrol ederken üzerine basıp düşmeler, topu ayağına dolaştırmalar, rakibin baskısıyla panikleyip sersem sepelek paslar atmalar hatta pası dahi atamadan topu rakibe teslim etmeler, olmadık yerde çalıma girip izleyenlere adrenalin pompalamalar... Bütün hepsi bu üçlüde. Biraz daha yeteneklerinin bilincinde ve basit oynamalılar oysaki. Neyseki dün gece yanlarına Elano geldi sık sık ve bol bol top aldı kendilerinden. Bu bile yetmedi. Düşünün artık.

Diğer bir olumsuzluk, (aslında dün olumlu yansıdı takıma) beklerin çakılı oyunlarıydı. Hoş, bu sayede dün kanatlarda fazla açık vermedik ama Hakan ve Uğur'da o bölgede fazla bir hücum organizasyonu beklememek gerek.

Bir de Gio dos Santos meselesi var tabii. Evet, yetenekli oyuncu, geleceği var. Ancak şu bir gerçek ki, dün sahada yokları oynadı. Uyum dönemi halen atlatılabilmiş değil. Tabii kendisiyle hemen hemen aynı dönemlerde takıma katılmış olan Lucas Neill hemen hemen çözdü bu sorunu ama Gio, gençliğinin de verdiği tecrübesizlik nedeniyle sıkıntılar yaşıyor belli ki. Takımla arasında henüz bir harmoni yok. Bu sebeple çok ayrı tellerden çalmaları da normal. Dün bu sebeple 10, hadi bilemediniz 10,5 kişi oynadı Galatasaray.

İyi olanlara gelecek olursak, Leo Franco'dan başlayabiliriz. Golde hatasını göremiyorum. Orada 10 kişilik baraj da kursa, o top o köşeden girecekti. Reyse, fena bir top çıkardı. Maçın geri kalan kısımlarında da çok başarılıydı. Panathinaikos ve Beşiktaş maçlarındaki starndardına yakındı. Bir de üstüne geldi demiyorlar mı? Orada durmasa üstüne de gelmezdi herhalde. Pozisyon almayı biliyor demek daha doğru sanırım. Umarım geri kalan maçlarda da bu konsantrasyonu korur ve başarılı olur.

Lucas Neill de gecenin güzelliklerinden birisiydi. Soğukkanlı, ne yaptığını bilen ve becerikliydi. Hep, olması gereken yerde ve zamandaydı. Büyük kazanç.

Orta saha oyuncularının savunma becerisini de es geçmemek lazım. Gerek Mustafa Sarp, gerekse de Mehmet çok iyi kesicilik yaptılar. Topla oynarken de aynı beceriyi gösterseler, herhalde galibiyet kaçınılmaz olacaktı.

Elano'ya ayrı bir paragraf açmak lazım. Takımın en sert ve yıldırıcı adamıydı dün. Kart görmediğine dua etmek lazım. Ancak böyle oynamak da gerekiyor zaman zaman. Bile isteye faul yaparak ancak rakibi sakatlamadan da savunma yapılabilir, yapılmalıdır.

Keita... Dün ikinci yarıda adeta çıldırdı. Böylesine maça isyan eden bir oyuncuya sahip olduğu için çok şanslı Galatasaray. Attığı gol, golden önceki bindirmeleri ve Ujfalusi'yi doğduğuna pişman etmesi uzun süre unutulmayacak. Hırsı gözlerinden okunuyordu dün yine.

Netice itibariyle geceyi karlı kapattık. Umarım ki haftaya firesiz devam ederiz...

18 Şubat 2010 Perşembe

Ediz Bosna'nın Oldu


Büyük takımların da transfer gündeminden düşmeyen, yetenekli diyebileceğimiz, 10 sene daha futbol oynayabilecek, Anakaragücü forması giyen Ediz Bahtiyaroğlu, Bosna Hersek milli takımının davetini kabul etti.

Bosna'nın başına geçen Saffet Susic, istemiş bu durumu ve 12 kez ümit milli olmasına rağmen, A milli takım kadrosunda hiç düşünülmemiş olan Ediz de olumlu bakmış bu sebepten ötürü.

Kendisi için hayırlı olsun diyoruz.

Yurt dışında yaşayan Türk asıllı oyuncuları kadromuza katamamıza alıştık tamam da gözümüzün önündekilere sahip çıkamamak da bir garip işin doğrusu. Hem de defans elemanlarına. Servet'in yanına ikinci stoperi koyarken göbeğimiz çatlarken. 35'lik Emre Aşık'lara, her daim sakat Gökhan Zan'lara, pozisyon almak nedir bilmeyen İbrahim Toroman'lara, gösterdiği düşüşün örneği olmayan Önder Turacı'lara bakarken, Ediz'i kaçırmışız.

Umarım Hiddink bizim göremediğimiz bir şeyler görür ve defansımızın ortasına bir çözüm sunar.

UEFA Gecesi (OSC Lille-Fenerbahçe)/(Atletico Madrid-Galatasaray)

Takımlarımız Galatasaray ve Fenerbahçe, bugün UEFA Avrupa Ligi 2. turundaki ilk maçlarına çıkıyorlar. Her iki maç da deplasmanda ve her sonuca açık bir görünümde. Ancak şu da bir gerçek ki, eğer bu kupayı kazanma gibi bir hedefiniz varsa, bu maçlardan da fazlaca korkmamanız gerekir. Neticede bir Arsenal ya da Inter'le oynamıyorsunuz. Maçlara kısaca bir göz atalım en iyisi...

Saat 20:00'de Fenerbahçe ile OSC Lille karşılaşıyor ve maç Lille Metropole Villeneuve d'Ascq Stadı'nda oynanıyor. Karşı taraf, Fransız liginin vasat üstü takımlarından. Son senelerde çıkış içerisinde ve kadro yapısı olarak da birçok büyük takımın iştahını kabartan bir görünüme sahip. Kalecileri tecrübeli Landreau, savunma oyuncuları Chedjou, orta sahadaki genç yetenekleri Eden Hazard ve hücum hattındaki Gervinho, fena halde tehlikeli oyuncular. Bu takımın tempo yapmasını engellemek gerekiyor ilk olarak. Aslında bu da Fenerbahçe'nin başarıyla uyguladığı bir taktik. Oyunu gayet iyi soğutabilir sarı lacivertliler. Tabii bir de sakat Lugano'nun oynayıp oynamayacak olması önemli. Uruguaylı oyuncu maça yetişmezse, büyük sıkıntı doğacak. Şimdi bir de Emre Belözoğlu'nun sakatlık haberi var. O da maç saatinde belli olacakmış. Emre'nin yokluğu da başa iş açacak seviyede bir gelişme olur. Her ihtimali içinde barındıran muhtemel 11 şöyle olur herhalde:

---------------------------------Volkan Demirel
Gökhan Gönül-------Diego Lugano------Fabio Bilica-------Andre Santos
(Deniz Barış)
------------------------Cristian-------------Emre (Mehmet Topuz)
Özer--------------------------------Alex-------------------------Vederson
-------------------------------------Güiza

İddaa oynayacaklar için bir tavsiyede bulunmak gerekirse, maçın üst bitme olasılığının yüksek olduğunu söyleyebiliriz.

Geçelim Galatasaray'a. Saat 22:05'te Vicente Calderon'da Atletico Madrid'le karşılaşacak sarı kırmızılılar. Leo Franco'nun eski takımı, bu sene çok da istediği gibi bir oyun oynayamıyor. Ancak son maçta Barcelona'yı yenmiş olmaları da yeterince ürkütücü. Diego Forlan, Agüero, Reyes ve Ujfalusi gibi önemli oyunculara sahipler. Burada bizim için en büyük avantaj, kaleyi ele geçiren genç kaleci De Gea olsa gerek. Evet, çok yetenekli ve kazıya kazıya o kaleye geçti ancak tecrübesiz. Bunu değerlendirip, bu deplasmanda gol bulmak şart. Bu akşam enteresan bir Galatasaray görebiliriz diziliş olarak. Neill'in ön libero gibi oynayacağı söyleniyor; ki ben böyle bir şey olsun istemem açıkçası. Adamın orta sahada oynadığı maç yok henüz. Yine de Rijkaard idmanlarda denediyse ve oluru verdiyse diyecek bir şey yok. Göreceğiz. İdeallerden fazla şaşmadan muhtemel 11 şöyle olur:

-----------------------------------Leo Franco
Uğur Uçar--------Lucas Neill----------Servet Çetin-----------Hakan Balta
--------------------Mustafa Sarp-----Mehmet Topal
-------------------------------------Elano
Arda Turan-------------------------------------------------------Caner Erkin
-----------------------------Abdul Kader Keita

Bahisçiler için riskli maçlardan biri. İki takım da kolay gol yiyor aslında ancak hücum olarak performansları birbirini çok tutmuyor. Toplamda 2-3 gol olur diyebiliriz.

Fırça Kaymış

Trabzonsporlu Rigobert Song, bir reklam çekimi için saçını sakalını sarıya boyatmış. Yukarıdaki fotoğrafta bu yeni imajını görüyorsunuz. Yalnız boyacının fırçasının ayarı yokmuş galiba. Suratı falan da boyamış gibi...

15 Şubat 2010 Pazartesi

Karabükspor Geliyor...


- İç sahada oynanan 12 maçta alınan 11 galibiyet ve 1 beraberlik. Atılan 30 gole karşın yenen 7 gol.

- Deplasmanda oynanan 10 maçta toplanan 16 puan.

- Toplamda 22 maçta atılan 53 gol e karşın yenen 19 gol (en yakın rakibinin iki katı averaj) ve toplanan 50 puan...

Süper Lig'e giden yolda uzun zamandır ulaşılamayan istatistikler...

Bu hızla giderse Kardemir Karabükspor rekor bir puan ve rekor istatistiklerle Süper Lig'e doğru yol alıyor. Ancak ne var ki, gündemde kendisine bir yer edinemiyor. Muhtemelen Karabükspor'un yerinde bir Adana takımı ya da Konyaspor falan olsaydı şimdi tüm Türkiye onları konuşuyor olurdu. Böyle giderse bu takım uzun yıllar unutulmayacak bir başarı elde edecek. Tabii ki dediğimiz gibi, "böyle giderse"...

9 Şubat 2010 Salı

Art Niyetli(yi) Atama!

Bu zamana kadar yönettiği Galatasaray maçlarındaki tavrı ve gerginliği her halinden belli olan, Galatasaray'a karşı olan olumsuz hislerinin etkisini üzerinden atamadığı için Galatasaray maçlarını yönetecek mental yeterliliğe sahip olmayan, Fenerbahçe derbisinde ipin ucunu her anlamda kaçıran, futbolcuyla didişen polis Bünyamin Gezer'in Galatasaray-Antalyaspor maçında görevlendirilmesinin manidar ve kötü niyetli bir uygulama olduğunu düşünüyorum.

Haftanın Ardından 09/10 - 20

Çok enteresan bir haftayı geride bıraktık Turkcell Super Lig'te. Zirve ekipleri puan kaybederken, onlara yaklaşma ve yarışa tam anlamıyla dahil olma peşindeki takımlar 3 puanı cebine indirdi. Tabii kötü hava şartları ve patates tarlasına dönmüş zeminler yüzünden yaşanan sakatlıklar da artmaya başladı. Bir an önce bir çözüm bulunmalı milyon euroların başına bir hal gelmemesi için.

Skorlar şu şekilde:

Beşiktaş 4 - 1 Gençlerbirliği
Eskişehirspor 2 - 1 İBB
Kayserispor 0 - 0 Galatasaray
Sivasspor 2 - 0 Denizlispor
Kasımpaşa 2 - 2 Antalyaspor
Ankaragücü 0 - 0 Bursaspor
Trabzonspor 3 - 0 Manisaspor
Fenerbahçe 1 - 1 Diyarbakırspor

Liderle başlayalım. Fenerbahçe bu hafta da zirvedeki yerini korudu ancak kendi evinde hiç beklemediği bir puan kaybı aldı Diyarbakırspor karşısında. Rakip zayıf, bir dünya problemle boğuşan Diyarbakırspor ve üzerine gelemiyor. Belli ki oyunu kendi yarı alanında kabul edip kontralarla gol arayacak. Ancak olmadı mı olmuyor. Fenerbahçe mutlaka daha iyi olmalıydı ancak Diyarbakır'ın mücadelesini tebrik etmek gerek. Akıllıca harcadılar enerjilerini. Zaman zaman hedefledikleri pozisyonları da buldular ve Ayman'la öne bile geçtiler. Ancak golü bulduktan sonra gömülmeleri Fenerbahçe golünün habercisiydi. Nitekim öyle oldu ve iki takım da birer puanı paylaştı. Hakem konusunda tartışmalar var. Bana kalırsa tek kırmızı kart gayet iyimser oldu. İki takım da maçı 10, hatta belki 9 kişiyle tamamlamalıydı.

İkinci Galatasaray, ligin en zor deplasmanlarından birinde Kayserispor karşısındaydı. Maç yorumunda zaten yeterince inceledik oynana oyunu. Bence yararlı bir beraberlik. Tabii ki galibiyet her zaman birinci tercih ama bu maçta alınan beraberliğin değeri ileride anlaşılacaktır. Kayserispor açısından da çok büyük bir kayıp yok. Zirvenin iyice iç içe geçtiği bu haftayı olabilecek en az zararla atlattılar diyebiliriz.

Üçüncü sırada Bursaspor var ve onlar da haftanın puan kaybeden takımlarından. Ankaragücü deplasmanına çıktılar ve ebedi dostlarıyla 1'er puanı paylaştılar. Sercan oynamadı bu hafta ve eksikliği hissedildi. Bursa, Sercan'ın yokluğunda pozisyonsuz ve sıkıcı bir maç oynadı.

Beşiktaş tekrar çıkışa geçme eğiliminde. Ligin başından bu yana ilk kez bir maçta 4 gol attılar ve hocaları yoktu başlarında. İlginç ve ironik bir tesadüf tabii. Beşiktaş-Gençlerbirliği maçının ayrıntısı da burada yer alıyor. Tabata ve Yusuf'un kazanılması açısından yararlı bir maç olduğunun altını çizebiliriz. Gençlerbirliği'nin de böyle kolay çözülmemesi lazımdı.

Sırada Trabzonspor var. 2010 yılında oynadıkları bütün maçları kazandılar ve güzel de bir gol ortalamaları var. Kimsenin beğenmediği Umut Bulut takır takır atıyor gollerini. Ayrıca oyuncuların uyumu da üst seviyede. Tüm bunları kısa sürede başaran Şenol Güneş'i tebrik etmek lazım. Manisa karşısında da 90 dakika çok güzel top oynadılar. Pozisyona girdiler, gol buldular, her yerden zorladılar. Kusursuz bir Trabzonspor vardı diyebilirim. Böyle devam ederler umarım.

Eskişehirspor da bu haftanın kazançlı ekiplerinden. Aslında İBB karşısında alınan bu galibiyeti küçümsememek lazım. İBB şu anda ligin en formda takımlarından birisi ve onları yenmek şu anda büyük başarıdır. Ligde çok rahat bir konumda iki takım da. Belki gözlerini karartıp Avrupa mücadelesine girebilirler tabii. Bunu zaman ve alınacak sonuçlar gösterecek.

Haftanın en ilginç maçlarından biri de Kasımpaşa ile Antalya arasındaydı. Kasımpaşa 87'ye kadar 2-0 önde gidiyordu. İki taraf da pozisyonlar buldu ancak 87 ve 90'da gelen Antalyaspor golleri, küçük çaplı da olsa bir trajedi yaşanmasına neden oldu. Yılmaz Vural yine çığrından çıktı, bağırdı, isyan etti ve sakinleşti. Her sene birkaç kez rastlıyoruz bu görüntülere tabii. Mücadele açısından güzel bir maç izledik netice olarak.

Sivasspor, kesinlikle puan kaybetmemesi gereken bir maçı galibiyetle kapattı bu hafta. Rakip, 7 puanlı Denizlispor'du ve alınacak bir puan kaybı, ligde kalma mücadelesinde Sivasspor'a büyük zarar verecekti. Muhsin Ertuğral'ın öğrencileri maçı 2-0 kazanmayı bildiler ancak kaptanları Mehmet Yıldız'ın kırmızı kart görmesi önümüzdeki haftalar için muhakkak sıkıntı yaratacaktır.

Haftanın Takımı: Diyarbakırspor
Haftanın Golü: Ayman (Diyarbakırspor)
Haftanın Futbolcusu: Yusuf Şimşek (Beşiktaş)
Haftanın Olayı: Diyarbakırspor'un Fenerbahçe'ye karşı Kadıköy'de aldığı beraberlik
Haftanın Hayal Kırıklığı: Sivas-Denizli maçında çıkan olaylar

7 Şubat 2010 Pazar

Euro 2012 Elemeleri / Gruplar


Az önce tamamlandı kura çekimleri ve gruplar belli oldu. Yukarıdaki resimin üzerine tıklayarak grupları görebilirsiniz.

Biz, Türkiye'nin grubundan söz edelim biraz. Seri başı takımlardan Almanya'yı çektik. İyi bir eşleşme sayılmaz aslında ama Almanya'ya karşı yakın tarihimizde iyi maçlarımız olduğunu biliyoruz. Ayrıca Almanya bizim için tam bir deplasman olmayacaktır. Mesut Özil'in çok iyi oyunlar oynayacağını düşünüyorum bize karşı ama 2 maçta 0 puanla çıkmayız gibime geliyor. Yine de daha teknik direktörümüz yok. Oyuncularımızı, oyun yapımızı falan bilemiyoruz bu yüzden.

Avusturya 3. torbadan çekebileceğimiz iyi bir kura bana kalırsa. İki maçı da kazanabiliriz. 4. torbadan Belçika geldi. Dick Advoocat etkisini kırabilirsek Belçika engellerini de aşarız ama kalite olarak bizim aşağımızda değiller. Defansımızda Vermealen - Van Buyten ikilisi olsa biz çok farklı yerlerde olurduk. İşte Belçika böyle bir ikiliye sahip. Ayrıca Fellaini gibi formunun zirvesinde bir adam da takımın orta sahasında. 4. torbadan daha iyi bir takım gelebilirdi kanaatindeyim. 5. torbadan Kazakistan geldi. Yakın zamanda rahat kazanmıştık orada oynadığımız maçı. Ciddiyetle oynarsak, yine rahat maçlar oynayabiliriz. 6. torbadan çekilmemesi gereken tek takımı çektik diye düşünüyorum. Azerbaycan yükseliş arayan ve çok sert oynayan bir ekip. Evet, kalite olarak düşükler bizle kıyaslayınca ama çok sert maçlar oynayacağız, şimdiden bunu söylemek mümkün.

Bütün rakipler tanıdık ve Türk nüfusunun az olduğu bir ülkede deplasman maçı oynamayacağız. Bunlar kağıt üstündeki avantajlarımız. Fikstürler belli olunca, o da bu sayfalardan aktarılacaktır.

Euro 2012 Elemeleri / Kura Çekimi


Tsi 13.00'da başlayacak olan kura çekiminde torbalar belli oldu. Aslında üzerinden zaman da geçti ama yazmak kura çekiminin yapılacağı güne nasip oldu. Polonya ve Ukrayna'nın ortak düzenleyeceği turnuvaya katılacak olan takımları belli edecek olan kura çekimi Polonya'nın başkenti Varşova'da.

Tırstık, ettik ama ikinci torbadayız hala bu sevindirici. Toplam 9 grup olacak. 6'sı 6 takımdan, geriye kalan 3'ü 5 takımdan oluşacak bu grupların. Polonya ve Ukrayna direkt katılacaklar. Grup birincileri de direkt katılıyorlar. En çok puanlı grup ikincisi de direkt katılıyor, diğer 8 grup ikincisi ise play-off oynayacaklar.

Uzatmadan torbaları yazalım:

1. Torba: İspanya, Almanya, Hollanda, İtalya, İngiltere, Hırvatistan, Rusya, Fransa, Portekiz

2. Torba: Yunanistan, Çek Cumhuriyeti, İsveç, İsviçre, Sırbistan, Türkiye, Danimarka, Slovakya, Romanya

3. Torba: İsrail, Bulgaristan, Finlandiya, İrlanda Cumhuriyeti, Norveç, İskoçya, Bosna-Hersek, Kuzey İrlanda, Avusturya

4. Torba: Slovenya, Letonya, Macaristan, Litvanya, Belarus, Belçika, Galler, Makedonya, Kıbrıs Rum Kesimi

5. Torba: Karadağ, Arnavutluk, Estonya, Gürcistan, Moldova, İzlanda, Ermenistan, Kazakistan, Liechtenstein

6. Torba:
Azerbaycan, Lüksemburg, Malta, Faroe Adaları, Andora, San Marino


O gelsin, bu gelsin gibi temennilerimiz olabilir elbette ama daha teknik direktörümüz bile yok, unutmayalım. Fikstür belirlemede etkili bir rol oynayabilecek miyiz bu yoklukta? Orası muamma.

Yine de kendi temennilerim olarak 1. torbadan; Hrvatistan'ı isterim. Portekiz ve Fransa elemelerde çok başarılı olamıyorlar. Onlar da gelebilir. Hiçbiri olmayacaksa Rusya olsun. Baba bir takım gelecekse illa İngiltere gelsin de gol atalım artık şunlara.

3. torbadan; Bosna Hersek ve İrlanda Cumhuriyeti'nin gelmesini istemem açıkçası.

4. torbadan; Slovenya, Belçika, Makedonya gibi ters takımların gelmesine hiç gerek yok.

5. torbadan; Liechtenstein gelsin, tek istediğim budur. 6'dan biri gelecekse, başımızın üstünde yer vardır.

Hoca gelsin bir de artık!

6 Şubat 2010 Cumartesi

Kayserispor:0 Galatasaray:0 / Skorun Ardında Görülmesi Gerekenler

Maçtan önce Galatasaraylılar arasında bir anket yapılsa, büyük bir çoğunluk beraberliğe razı olurdu herhalde. Ancak eminim ki şu an o çoğunluk galibiyet alınamadığı için tatminsiz. Bu sebeple belki oynanan futbol bile yetersiz geliyor olabilir.

Uzun bir aradan sonra gol yemeden böylesine önemli bir maçı tamamlamak bile başlı başına bir artıyken, orta sahada mücadele olarak üst düzey denilebilecek bir performans sergilemişken, atılacak bir golün kıymeti çok büyük olurdu şüphesiz. Unutmayalım, karşı tarafta sezonun en kusursuz performanslarından birini sergileyen, istikrarlı Kayserispor var. Gol kralı Makukula ve onun dilinden çok anlayan Cangele-Mehmet Eren ikilisi var. Ligin en sert ve makul savunma hatlarından birisi var. Alınan sonuç, kötü bir sonuç değil. Oynanan futbol da umut verici. En azından geçen hafta Denizlispor karşısında oynanan futbolla kıyas bile kabul etmez.

Maçın en iyilerinden başlayalım. Kadrolar geldiğinde hepimiz şaşırdık ve daha maça başlamadan bir şok yaşadık. Öyle ya da böyle savunmanın en güvenilir ismi Servet Çetin'in yerine Emre Güngör yazıyordu ilk 11'de. Servet'in soğuk algınlığı nedeniyle böyle bir karar alınmıştı ve karşı tarafta devasa fiziğini son derece başarılı bir şekilde kullanabilen Aziza Makukula gibi bir isim vardı. İkisi de orta boylu stoper olan Emre-Neill ikilisi bu adamla nasıl başa çıkabilecek diye düşünüyordu insan ister istemez ancak korkulan olmadı. Geldiği sezonki harikulade performansına en yakın, belki de daha iyi bir performans ortaya koydu Emre Güngör. Neill de her geçen gün takıma daha fazla ısındığını gösterdi. Savunmadan gerçek anlamda liderlik yaparken, bir yandan da takımın savunmadan çıkarken daha derli toplu çıkmasını sağladı. Hemen önlerindeki Mustafa Sarp-Mehmet Topal ikilisi top kullanma konusunda özellikle ilk yarıda aksarken, ikinci yarıda durumu biraz daha fazla idare edebilmeyi başardılar. Burada Elano'nun topu daha çok istemesi, daha geriden top alması yararlı olabilir.

Savunma kenarları ise şu anda başlı başına bir sorun. Uğur da Caner de sıkıntı yarattı bugün. Belki savunma anlamında fazla baş ağrıtmadılar ancak top kullanma ve ileri çıkışlarında kötü zeminin de katkısıyla çok hata yaptılar. Özellikle Caner'in dağlara taşlara gönderdiği birkaç top var ki, zeminin etkisini görmemek imkansız. Yani böylesi harika bir stat yapıyorsun ancak zeminini ideal seviyeye getiremiyorsun. Bu durum senin takımını da olumsuz etkiliyor oysaki. Hani rakibi oynatmamaya çalışan ezik bir Anadolu takımı olsan anlarım. Ama sen de gol atmaya mecbur, üst sıraları hedefleyen, dolayısıyla futbol oynamak zorunda olan bir takımsın. Kayserispor yönetiminin bu sorunu çözmesi şart.

Galatasaray ileri ucu, şu anda en karanlık bölge. Orada kim nerede ne şekilde oynayacak, kesinlikle belli değil. Bir maç Giovani'yi, bir maç Arda'yı orada görebiliriz. Haa, oranın ilacı bu iki isim midir? Asla... Bugün sağda Keita, solda Gio, ileri uçta ise Arda vardı. Peki Arda en verimli olduğu yerde, yani solda olsa, Gio en verimli olabildiği yerde sağda olsa, Keita ise bu takımda santrafor olarak oynayabilecek en yetkin oyuncu olarak ileri uçta oynasa daha iyi olmaz mıydı? Bence olurdu. İleri uçtaki oyuncu fizik olarak iki stoperle boğuşabilecek, pres yapabilecek ve kafa topu alabilecek bir oyuncu olmalı. Bu takımda o isim ne Arda'dır ne de Gio'dur. Olsa olsa Keita'dır, hatta Barış'tır... Ve bence Barış bu işi ciddi ciddi kotarabilecek bir oyuncudur. En azından Arda ve ya Gio oynayacağına, altyapıdan Cem Sultan'ı Anıl Dilaver'i de çağırmıyorsan, Barış'ı orada değerlendirebilirsin.

Yine de beni tatmin eden bir oyun vardı bugün sahada. Mücadele vardı en azından. Antalya maçındaki ölü toprağı atılmıştı ve Atletico Madrid maçı için umut veren, derli toplu, daha da derli toplu olacağı belli bir Galatasaray vardı. 2-3 hafta daha böyle gidecek mecburen. Sakatlar takıma dönebilirse ve yeni sakatlar eklenmezse işin rengi çok olumlu yönde değişecektir.

5 Şubat 2010 Cuma

Beşiktaş:4 Gençlerbirliği:1 / Kenar Etkisi


Çok fazla ayrıntıya girmeyeceğim. Maçı koparan ana unsura ağırlık vermeye çalışacağım daha çok.

Tabii öncelikle maçı iki parçaya bölmek lazım bana göre. 2-1'e kadarki kısım ve 2-1'den sonraki kısım... 2-1 olana kadar, bu sezonki diğer Beşiktaş maçlarından pek fazla farkı olmayan (mücadele olarak daha üst seviyede) bir maç izledik aslında. İki taraf da çeşitli pozisyonlar buldu ancak değerlendiremediler. Sivok'un golündeki organizasyonun hakkını yemeyelim bu arada. Paslaşmalardan son vuruşa kadar baştan aşağıya kalite kokuyordu. Sonradan beklenen oldu ve Gençlerbirliği beraberlik golüne ulaşabilmek için rakibine baskı koydu. Golü de oyuna sonradan dahil olan ve oynadığı zaman diliminde bana göre gayet etkili bir görünüm ortaya koyan Hurşit attı. Tabii golün dışında bolca pozisyona girip değerlendiremeyen Kahe, Mustafa ve Burhan'ı da es geçmeyelim. Ankara takımının oyunda bir süre de olsa dominant olmasının en büyük sebepleridir.

Gençlerbirliği ataklarından bahsederken, Beşiktaş'ı da es geçmemek lazım. Onlar da gol bulabilecekleri ataklar geliştirdiler ancak asıl film, kenardan gelen hamleyle koptu. Tello ve Nihat'ın yerine Holosko ve Yusuf'un alınması, skora direkt olarak yansıdı. Özellikle Yusuf, bu sezonun başından bu yana kayıpları oynarken, bugün sahanın en iyilerindendi. Oynadığı zaman diliminde skora etki eden pozisyonların hemen hemen tamamında onun adı vardı. Bunu artık kim düşündüyse (Mustafa Denizli'nin bir telefonuyla mı oldu yoksa Tayfur Havutçu'nun inisiyatifi miydi bilmiyorum) tebrik etmek gerek. Kenardan müdahele ancak bu kadar başarılı olabilirdi. Tabii Yusuf'un bu sezonki hali düşünülürse büyük bir riskti ancak bu riski almaya değdi.

Tabata da bugünün iyilerindendi Beşiktaş adına. Orta sahadan aldığı topları büyük bir hızla rakip ceza sahasına taşıyıp, ya güzel paslarla ya da şutlarla rakip kalede tehlike yarattı ve bunun semeresini de attığı müthiş golle aldı. Tabii asistin Yusuf'tan geldiğini bir kez daha yazmam lazım.

Günün diğer başarılı isimleriyse, Sivok, İbrahim Üzülmez (bu yaşta bu enerji) ve Bobo idi.

Acaba bundan sonrası nasıl olur? Bu oyun sürdürülebilir de istikrar yakalanır mı, yoksa eskiye mi dönülür? Bu durum ilerleyen haftalarda ortaya çıkacak. Ancak ne olursa olsun, Beşiktaş bu yarışı son haftalara kadar bırakmayacak gibi.

3 Şubat 2010 Çarşamba

İdmanda Baklava

80'lerde ve 90'larda özellikle üç büyükler diye tabir ettiğimiz takımlarımızda sıklıkla gördüğümüz bir tabloydu bu. Sonraları anadolu takımlarında da zaman zaman rastlamışlığımız vardır.

Üst üste alınmış birkaç kötü sonuç ve taraftarın tepkileri sonucunda iyice özgüven kıyımına uğrayan futbolcuları kendilerine getirmek, az bir şey olsun yüzlerinin gülmesini sağlamak için taraftarın yaptığı bir kadirşinaslık olarak niteleyebiliriz. İdmana gelen 15-20 kişilik taraftar grubu, bir elinde baklava sinisi, diğer elinde bir buket çiçekle, takımın kaptanına yanaşır, siniden parmakladığı bir diki baklavayı da kendi elcağızlarıyla tuttuğu takımın oyuncusunun ağzına ekleştiriverirdi. İnanılmaz keyifli bir ritüeldi. Hani ertesi gün gazetede olayın fotoğraflarını görünce benim bile moralim düzelir, "oh be nihayet takımın taraftarla arası düzeldi" diye içimi rahatlatırdım. Bu tarz günlerde türk futbolcuları kendi içlerinde bir nevi bayram yaşar, yabancılar da olan biteni kavrayamamanın verdiği şaşkınlık ve baklavanın tadının verdiği mayhoşlukla siniye ardı ardına hamleler yaparlardı. Tesirli miydi peki bunlar? Hakikaten, bu baklava mevzusunun ardından birkaç hafta seri galibiyetler alınmışlığı da vardır. Etkisine inanıyorum ben şahsen.

Tabii taraftarın işi gücü yok, Baklava çiçek getirecek futbolculara. Yok öyle bir şey. Bu tarz organizasyonlar, muhtemelen yöneticilerin başının altından çıkma, Birkaç gönüllü taraftarın cebine 3-5 kuruş koyup, "bak olm koskoca gs/fb/bjk kaptanın ağzına vereceksin kendi ellerinle" gazlamaları sayesinde oluşan güzelliklerden başka bir şey değildi.

Not: Yukarıdaki fotoğraf, Ödemiş Bld. Spor idmanından bir görüntüdür.

2 Şubat 2010 Salı

Hayrettin Demirbaş Geri Döndü!

Galatasaray'ın ve milli takımın eski kalecisi Hayrettin Demirbaş, Niğdespor'la imzaladığı sözleşme neticesinde 47 yaşında yeşil sahalara geri döndü. Niğdespor teknik direktörü Cevdet Sancaklı'yı kıramadığı için bu kararı aldığını açıklamış ve yeni takımıyla 3. lige çıkma mücadelesi verecek. Ben onun tekrardan futbol oynama kararına sevindim nedense. Ne diyelim? Yapma Hayrettin! Hayrettin... Yapma... Ahh...

Haftanın Ardından 09/10 - 19

Gollü olarak kabul edebileceğimiz bir haftayı geride bıraktık. Kadrolar yenilendi. Takımlar, bu sezon için son şanslarını da kullandı ve iş sadece performansa kaldı. Artık söz daha çok futbolcularda ve teknik ekiplerde.

Haftanın sonuçlarına geçmeden önce, yukarıda da gördüğünüz puan cetvelinde yavaş yavaş bazı şeylerin şekillendiğini görebiliyoruz. Tepedekiler ve diptekiler biraz daha belirginleşiyor. Sergilenen oyunlara da bakınca, kimlerin düşmeye oynayacağı, kimlerin birkaç hafta sonra çok rahat nefes alacağını kestirmek pek de güç değil.

Antalyaspor 0 - 1 Beşiktaş
İBB 4 - 2 Kasımpaşa
Diyarbakırspor 1 - 2 Trabzonspor
Manisaspor 0 - 0 Ankaragücü
Bursaspor 3 - 1 Eskişehirspor
Gaziantepspor 0 - 1 Kayserispor
Sivasspor 1 - 5 Fenerbahçe
Denizlispor 1 - 2 Galatasaray

Lider Fenerbahçe, bu hafta muazzam bir skorla döndü Sivas'tan. Tabii bu güzel skor ve rahat futbolun çeşitli nedenleri var. Ben ilk neden olarak takımdaki cezalı yabancıların yerine oynayan yerli rotasyon oyuncularının azmini, yabancılar oynadığında iyice sümsükleşen takımın ısıran bir takıma dönüşmesini ve ardından da diğer neden olarak Sivasspor sahasının alttan ısıtma sistemi sayesinde buzlanma yapmadan, futbol oynamaya elverişli hale getirilmiş olmasını görüyorum. Sezon başından bu yana yüzlerine bakılmayan Uğur Boral ve Semih Şentürk ikilisi 2'şer golle maçı getirdi resmen. Ancak iki hafta sonra yabancılar oynayacak duruma geldiğinde kulübeye oturacaklar bir şekilde. Sivasspor ise beni hayal kırıklığına uğrattı diyebilirim. En azından bir beraberlik bekliyordum eksik Fenerbahçe'ye karşı. Ancak dirençleri iyice zayıflamış. Tek bir olumlu gelişme var. O da kaptan Mehmet Yıldız'ın golle dönmesi oldu. İlerleyen haftalarda kaptanın ne ölçüde katkı yapacağını hep birlikte göreceğiz.

Galatasaray da bu hafta düşme hattındaki bir takım olan Denizlispor'la oynadı. Herkes galibiyete inanıyordu. Nitekim öyle de oldu. Tabii yine burnumuzdan gelerek. Yani böyle bir maçta öne de geçmişken neden berabere duruma gelinir de rakip umutlandırılır, saldırması sağlanır. Hiç yapamayacakları kadar iyi oynamalarına çanak tutulur? Adamlar kendi kalemlerindeki takımlara karşı oynamadıkları kadar hırslı oynadılar Galatasaraylı oyuncuların işi savsaklaması sayesinde. Ki o dediğim takımlara da Galatasaray'a karşı ortaya koydukları mücadeleyle karşı koysalar şimdi 7 puanları değil, belki 27 puanları olacaktı. Galatasaray'da yeni transferler Neill, Jo ve Dos Santos forma giydiler. Neill ve Jo bence her maç daha çok alışıyorlar. Zaten Jo da golünü attı. Sonradan oyuna giren Dos Santos ise kendisini gösterme telaşındaydı. Birkaç gereksiz top kaybı yaptı ancak uyum sürecini atlattığında çok faydalı olacak belli ki.

Bursaspor, evinde Eskişehirspor'u yenerken, hiç de şaşırtmadı. Yine etkili ve istekliydiler. Bol bol da pozisyona girmişler özetlerden izlediğimiz kadarıyla. Sezon sonuna kadar bu çizgide giderler bir aksilik çıkmadığı takdirde. Eskişehirspor ise işleri biraz daha sıkı tutmalı. Son olarak Aydın Yılmaz'ı kiralanmışlar. İyi bir seçim olabilir. Eğer Rıza Çalımbay gerektiği gibi tatlı sert davranırsa, Aydın kendisini tekrar kanıtlama gayretiyle Eskişehir'e katkı yapabilir.

Kayserispor da bu haftayı kayıpsız geçerek, arayı açan zirve takımları arasına ismini yazdırdı. Makukula boş geçmiyor. Yine çok rahat bir pozisyon ve yine net bir gol... Sakatları da takıma katıldıktan sonra çok daha etkili bir Kayserispor izleyeceğiz.

Haftanın karlı takımlarından biri de Beşiktaş oldu. Normalde galibiyete uzak bir futbol sergilemelerine rağmen, hakemin de hediyesi diyebileceğimiz bir penaltı golüyle 3 puanı aldılar. Bu takımda herkes Ernst, herkes Fink olduğu zaman işler çok rahatlayacak. Neyseki Ferrari dönüyor. En azından Ernst ve Fink'in yanına aynı verimi verebilecek bir kişi daha ekleniyor. Bu arada yabancı konusu çok sıkıntılı. Delgado için hangi oyuncu gönderilecek diye düşünürken, bir anda Delgado'nun tekrar askıya alınmasıyla sonuçlandı olay. Burada en zayıf halka Tabata'ydı ancak teknik yönetim, ona güvendiğini tescillemiş oldu bu hareketle. Bundan sonra iş Tabata'ya kalıyor.

Şenol Güneş'le tekrar çıkışa geçen Trabzonspor, çok zorlu bir deplasman olan Diyarbakır'dan 3 puan çıkararak zor bir işe imza attı. Puan kaybı olsa kimse fazla tepki göstermezdi herhalde. Karşılarında her soruna rağmen her maçta fazlasıyla istekli oynayan, ve kolay teslim olmayan bir Diyarbakırspor vardı. Engin Baytar da böyle zamanlarda gerekirse maç alması gerektiğini hatırlamış olsa gerek. Onda o yetenek var...

İBB, ilk yarısını 2-0 geride kapattığı maçta Kasımpaşa'yı 4-2 ile geçti. Fazla bir şey söylemeye gerek var mı? Burada söylenecek şey, genç oyuncuların oynaması ve Tevfik'in gol atması. Türk futbolunun bir golcü çıkarması gerektiği şu zamanlarda Tevfik'in performansı çok önemli.

Haftanın en sıkıcı maçı şüphesiz Manisaspor-Ankaragücü maçıydı. Ankaragücü'nde yeni transfer Rothen de forma giydi. İki takım, bu gollü haftanın golsüz tek maçının taraflarıydı. Düşme mücadelesinde önümüzdeki haftalarda zor bir yarış içerisinde olacaklar.

Haftanın Takımı: Fenerbahçe, İBB
Haftanın Golü: Engin Baytar'ın ilk golü
Haftanın Futbolcusu: İskender Alın (İBB)
Haftanın Olayı: Yıldırım Demirören'in tekrardan Beşiktaş Başkanı olması
Haftanın Hayal Kırıklığı: Yıldırım Demirören'in tekrardan Beşiktaş Başkanı olması

Kategoriler

201 afrika uluslar kupası 2010 dünya kupası 2014 dünya kupası a milli takım a2 ligi abdul kader keita abdullah avcı adana demirspor adanaspor adnan polat adriano ajax akhisarspor alanyaspor alex de souza alexis sanchez ali sami yen stadı almanya alpaslan dikmen altay amerika birleşik devletleri andre santos andrea pirlo ankaragücü ankaraspor anket antalyaspor arda turan arjantin arsenal arsene wenger as monaco atınç nukan atletico madrid aurelien chedjou avustralya aydın karabulut aykut erçetin aykut kocaman azerbaycan aziz yıldırım ballon d'or bank asya 1. lig barcelona başakşehir batuhan altıntaş batuhan karadeniz bayer leverkusen bayern münih bekir irtegün belçika benfica bertul kocabaş beşiktaş Beşiktaş ve City blogtivi bogdan stancu bolton wanderers boluspor borussia dortmund bosna hersek braga brezilya bucaspor bundesliga burkina faso bursaspor bülent ataman bülent korkmaz bülent uygun bülent ünder caner erkin celal kıbrızlı celtic cem sultan cesc fabregas ceyhun eriş ceyhun gülselam cezayir championship chelsea christoph daum claudio bravo claudio caniggia claudio pizarro claudio taffarel copa america corinthians cristiano ronaldo cska moskova cüneyt çakır çaykur rizespor daniel güiza danimarka david villa deniz kadah denizlispor deportivo la coruna didier drogba didier zokora diego maradona dirk kuijt diyarbakırspor doğaüstü futbol gerçekleri dunga dynamo dresden egemen korkmaz eintracht frankfurt elano elazığspor elvir baliç emiliano insua emmanuel emenike emre can erdoğan arıca eskişehirspor euro 2012 euro 2016 fabio bilica fanzin faryd ali mondragon fatih terim fc sion fc twente felipe melo fenerbahçe fernando muslera ferudun tankut fifa fildişi sahili formalar frank lampard frank rijkaard fransa franz beckebauer futbol sandığı galatasaray gana gaziantepspor gençlerbirliği genoa getafe gheorghe hagi giampaolo pozzo gine gino pozzo glasgow rangers gökhan inler gökhan töre gökhan ünal göztepe granada greuther fürth guillermo ochoa gurbetçi futbolcular guti guus hiddink güncel güney afrika güny kore güvenç kurtar haftanın ardından hakan arıkan hakan çalhanoğlu hakan şükür hakemler hamburg hamit altıntop hannover 96 harry kewell hasan kabze hayrettin demirbaş hertha berlin hırvatistan hikmet karaman hollanda honduras hugo almeida ibb ibrahim üzülmez ibrahima yattara iddaa ilkay gündoğan inceleme incleme ingiltere inter irlanda cumhuriyeti ispanya istanbulspor isveç isviçre italya ivica olic j-league japonya jerry akaminko johan elmander jose mourinho jupp heynckes juventus jürgen klopp kadir has stadı kamerun kardemir karabükspor karlsruhe karşıyaka kasımpaşaspor kasper hjulmand kayserispor keylor navas kıymeti bilinmeyenler kocaelispor kolombiya konyaspor kosta rika kulüpler birliği la liga lazio lefter küçükandonyadis leipzig lens ligue 1 lionel messi liverpool livorno lokomotif moskova lomana lualua los galacticos lucas neill lugano lyon maç öncesi maç yorumu mahmut özgener mainz mali mamadou niang manchester city manchester united manisaspor mario balotelli mario götze marius alexe marsilya martin palermo mateja kezman medhi benatia mehmet ali aydınlar mehmet ekici meksika melih gökçek mersin idman yurdu mert günok mesut bakkal mesut özil metin diyadin metin oktay metin tekin mevlüt erdinç mhk michael owen michael skibbe milan milan baros miroslav klose muhammed demirci muhammet reis mustafa denizli mustafa yücedağ nadir çiftçi napoli necati ateş necip uysal newcastle united nicolas anelka nijerya nostalji notts county nuri şahin nürnberg oğuz çetin oğuz sarvan oğuzhan özyakup olcan adın olympiakos orduspor orhan şam osc lille oscar cordoba ömer toprak panathinaikos paok paraguay pep guardiola pierre webo portekiz porto portsmouth premier league premier lig psg ptt 1.lig radamel falcao rafael benitez rais m'bolhi raymond domenech real madrid real sociedad rıdvan dilmen ricardo quaresma rigobert song river plate robert lewandowski roberto carlos robinson zapata roma romario ronaldinho ronaldo rosenborg sabri sarıoğlu sakıp özberk samet aybaba samir handanovic sampdoria samsunspor schalke 04 selçuk inan selçuk şahin semih şentürk senegal sercan sararer serdal adalı sergen yalçın serie a servet çetin sezer öztürk shakhtar donetsk sırbistan simao sabrosa simon kuper simon zenke sinan bolat sinan engin sivasspor slaven bilic slovakya slovenya spor basını sportivi st etienne stefan scepovic stoke city stsl stuttgart süleyman koç süper final şampiyonlar ligi şenol güneş şili tayfun korkut temur ketsbaia tff thierry henry tim howard tim krul tolgay arslan tolunay kafkas tottenham hotspur toulouse trabzonspor transfer tsg 1899 hoffenheim tsl tugay kerimoğlu tunus türk telekom arena twitter u20 udinese uefa uefa avrupa ligi ufuk ceylan unutulmaz ikililer uruguay ümit karan ümit kayıhan ünal aysal valencia vfl wolfsburg villarreal vincent enyeama volkan şen watford wayne rooney werder bremen wesley sneijder yekta kurtuluş yeni zelanda yeşil burun adaları yıldırım demirören yılmaz vural yunanistan yunanistan süper ligi yusuf şimşek yücel ildiz zenit ziraat türkiye kupası ziya doğan zlatan ibrahimovic zoran simovic zvjezdan misimovic

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails