29 Mart 2010 Pazartesi

Varmayın Volkan'ın Kaba Etinin Üzerine

Dün akşamın en çok akılda kalan anlarından birisi de yukarıdaki fotoğrafta görebileceğiniz enstantanedir. Fenerbahçelisi, Galatasaraylısı, kısacası çoğunluk tepki gösterdi bu hareket yüzünden Volkan'a. Ben de maçı izlerken aynı şekilde sinirlendim. Sonra düşündüm. Hareketi yapan adam Volkan Demirel. Kafası çok fazla şeye basmayan bir adam. Misal, yine bir Galatasaray galibiyetinden sonra taraftara kaleci kazağını atarken kolu çıkmış bir oyuncu. Ya da milli takımın çok önemli bir maçında Jan Koller'e yaptıklarından ötürü kırmızı kart görmüş bir oyuncu. Yine bir Galatasaray maçında Lincoln'ü kovalayan bir insan. Volkan bu... Dün, karşısındaki uyuşuklar ordusunu düşününce, bu yaptığı bile hafif kalıyor benim gözümde. Ben de onun yerinde olsam böyle yapardım belki. Sonradan düşününce, Leo Franco'ya ya da koşmaya tenezzül edemeyen diğer Galatasaray oyuncularına kızdığım kadar kızamadım kendisine. Belki de böylesine aşağılanmayı hak etmişlerdi benim nazarımda. Doğrudur ya da yanlıştır, ben de olsam aynısını yapabilirdim.

Tabii dediğim gibi. Volkan bu. Bugün bunu yapar, yarın amatör küme kalecisinin yapmayacağı bir hata ile çok kolay bir topu elinden kaçırır ve yeni bir Nonda topu boş kaleye dürtükleyiverir. Olmaz diye bir şey yok...

Not: Bu arada içimden maç yorumu yapmak zerre kadar gelmiyor ama yine de Fenerbahçe'nin doğru düzgün pozisyonu olmamasına rağmen maçı kazanmayı tamamen hak ettiğini de ekleyelim. Akıllıca oynadılar. Selçuk Şahin de dünkü golüyle Samandıra tesislerinin sosyal imkanlarından 2 yıl daha faydalanma hakkı kazanmıştır. İyi mi oldu kötü mü oldu bilemedim...

27 Mart 2010 Cumartesi

Adnan Polat'la İki Yıl Daha

Galatasaray bugün başkanını seçti ve Adnan Polat, iki yıl daha kulübün başkanı olmaya hak kaznadı. Ancak Adnan Öztürk de hatırı sayılır bir oy aldı ve bu oy miktarı da birçoklarını şaşırttı. Ben de ilk anda şaşıranlar arasındaydım ancak şöyle bir düşününce, bugün karşılaştığımız oy dağılımının aslında sanılan kadar vahim durumlara işaret olmadığı sonucuna vardım. Netice itibariyle bugün, merhum başkan Özhan Canaydın'ın da işaret etmesiyle Galatasaray tarihinde ilk kez, başkanlığa liseli olmayan bir adayın, yani Adnan Polat'ın seçilmesiyle açılan yeni dönemin perçinlendiği gündür.

Kulüp yönetiminin üzerindeki "liseli" gölgesi asıl bugün yıkılmıştır. Liseli olmayan başkan Adnan Polat, başarılı olduğu inkar edilemeyecek olan 2 senelik dönemi sayesinde bir alışkanlığı yıkmıştır. Tabii ki Galatasaray gibi köklü camialarda bu tarz değişimler çok kolay olmamaktadır. Özhan Canaydın'ın bu hafta içinde vefat etmesinin de yarattığı duygusal hava nedeniyle Adnan Öztürk tarafı beklenenden biraz daha fazla dirençli görünmüştür, o kadar. Yoksa iki tarafı da nesnel bir şekilde terazinin iki kefesine koyarsak, gerek bu zamana kadar yapılanlar, gerekse de seçim çalışmalarını göz önüne koyup kimin ne kadar ağır bastığını çok rahat görebiliriz. Ancak tam da burada devreye giren "liseli" dayanışması ve kulüp gelenekleri, bugün seçim sonuçlarını takip eden bizlerin bir miktar gerilmesine neden olmuştur.

Demem o ki, bugün aslında Galatasaray adına umutsuzluğa kapılmanın değil, yeniden seçilen Adnan Polat'la birlikte yeniden umutlanma günü olmalıdır. Her camiada kişisel çıkarlarını camianın çıkarlarının önüne koyan şuursuzlar olmuştur. Galatasaray'da da vardır (bu sözümle Adnan Öztürk'e oy veren eski futbolcuları ve onlarla aynı mantığı güderek oy kullananları kastediyorum) Kolay işler becerilmedi bugüne kadar ve bugün. Bundan sonra da aynı zorluklarla karşılaşılacaktır. Başkana gereken destek, bugün kongre üyeleri tarafından verilmiştir.

Zaten Haldun Üstünel'in Yiğit Şardan'ın olduğu bir yönetimi bir kenara koyup göreve Haim Fresco, Fatih Gökşen gibilerinin olduğu bir listeyi getirmek, (teşbihte hata olmaz) attan inip eşeğe binmek gibi bir şeydir ve buna da bu kongre doğal olarak razı olmamıştır.

Yunanistan Ligi İddaa Tahminleri - 4

Yunanistan Ligi'ndeki yüzdemiz umduğumuzdan iyi gittiği için bu serinin devamına karar verdik. Nikolas Bozionelos'tan aldığımız bu haftanın tahminlerini aşağıda bulabilirsiniz. Oynayacak olanlara bol şans...

AEK - Panionios / 1 (alt seçeneği de düşünülebilir)
Aris - Levadeiakos / X (1-1 gibi bir skor olma ihtimali var)
Asteras - Pantrakikos / 1 (toplam 2-3 gol seçeneği de mümkün)
Atromitos - Panathinaikos / 2
Iraklis - PAS Giannina / 2
Larisa - PAOK / X (tümer formda olursa üst de bitebilir)
Kavala - Ergotelis / 2
Olympiakos - Xanthi / 1

26 Mart 2010 Cuma

2010'a Doğru / Takım Analizleri / Uruguay

Biraz ara verdik analizlere. Böyle olabileceğini düşündüğümüz için erken başlamıştık zaten. Uruguay'a bakacağız şimdi. Güney Amerika'dan geliyor Uruguay. Son maçta kendi sahalarında Arjantin'e yenilince play-off oynamak zorunda kaldılar. Kosta Rika'yı deplasmanda 1-0 ile geçtiler. Evlerindeki 1-1'lik beraberlik onları Dünya Kupası'na taşıdı.

Uruguay, elemelerde kendinden üstte yer alan takımlardan, ki bunlar Brezilya, Şili, Paraguay ve Arjantin, sadece Paraguay'ı bir kere yenebilmişler. Dişe diş oynanan maçlarda zorlanıyorlar. Kosta Rika ilk maçta 10 kişi kalmasaydı, belki turu da geçemezlerdi.

Daha önce 10 kere katılmışlar Dünya Kupası'na ve 2 kere kupanın sahibi olmuşlar(1930 ve 1950) Copa America'yı ise 1995'ten bu yana kazanamıyorlar. Dünya sıralamasında 19. sıradalar.



Fransa'nın favori gösterildiği bu grupta, ikincilik için Meksika ile çekişmesi bekleniyor Uruguay'ın. Ev sahibini de yabana atmayalım.

Forlan ve Suarez gibi çok önemli iki forvete sahip takım. Suarez özellikle bu seneki formunu Dünya Kupası'na taşırsa, fiyatını 2'ye katlayabilir. Cavani de her an gol bulabilecek bir aram. Bueno da forvette güvenilebilecek diğer bir isim. Cristian Rodriguez da kanatlardan hücuma katkı sağlayabilecek başka bir isim.


Orta sahada Eguren, savunmada Cacares, Godin ve Lugano, sağ bek Fucile ile dengeli bir takım Uruguay. Oyunu yönlendirme konusunda sıkıntı çekiyorlar sadece.

Takımın başında Oscar Tabarez var. 2006'dan beri takımın başında.

Uruguay'ın seri tutturması önemli. İlk maçta iyi bir sonuç elde ederlerse, ilerleyebilirler

Hazmedebilmek / Bir Eski UEFA Fatih'i

Henüz kariyerinin başında UEFA Kupası ve Süper Kupa görmüş bir futbolcuyken, şimdi Metris Cezaevi'nde hakkında verilecek kararı bekleyen bir suçlu konumuna düşmek...

Asıl karar mercii kişinin seçimleri ve bulunduğu yeri ne kadar hazmedebildiği galiba...

20 Mart 2010 Cumartesi

Bucaspor:1 Kardemir Karabükspor:2 / Karabükspor Şampi...

Bu klişe başlık, Karabükspor'un şu an içinde bulunduğu duruma cuk oturan bir başlık. Artık geride 7 hafta kaldı. 4 maç deplasmanda, 3 maç Karabük'te. Takipçi Bucaspor'la puan farkı 11, 3. sıradaki Altay'la (ki yarın Altay'ın maçı var) şimdilik 18. Karabük'ün kuruluş yıldönümü olan 3 Nisan tarihinde Süper Lig'e çıkmış olmayı garantileme amacına neredeyse ulaştı Kardemir Karabükspor.

Bugün, Buca'da Bank Asya 1. Lig'e fazla gelen iki "iyi" takımın mücadelesini izledik. Evsahibi Bucaspor, bugün alacağı galibiyetle hem takipçisi Altay'la puan farkını indirmemiş olacak, hem de lider Karabükspor'a 3 puan daha yaklaşmış olacaktı. Maça da hızlı başlayıp henüz ikinci dakikada yılların Anadolu golcüsü Yunus Altun'la golü buldular. Bu golün ardından oyun doğal olarak beraberliği sağlamak isteyen Karabükspor'un kontrolüne geçti.

Karabükspor ise bugün sahaya cezalı olan 14 gollü santrforu Emmanuel Emenike'den yoksun çıktı. Aslında birçoklarına göre takımın yarısı Emenike'ydi ve bu eksiklik Karabükspor'un gol atmasına engel teşkil edecekti. Karabükspor'u takip edenler ise bunun böyle olmadığını zaten biliyordu. Emenike her ne kadar bu takımın çok önemli bir parçası olsa da o olmadan da gol atmak mümkündü. Nitekim Nijeryalının sezon boyunca gösterdiği harika performans yüzünden bir türlü hakkı verilmeyen, sezon başından bu yana ligde 13 gol atmış olan Yasin Avcı, gollerine devam etti ve ilk yarıda beraberliği sağladı. Yasin normalde sağ açık olarak gelmişti sezon başında Altay'dan. Ve Altay taraftarlarının da fazlaca tuttuğu bir oyuncu değildi ancak bu sene ne olduysa, Karabükspor'da patlama yaptı. Seneye Süper Lig kadrosunda yer alırsa adından daha çok bahsettirir.

Adından bahsettirecek oyuncular arasında çok sayıda Bucalı da var tabii. Savunmadaki Veli, sol açık Erkan ve tabii ki Mehmet Batdal. Veli ve Mehmet Batdal, harika birer fiziğe sahip kendi mevkileri için. Mehmet'in top tekniği de iyi. Ve en önemlisi halen gelişime açık olmaları. Kendilerine biraz daha "futbol" öğretilirse (ki öğretilecektir muhakkak) çok çok faydalı iki futbolcu kazanacak Türk futbolu. Ayrıca Erkan da hem süratli, hem rahat adam eksiltebilen, fiziğini iyi kullanabilen ve en önemlisi çakılı oynamayan bir oyuncu. İki ayağını da kullanabildiği için sık sık alan değiştirip rakip savunmanın dengesini bozabilecek kabiliyette. Bugün Buca'da en çok dikkatimi çeken bu 3 oyuncu oldu.

Maçın ikinci yarısı da ilk yarıya benzer başladı. Oyun genelde ortadaydı ve iki takım da gol pozisyonları buldu. Bu arada Buca'da yılların tecrübesi Yılmaz da yaşına rağmen çok koştu. Frikikleri eskisi kadar öldürücü değil belki ancak yine de tehlikeli. İkinci yarı bu şekilde mücadele dolu giderken, Karabükspor golünün sahibi Yasin, bu kez bir asistle istatistiklerini zenginleştirdi ve sağ açık Şenol Akın'a golünü attırdı. Bu gol de geriden kalan 5 dakikada bir karşılık bulmayınca Karabükspor, 3 puanı hanesine yazdırıp evine dönmüş oldu.

Maçın hakkı nedir diyecek olursanız, beraberlik diyebilirim. Ancak Buca da kazansa, Karabük de kazansa neden kazandı demeyecektim, ki iki taraf da galip gelmeyi hak edecek birer mücadele ortaya koydu.

Seneye aynı çizgilerini sürdürüp, Süper Lig'de ezber bozmalarını diliyoruz...

Bundesliga İddaa Tahminleri / ( 20 - 21 Mart 2010 )


İngiltere Ligi için yaptığım kadar ayrıntıya girmeyeceğim. Zahmetli olmasın diye başvurduğum bu yolun hiç anlamı kalmıyor çünkü. Direkt olarak tahminlerimi belirtip, ufak bir nedenle açıklamaya çalışacağım. 2 saatten biraz daha fazla bir süre olduğu için maçların başlamasına, Bundesliga ile devam ediyorum...

172: E. Frankfurt - Bayern Münih: Bayern kazanır. Üst de denenebilir.

173: Freiburg - Mainz: Çok zor maç. Mainz'da çok eksik var. Freiburg galibiyeti unutmuş. 3.10'luk oranıyla beraberlik denenebilir. Biri kazanacaksa Mainz olur.

174: Nürnberg - Hoffenheim: Nürnberg formda. Evlerinde kazanmak zorundalar. 2.20 oran gayet iyi. Garanticiler 02 çifte şansa yönelsinler.

175: Stuttgart - Hannover:
Nou Camp'taki rezilliği telafi etmek isteyecektir ev sahibi. 2 maçtır kazanan rakiplerinin serisine son vereceklerdir.

176: W. Bremen - Bochum: Bremen iki gün önce çok yoruldu 4-4 biten Valencia maçında. Elbette favoriler ama bu yorgunluk, Bochum'un 1 puan alabilmesine yol açabilir. Beraberliğin oranı 4.30...

266: B. Dortmund - B. Leverkusen: Leverkusen kaybetmez denenebilir ama en mantıklı seçim "üst" oynamak olacaktır.

349: Hamburg - Schalke: Çok zor maç. Toplam gol 2-3 aklıma en çok yatan seçenek.

369: Wolfsburg - H. Berlin:
Berlin düştü diyebiliriz. Wolfsburg kazanır. Berlin'in can havliyle oynayacağını düşünenler üst seçeneğini değerlendirebilirler.

Bol şanslar...

Premier League İddaa Tahminleri / (20 - 21 Mart 2010)


3 haftadır, Yunanistan'dan da bilgiler alarak, Yunanistan ligi ile ilgili bahis tahminleri veriyoruz. İyi sonuçlar da elde ediyoruz doğruyu söylemek gerekirse. Bir dönemler iddaa tahminleri yapıyorduk bu blogda ve orda da gayet başarılı seçimlerimiz oluyordu. Fakat maçları tek tek incelemek çok zahmetli olduğu için, vakit bulmak başlı başına bir mesele haline geliyordu. Buna bir çözüm aradım kendi çapımda ve karşılaşmaları "lig" başlığı altında değerlendirmeye almaya karar verdim. Vakit yettikçe de bu değerlendirmeleri paylaşacağım. Premier League ile başlamaya karar verdim...

169: Aston Villa - Wolverhampton: 4.lük için oynuyor ev sahibi. Deplasman ekibi son 7 maçta 5 yenilgi almış. Agbonlahor ve Reo-Cooker yok Villa'da ama Aston Villa'nın kazanması normal sonuç. Oranı beğenmeyenler toplam gol 2-3 seçeneğini değerlendirebilir. 2-0 veya 2-1'lik Villa galibiyetleri olası...

185: Everton - Bolton: Bolton son 4 maçının 3'ünü kazandı. Everton ise evinde iyi bir ekip. Geçtiğimiz hafta da 5-0 yapabilecekleri maçı 2-2 bitirmek durumunda kaldılar Birmingham kalecisi Joe Hart'ın inanılmaz performansı nedeniyle. Fellaini bayadır yok zaten ama Saha ve Osman'ın eksiklikleri önemli Everton için. Everton, rahatlamış Bolton'ı geçer. 1.40 için oynamam diyen varsa da üst seçeneğine yönelebilir. Bence daha garantili bir seçim olur...

186: Portsmouth - Hull City: Portsmouth'un 9 puanı da silindi tam oldu. Küme düştüler diyebiliriz. Oyuncular şimdi piyasaları için oynayacaklar. Elbette bugüne kadar, futbolcuların kapasitesi belli olmuştur ama seneye Premier League'de kalabilmek adına oyuncular yeteneklerini göstermek isteyeceklerdir. Takım oyunundan uzaklaşmaları anlamına da gelebilir tabii bu durum. Hull City ise deplasmanda galibiyet elde edemedi bugüne kadar. Aralarında oynanan 3 maç da berabere bitmiş. Bence bir kez daha denenir. Galibiyet olacaksa da kümede kalma konusunda daha umutlu olan Hull City, ilk deplasman galibiyetini elde edebilir...

187: Stoke City - Tottenham: Tottenham 4. sıradaki yerini korumak istiyor ama rakip zor yenilen bir takım. Kaleci Gudicini, forvet Defoe, savunmacı King ve Woodgate oynayamayacaklar. Stoke'un kendi sahasındaki etkinliğini biliyoruz. Beraberlik muhtemel sonuç. Daha da ileri gidip ilk yarı 0, ikinci yarı 0 seçeneğini önerebilirim. Bu uçuk tahminlerinin yanı sıra "alt" seçeneği de 1.55'lik oranıyla akla en yatkın seçim gibi duruyor...

188: Sunderland - Birmingham: Son 7 maçında 5 kere berabere kalmış Sunderland. Birmingham ise bir kazanıyor, bir kaybediyor. 3 maçtır yenilmiyorlar ama son 4 deplasmanın 3'ünü de kaybetmişler. Tahmini en zor maçlardan biri. Beraberlik ve toplam gol 2-3 seçenekleri denenebilir...

189: Wigan - Burnley: Kanımca ligin en kötü takımı Burnley ve en dengesiz takımı Wigan... Kasım, Aralık ve Ocak aylarında galibiyet alamamıştı Burnley. Şubat'ın başında bir kere kazandılar, o günden bugüne galibiyetleri yok yine. Wigan'ın da bu süre içerisinde sadece 3 galibiyeti var. İki kötü takım. Sahasında Liverpool'un yenmiş Wigan, favori gösterilmiş iddaa tarafından 1.60 için Wigan'a oynanmaz ama Burnley, 15 dış saha maçında 14 yenilgi, 1 beraberlik almış. Bu yüzden Wigan galibiyeti dışında başka bir şey öneremiyorum.

265: Arsenal - West Ham: Çok uzatmayalım. Arsenal kazanır. Oran 1.05. Bu yüzden Handikaplı Arsenal seçeneğini önermek durumundayım. 1.40'a taşıyor oranı. 1.30 ile üst seçeneği de denenebilir.


332: Manchester United - Liverpool: Haftanın maçı. Liverpool kıpırdanıor gibi ama Rooney de azmış bir vaziyette. Aralarında oynadıkları son 3 maçı Liverpool kazanmış. Son 9 maçta da beraberlik yok. Manchester kazanır tahminime göre ama 1.50'lik oran komik kaçmış. Üst seçeneğini zorlardım, bu maça oynayacak olsam, Rooney ve Torres'e güvenerek. 1.75 fena değil...

352: Fulham - Manchester City: Hafta içi Juventus'u eledi Fulham ve müthiş moralliler. Lakin kapasiteleri belli. City ise üst tarafın dengesizi. Toplam gol 2-3 seçeneği tercih edilebilir. Beraberlik de muhtemel sonuç.

360: Blackburn - Chelsea: Arsenal ve Manchester coşarken, Chelsea duraklamaya başladı. Böyle bir dönemde, Blackburn'u yakalamaları iyi oldu onlar için. Yumuşak bir takım Rovers. Cech, Cole ve Essien yok ama Chelsea'nin kazanmasını bekliyorum ben. Üst de denenebilir.


Umarım, tahminlerde başarılı oluruz ve bir daha yapmaya yüzümüz olur. Bol şanslar...

19 Mart 2010 Cuma

Avrupa Kupaları'nda Eşleşmeler


Bugün Nyon'da 1 ve 2 numaralı kupaların çeyrek ve yarı final eşleşmeleri belirlendi.

Şampiyonlar Ligi'ndeki eşleşmeler:

Lyon - Bordeaux
Bayern Münih - Manchester United
Arsenal - Barcelona
Inter - Cska Moskova

İki Fransız takımının eşleşmesinde, ben ligdeki performanslarının aksine Lyon'un daha avantajlı olduğunu düşünüyorum. Bayern - Manchester eşleşmesi ise akıllara 1999 finalini getiriyor hemen. Trajik bir şekilde alamamıştı kupayı Almanlar. Ben Mancester'ın daha rahat bir seri sonucunda yarı finale çıkacağını düşünüyorum. Bu iki eşleşmenin galibi, yarı finalde karşı karşıya gelecekler.

Canım ciğerim Arsenal ise, canım kadar sevdiğim Barcelona'ya düştü. Messi sakatlanmazsa Arsenal'in şansı yok gibi. Bu eşleşmeyi finalde görmek isterdim. Inter - Cska eşleşmesinde ise Inter rahat götürür kanımca. Ama Inter'in de gidip görebileceği yer yarı final olarak kalacaktır.



Avrupa Ligi'ndeki eşleşmeler ise:

Fulham - Wolfsburg
Hamburg - Standart Liege
Valencia - Atletico Madrid
Benfica - Liverpool

Fulham bence gelebildiği yere kadar geldi. Wolfsbur eleyecektir diye düşünüyorum. Hamburg ise çok güzel kura çekmiş. Evlerinde oynanacak kupaya bir adım daha yaklaştılar. Hamburg finale kadar gider bence buradan. Wolfsburg ya da Fulham... Hangisi gelirse gelsin Hamburg motivasyon farkıyla evinde finali oynar.

İki İspanyol takımının eşleşmesinde ise her şey ortada. Villa mı? Agüero mu? Tahmin yapmak zor. Benfica da bu sene neredeyse hiç yenilmiyor. Çok da olumlu bir futbol oynuyorlar. Ama Liverpool düzelme belirtileri gösteriyor. Portekiz'deki maç çok önemli. Bir sürpriz yaşanabilir...

Yunanistan Ligi İddaa Tahminleri - 3

Yunanistan Ligi maçlarına dair tahminlerimizin üçüncüsünü yayınlayacağım bugün. İlk iki hafta gayet yüzdeli tahminler verdik. Hatta geçen hafta tek maç dışında hepsi tuttu. Bakalım bu hafta ne gibi bir başarı sağlayacağız. Ülkenin en büyük iki takımı Panathinaikos ile Olympiakos'un bu hafta karşı karşıya geleceğini de ekleyelim.

Ergotelis-Iraklis /X (hatta biraz daha abartılarak, 1-1 biter dendi)
Pas Giannina-Atromitos / 1
Kavala-Larissa /X (alt da oynanabilir)
Panathinaikos-Olympiakos /1
Panionios-Aris /X (aynı zamanda alt)
Paok-AEK /X (alt seçeneği daha garanti tabii)
Xanthi-Asteras Tripolis /1
Levadiakos-Panthrakikos /1

Galatasaray'da Başkanlık Seçimine Doğru

Bilindiği gibi, Galatasaray şu aralar bir yandan şampiyonluğu kovalarken, diğer yandan da başkanlık seçimi telaşında. Mevcut başkan Adnan Polat ve rakibi Adnan Öztürk, yeni dönemde başkan olmak için yarışıyorlar.

Nedense ben bir türlü konsantre olamıyorum seçim atmosferine. Bana çok manasız bir çekişme gibi geliyor bu yarış. Adnan Öztürk'ün gayretine ve açıklamalarına bakıp resmen şaşırıyorum. Özhan Canaydın döneminde yaptığı çeşitli katkılarla camia içinde saygın bir isim olmasına rağmen, bu seçim dönemindeki hal ve hareketleri, Adnan Öztürk'e karşı "bende" ufak da olsa bir kızgınlık ve antipatiye yol açtı.

Aslında taraftarın gönlünden geçen aday tek. Herhalde taraftara oy kullandırılsa Adnan Polat %90 oyla tekrar göreve gelir ancak işin içine lise girince her şey değişiyor.
Bir yandan mevcut yönetimin icraatlarına bakıyorum. GSMobile, GSBonus, GSBilyoner gibi markalar yaratılmış ve buralardan ciddi bir gelir kaynağı oluşturulmuş. Stat olayı büyük ölçüde kolaylanmış ve bir aksilik olmazsa 29 Ekim 2010 tarihinden açılışı yapılacak. Şirket birleşmesi çok büyük bir ölçüde tamamlanmış, gereken kaynak yaratılmış ve takımın borcunun büyük kısmı bu şekilde kapatılacak. Forma satışları uçuşa geçmiş. Riva arazisi ve Galatasaray Adası konularında çeşitli projeler var ve futbol takımı da olabilecek en iyi şekilde idare edilmeye çalışılıyor. Saymaya gerek yok aslında ancak ortada bariz bir şekilde doğru bir yönetim var. Avrupa'da birçoklarının aklına hayaline gelmeyecek oyuncular ve teknik adamlar, bugün bu yönetim sayesinde Galatasaray için ter akıtıp kafa patlatıyor. Mali olarak somut bir şeyler ortaya konmuş ve belli ki gidişat iyi olacak. Üstelik bunların hepsi 2 sene gibi kısa bir sürede başarılmış. Bunun üzerine halen daha sırf "Adnan Polat liseli değil" diye ortalık yıkılıyor, Adnan Öztürk gibi isimler de buna yem oluyor. Adnan Öztürk'ün eleştirilerine bakıyorum ve acaba başka bir kulüpten mi bahsediyoruz diyorum kendi kendime. Diğer yandan da düşünüyorum "acaba liseli başkan Özhan Canaydın döneminden sonra o zor şartlar altında elini taşın altına sokmaya cesaret edemeyenler şimdi ne oldu da böyle ateşli bir şekilde Galatasaray başkanlığına göz dikti?" O dönem riski üzerine alan, liseli olmayan Adnan Polat'tı. Başarısız da olabilirdi. Borç katlanabilir, gelir gider dengesi kurulamayabilir, stat işi halen daha o eski hantal kafanın elindeki haliyle kalabilirdi. Ama bunların hiçbiri olmadı ve Polat yönetimi bu işi gayet de güzel bir şekilde becerdi. Eh, işler iyi giderken de bir kısmın bunlardan nemalanmak istemesi kadar doğal bir şey yok tabii. Her camiada var böyle fırsatçılar.

Bugün Adnan Öztürk, kalkmış seçilirse Ali Dürüst'ü CEO yapacağını, Peter Kenyon, Thomas Kurth ve Esteve Calzada gibi isimleri yönetime getireceğini anlatıyor. Eh, bu adamlar da 3 kuruşa gelmeyecek elbet. Üstelik ne kadar kalacaklar? 3 ay? 6 ay? Hadi bir 6 da benden, 1 sene? Kim kimi kandırıyor? Ya da kandırdığını sanıyor? Bir dönem başarılar kazanmış ve bu başarıların ardından kendilerini kulübün sahibi sanan, aslında kendisinden başka hiçbir şeyi ön plana almayan Hakan Şükür-Hakan Ünsal tayfası da arkaya alınmış, Galatasaray tarihinin en başarılı başkanı olmaya aday bir görünüm sergileyen Adnan Polat yıpratılmaya çalışılıyor.

Neyseki en güzel cevap da yine aynı Adnan Polat'tan gelmiş. alp yalman 16, faruk süren 12, mehmet cansun 6, özhan canaydın 12, ben 6 yıl yöneticilik yaptıktan sonra başkan oldum. hiç tecrübeniz yoksa burayı anlayana kadar bir döneminiz geçer. patrondan iki saat izin alıp kulübü yönetme fantazilerine girmeyin” Bu lafın ötesi var mı? Gayet açık ve net bir şekilde farkı ortaya koymuş Adnan Polat. Ayrıca Ali Dürüst de Adnan Öztürk'e herhangibir söz vermediğini, Adnan Polat'la da çalışabileceğini açıklamış durumda.

Taraftar olarak bizim fikrimiz belli. Umarız, geleneklerine bağlı Galatasaray'ın kongre üyeleri de Adnan Polat'ın sözlerindeki şeyi anlar ve ona göre hareket eder. Adnan Öztürk de daha pişmesi için zamana ihtiyacı olduğunu anlar, olgunlaşır ve gelecekte böyle şeylere hakkını vererek soyunur.

18 Mart 2010 Perşembe

Kaldı 8!..


Dün gece oynanan maçlarla birlikte Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek finale kalan takımlar belli oldu.

İlk maçta, Porto'ya 2-1 mağlup olan Arsenal, süper bir oyun ve harika gollerle rakibini 5-0 geçerek çerek finale ismini yazdırdı. Nasri ve Bendnter mükemmel oynadılar ikinci maçta. Bu takım oyunuyla çok şeyi hakediyor ama maalesef hem kendi liglerinde hem de burada o kadar kurt takım ve teknik adamlarla uğraşıyorlar. Umarız güzel oyunları, güzel sonuçlarla süslenir.

Fiorentina - Bayern Münih serisi ise beklenen çekişmeyi layıkıyla sahaya yansıtan iki takımın mücadelesine şahitlik etti. İlk maçı bariz bir ofsayt golüyle 2-1 kazanan Bayern, rakibine deplasmanda 3-2 kaybetmesine rağmen bir üst tura çıkabilmeyi başardı. İlk maçta atılan golün getirdiği haksız tur, İtalyanları sinirlendirirken, Bayern teknik direktörü Van Gaal de rakiplerine hak verdiklerini ve tepkilerini anlayabildiklerini belirtti. Kıvırtmadı yani "futbol bu olur öyle şeyler" gibi cümlelerle.


Manchester United, Milan'ı iki maçta da yenerek rahat geldi bir üst tura. Özellikle İngiltere'de alınan 4-0'lık galibiyet gövde gösterisinden de öteydi. Rooney böyle devam ederse, finale şimdiden yazabiliriz Manchester'ı. Love United, Hate Glazer demekle upraşıyor taraftarları, bütün stad sarı-yeşile bürünüyor ama bizim bildiğimiz lakabıyla kırmızı şeytanlar vitesi arttırmış durumda.

Ve ilk turun sürprizi. Finalin oynanacağı stad Barnebau. Real Madrid, Ronaldo, Kaka, Benzema ve Xabi Alonso gibi adamları almış. Öncelikli hedef Şampiyonlar Ligi'ydi. Lyon ilk maçta 1-0 kazandı kendi sahasında. 2. maçta da 1-1'i elde edip, Real Madrid'i kapı dışarı itti. Lyon nereye kadar bilinmez ama Şampiyonlar Ligi'nde özellikle dış sahada elde ettikleri inanılmaz başarı devam ediyor senelerdir.

Mourinho eski takımı Chelsea'yi iki maçta da geçti. İki maça da bakınca haketti aslında Inter. Mourinho, Stamford Bridge'den ayrılırken "Ben burada hep kazanırım" diyerek gönülleri fethetti. Değişik bir karakter. Kimi sever, kimi antipatik bulur ama onun için söylenebilecek tek kelime "lider". Ecnebi olsaydık "winner" derdik.

Sıkıcı takım Cska, formsuz bulduğu Sevilla'yı İspanya'da yenerek bir üst tura çıktı. Umarım daha fazla ileri gidemezler. Biz artık top oynayabilen takımları izlemek istiyoruz bu seviyelerde.


Barcelona'nın Messi'si var. Adam tek başına 4-0 yendi Stuttgart'ı. Ve bir üst tura çıkardı takımını. Dünyalı olup olmadığı araştırılıyor kendisinin. Ben söyleyeyim. Dünyalı. Gurur duyun ve izleyin. Kurcalamayın.

Bordeaux da Olympiakos'u zorlanmasına rağmen eledi. 1-1 ve 2-1'lik skorlarla. Bordeaux da iyi top oynayabilen bir takım değil maalesef. Gourcuff'un ayaklarına bakıyorlar. Umarım son 4'te onları da görmeyiz.

Çeyrek ve yarı final eşleşmeleri cuma günü belli olacak. Arsenal baba bir takıma düşmesin, Barca - Man. U. eşleşmesin. Cska elensin!

16 Mart 2010 Salı

2010'a Doğru / Takım Analizleri / Meksika

A grubunda inceleyeceğimiz ikinci takım Meksika. Kuzey Amerika - Karayipler elemelerinin sonunda Amerika'nın arkasından ikinci olarak Dünya Kupası'na katılmaya hak kazandılar. Elemelerde ilk 4 maçta sadece 1 galibiyet alabilen Meksika, üst üste 5 maç birden kazanınca elemeleri geçmeyi başarmış oldular.

Meksika daha önce 13 kez Dünya Kupası'nda boy gösterdi. A grubunda bu kupaya en çok katılan takım Meksika. İki kez çeyrek final oynamışlar. Daha büyük bir başarıları yok. 2009'da CONCACAF Gold Cup'ı kazanmışlardı finalde Amerika'yı 5-0 yenmişlerdi ve 1 gol de Galatasaraylı Dos Santos'tan gelmişti.

Meksika'nın öncelikli hedefi gruptan çıkmak. Grubun favorisi olarak Fransa görülüyor ama Meksika ile Uruguay'ı birbirinden ayırmak çok zor. Ev sahibi Güney Afrika'nın da bu grupta yer aldığını düşünürsek her maç kıran kırana geçecek gibi görünüyor şimdiden.


Meksika'nın hücum hattında birçok tanıdık isim var. Ülkemizde oynayan Dos Santos'un yanı sıra, Arsenal yedeği Carlos Vela, Omar Bravo, yaşı 38'e dayanan Blanco ve Nery Castillo forvet hattındaki bilindik isimler. Andres Guardado sol tarafın sahibi. Borgetti 2008'den bu yana takımda yer almıyor ama bir diğer önemli hücumcu da kendisi.

Savunma anlamında da Barcelona' lı Marquez, PSV'li Salcido ve Stuttgart'lı Osorio dikkat çeken isimler. Takımın orta sahasında ise 24 yaşındaki Aguilar önemli bir değer olarak göze çarpıyor. Hücum hattı için bahsedebileceğimiz bir diğer isim de Javier Hernandez. Henüz 21 yaşında ama 3 maçta 3 gol atarak kalitesini ispatlamış durumda.

Takımın başında Javier Aguirre var. Teknik adamın milli takım karnesi oldukça başarılı. 18 maçta 14 galibiyet elde etmiş. 2. kez bu takımın başında. 2001-2002 yıllarında da takımın başındaydı. Ordaki karnesi de pek fena değil.

Meksika gruptan çıkma adına, kalitesiyle Güney Afrika'nın önünde yer alıyor. Uruguay ile oynayacakları maç oldukça önemli. Grubun ilk maçı olacak bu da. Kimin avantaj elde edeceğini göreceğiz.

14 Mart 2010 Pazar

2010'a Doğru / Takım Analizleri / Güney Afrika


88 gün kaldı ve incelenecek 32 takım. Evet 88 günde çok şey değişebilir ama bir yerden de incelemelere başlamak lazım. Gruplara göre gideceğiz takım analizlerini yaparken. A grubundaki ilk takımımız ev sahibi Güney Afrika.

Ev sahibi oldukları için burdalar. Daha önce 2 kez Dünya Kupası'nda yer almışlar. Gruplardan çıkabilmişlikleri yok. Fifa dünya sıralamasında 81. sıradalar. Grup maçları oynasalar, Afrika elemelerini geçebilirler miydi muamma. Mısır bile gelemedi sonuçta bu kupaya.

Ama 2009 Konfederasyon Kupası'nda gördük ki yabana atılacak bir ekip de değiller. Gruplarda tek ciddi maçlarını İspanya ile oynayıp 2-0 kaybetmişlerdi. Diğer maçlarda sağlam savunmalarıyla dikkat çekmeyi başarabilmişlerdi. Yarı finalde Brezilya karşısındaki dirençlerini unutmayalım. 1-0 yenildiler ama gol son dakikalarda gelmişti. Evet galibiyet alamıyorlar ama bir direnç ortaya koydukları açık.

Ev sahibi avantajlarını kullanıp, bir üst turu zorlamak isteyecekleri açık. Fransa, Meksika ve Uruguay... Hepsi dişli rakipler. Ev sahibinin işi oldukça zor ama kolay havlu atacaklarını düşünmüyorum.


Takımın en tanıdık ismi Steven Pienaar. Everton'da oynuyor hücuma dönük orta saha oyuncusu. Sol kanatta kullanılıyor genelde. Mokoena ve Mc Carthy diğer tanıdığımız isimler. Mc Carthy takımda yer alacak mı bilmiyorum. Takımın golcüsü ise Dikgacoi. Fulham kadrosunda yer alıyor kendisi. Tshabalala da takımın hücumda güvenebileceği diğer bir isim. Ülkesinde top koşturmakta. Konfederasyon Kupası'ndan hatırladığım kadarıyla da sağ bek Gaxa önemli katkılar sağlayabilir.


Toparlarsak, ev sahibinin işi zor ve şansı az. Ama 2002'deki Güney Kore mucizesi de hala akıllarda. Vuvuzela etkisi ile neler yapacaklar hep beraber göreceğiz...

12 Mart 2010 Cuma

Yunanistan Ligi İddaa Tahminleri - 2

Geçtiğimiz hafta başlamıştık bu seriye. 2-3 maçta fire vermişiz ancak yine de iyidir. Şimdi ikincisini yapalım. Bu haftanın maçlarının da sıralama açısından kritik ve sürprize açık olabileceğini hesaplayarak, cesur sayılabilecek tercihlerde bulunacağız. Nikolas'a tekrar teşekkürlerimi iletiyorum tabii buradan...

Atromitos-Iraklis / Alt (Risk alırım diyenler beraberlik de oynayabilir)
Olympiakos-PAS Giannina / 1 (Orandan memnun olmayanlar üst de deneyebilir)
Levadiakos-Xanthi /1
Panthrakikos-Panionios / 2
Asteras Tripolis-Panathinaikos /2
Larissa-Ergotelis / 1
Aris-PAOK / 1 (Diğer bir seçenek olaraksa üst verilmiş. Haftanın zor maçlarından)
AEK-Kavala / Bu maçtan uzak durmamız gerektiği söylendi ancak risk almak isteyenler üst oynayabilirler. Toplam 2-3 gol de oynanabilecek seçeneklerden biri.

Askerlik Şubesi

Bu sezonun ilk yarısında türkücü Alişan'ın askerlik sorunu nedeniyle gündeme gelen bir kulüp vardı. Tepecikspor A.Ş. olarak kayıtlı olan kulübün, o zamanlarki diğer şöhretli ismi olarak, Bursaspor formasıyla gol krallığına ulaşmış, sonrasında milli takımla Konfederasyon Kupası'nda yıldızı parlamış, gol atma şansına erişmiş ve Marsilya'nın kapısından dönmüş Okan Yılmaz dikkatleri çekiyordu. Bugün basında çıkan bir habere göre, Tepecikspor iyiden iyiye askerlik şubesine dönmüş. Askerliği 38 yaşına erteletmek isteyen ne kadar futbolcu eskisi varsa, şu anda bu 2. lig ekibinden maç başı 1.000 TL karşılığında forma giyiyormuş. Bu isimler arasında bir dönem Fatih Terim'in Galatasaray kalesi için umut bağladığı Mehmet Bölükbaşı, yine Mehmet'le aynı dönem Galatasaray forması giymiş ve UEFA Kupası kaldırmış Fatih Akyel ve Galatasaray altyapısından çıkıp bir dönem Beşiktaş forması giymiş olan Ümit Aydın gibi futbolcular yer alıyor. Enteresan bir yapılanma tabii. Kulüp için de akıllıca bir strateji. Eğer bu oyuncular kendilerinden bekleneni verebilirlerse kulübü de bir seviye yukarıya taşırlar. Hoş, o kadar da kaygılı olduklarını sanmıyorum ama rakibe korku salmaksa amaç, bence işe yarıyordur.

Abdullah Avcı ve Kontrolsüz Öfkesi Üzerine

Her ne kadar mevcut iktidarın takımı olsa da İBB'nin aldığı sonuçlara ve futbolcuların emeklerine bir şekilde saygı duymamı sağlayan bir hocadır Abdullah Avcı. Tabii bu saygı ve sempatinin kökeninde, Galatasaray altyapısı ve genç milli takımlardaki çalışmalarının ve futbol camiasındaki itibarının da payı büyük. Ancak bu sezon ne olduysa, kendisinde ayrı bir hırçınlık, bir sıkıntı var. Bu açık bir şekilde görülebiliyor.

Biraz daha açalım. Aklımıza gelen ilk büyük olayı, Engin Baytar hakkında söyledikleriydi. Engin hakkında şu ifadeleri kullanmıştı:

"Büyük takım oyuncularına dokunmayacaksın, onlar rahatlıkla provoke edebilecekler. Türk futbolunda Engin gibi oyuncuları kaldırmamaya çalışmak lazım. Hoca arkadaşlarımız onlara çok iyi dikkat etmeleri gerekiyor. Bana Allah Engin gibi provokatif oyuncularla çalışmak nasip etmesin."

Baştan aşağı garip ve yakışıksız bir yorum. "Türk futbolunda Engin gibi oyuncuları kaldırmamaya çalışmak lazım" gibi bir cümle içeriyor. Açıkça üzerine oynamak ve hedef göstermek amaçlı, art niyetli bir yorum. Evet, Engin Baytar da hiçbir zaman sütten çıkmış ak kaşık olmadı. Ancak şu da bir gerçek ki, Abdullah Avcı'nın bu yorumlarını hak edecek bir şey de yapmadı. Hatta Engin'in Abdullah Avcı'yı kızdırdığı kadar, başka bir futbolcu başka bir teknik adamı kızdırmamış mıdır? Mutlaka kızdırmıştır. Peki kaç kez duyduk böyle açıklamaları?

Hadi bu olayı bir şekilde ört bas ettik. Unuttuk, çöpe attık gitti. Abdullah Avcı'ya bu hareketten dolayı eksi puan vermedik diyelim. Geçen gün oynanan Beşiktaş-İBB maçında kenarda ettiği küfürler ve o küfürlerle ilgili yaptığı açıklamaya ne demeli? Televizyondan izleyen herkes, o küfürlerin hakem Yunus Yıldırım'a gittiğini düşünmüştü. Oysa Abdullah Avcı, yaptığı açıklamada,

"Saha içindeki tutumun televizyondan farklı anlaşılmış. Orada ettiğim laflar ve kullandığım ifadeler kesinlikle Yunus Yıldırım’a değildi. Değil Yunus hocaya hiçbir hakemimize öyle ifadeler kullanmam. O lafların hepsi Tello’yaydı. Nedeniyse onun sahadaki kötü niyetli davranışlarıydı. Zaten Beşiktaş seyircisi bize karşı ön yargılı ve protestoya hazır. Geçen sezondaki gibi tribünleri provoke etti. Adeta bizi seyircinin önüne attı." dedi ve aklınca işin içinden sıyrıldı.

Tabii, hakem camiasını, dolayısıyla MHK'yi, dolayısıyla Futbol Federasyonu'nu karşısına almaktansa gariban Tello'yu karşısına almayı tercih etti doğal olarak. Ancak "bana kalırsa" büyük yanlış yaptı. Engin olayında düştüğü hataya düştü. Bir futbolcuyu kamuoyunun önüne attı ve hakkında suçlamalarda bulundu. Yaptığı hareket, asla bir teknik direktöre, hatta eğitici bir teknik direktöre yakışan bir hareket değil. Artık kulübünde mi huzursuz, hayatında istediği gibi gitmeyen şeyler mi var bilemiyorum ve beni de ilgilendirmez ancak böyle yanlışların içinde bulunması hem bir futbolsever olarak beni hayal kırıklığına uğratıyor, hem de aklıselim karşısında kendisini zor duruma düşürüyor. Üstelik, biz kendisinden gelecekte Türk futbolu adına daha büyük sorumlulukların altına girmesini beklerken, daha taraftar baskısının dahi olmadığı bir camiada böylesi stresli hareketlerde bulunması, bir büyük takımda ya da milli takımda yaşaması muhtemel krizleri nasıl yöneteceği konusunda da büyük soru işaretleri yaratmakta.

9 Mart 2010 Salı

Rize Nere Manchester City Nere...

2007-08 sezonunda Çaykur Rizespor kalesini korumuş olan Kolombiyalı kaleci David Gonzalez Giraldo, Arjantin'in Huracan takımından Manchester City'e transfer olmuş. Enteresan bir haber tabii. Sen gel iki sezon önce Rize'yle küme düş, ardından Premier Lig'in en kallavi kadrolarından birine katıl. Huracan'dayken de serbest bırakıldığına dair bilgiler var. City tarafından denenmiş ve kadroya dahil edilmiş.

6 Mart 2010 Cumartesi

Diyarbakırspor - Bursaspor Maçının Düşündürdükleri


Öncelikle şunu söylemeliyim. Yazacaklarım şahsımı bağlar. Bolg'un tutumu ya da takınılan tavır olarak algılanmasın.

İlk maçtan sonra da söylemiştik ki, bir şeyler ifade edeceksek olanlarla alakalı, işin içine siyaset sokmak zorundayız bu tip durumlarda. Çekinecek bir tarafımız da yok. Okuyoruz, izliyoruz, biliyoruz, yaşıyoruz. Yeri geliyor dayak yiyoruz, yeri geliyor sokakları işgal ediyoruz. Yeri geliyor dersleri boykot ediyoruz, yeri geliyor okulumuza bile giremiyoruz. Hiçbr şeyin uzağında değiliz kısacası.

Öncelikle maçta yaşanan olaylarla ilgili kısa bir şeyler yazayım, daha sonra asıl kafamı bulandıran şeyleri yazacağım. Muhtemelen de tepki çekeceğim. Bu tip durumlarda yükselen "milliyetçilik" duygularına sahip olmadığımdan ötürü olacaktır bu da. Aklı selim eleştirileri, saygıyla karşılayıp, üzerine konuşmaktan çekinmeyeceğimi de şimdiden bildiririm.

Maçta, sahaya yabancı maddelerin atılmasını elbette tasvip etmiyorum. Nihayetinde oynanan bir "oyun". Taraftar olarak elde ettiğin, manevi bir hazzın dışında hiçbir şey. 3 gün sonrasına bile kalmayan bir haz hatta. Yani bu kadar sinir, stres sahibi olunabilecek bir durumu yok futbolun. Hepimiz kendimizi kaptırıyoruz evet ama insanlık dışı tepkiler vermemizi gerektirecek bir hadise olamaz bir "oyun".

Maçın başlatılması, muhtemelen "üst"lerin isteğidir. Maçtan önce "ne yap, et bu maçı oynat" talimatını almış bir hakemden söz ediyoruz çok büyük ihtimalle. O da bütün iyi niyetiyle denedi ama sahaya atılan taşlar, artık yaralıyıcı düzeyde olunca çaresiz kaldı.


Sadece şunu düşündüm o anlarda. Hiçbir zaman tamamen dolmamış Diyarbakırspor tribünleri, 3 gün önce bütün biletleri tüketmiş. Yani olağanüstü bir durum var. Ve ilk maç ortada. Tribünlerin önüne ağ gerilmesi kaç günlük iş olabilir ki?

Maçın tatil edilmesi çok normal. Diyarbakırspor taraftarının yaptığı çok büyük yanlış. Sanıyorum bu konuda aksi bir şey düşünen de çıkmayacaktır kanaatindeyim. Futbolla alakası olmayan bir kitle başarmak istediğini yine başarmış ve bundan Diyarbakır halkı, Diyarbakırspor, Bursaspor, biz futbolseverler ve ülke büyük zararlar görmüştür.

İlk tepkilere baktım. İstiklal Marşının ıslıklanılması yine en çok tepki çeken mevzu. "Benim ülkemde" diye başlayan cümleler var. Bu ülke hepimizin arkadaşlar. Bu cümleler "ıslıklıyorlar" diye bitiyor. Kim? Onlar. Eğer bizim için Diyabarkır insanı "onlar"sa, ıslıklarlar. Şaşırtan nedir?

Ayrıca bu ıslıklamanın direkt olarak ulusal marşa yönelik olduğunu da düşünmüyorum. Bence bir pankart açma hadisesi ve ona karşı gösterilen tepkinin ortaya çıkardığı sonuçtu. Diyelim ki böyle değil. Diyelim ki stadın yarısı ulusal marşı ıslıkladı. Yaşanan bir vaka'yı, vuku bulduğu yerden, vakanın aktörlerinden bağımsız olarak ele almak, bilimsel ve tarihsel açıdan yanlış sonuçlar doğurur. Yani "marşı ıslıkladılar, vatan hainleri" demek, siyaset yapmak olmaz. 7 yaşındaki beyinin gidebileceği son noktaya gitmektir bu.

Şimdi yazacaklarım ne kadar anlaşılır bilmiyorum. Yine de deneyeceğim. Birileri için kutsal olan bir değeri, birilerinin ıslıklaması elbette tasvip edilecek bir şey değil. Yani marşın ıslıklanması benim de tasvip etmediğim bir şey. Ama anlayabildiğim bir şey olduğunu söylemem lazım.

Maçlardan önce İstiklal Marşı'nın söylenmesi, 80 faşist darbesine dayanır. Basketbol, voleybol maçlarında bu türden bir uygulama yok iken, kitleleri peşinden sürüklediği için futbol maçlarında bu uygulanmıştır. Her sabah "Andımız" okumak nasıl saçma bir zihniyetin tezahürü ise, "İstiklal Marşı" hadisesi de aynı saçmalıktadır.

Yanlış anlaşılmasın. İstiklal Marşı'nın niteliği ile ilgili bir söylem değildir bu. Ama ota boka kendi ulusal marşını okutan başka bir ülke de yok şu dünyada. 7 yaşında "Varlığım, Türk varlığına armağan olsun" demek zorunda bırakılıyorsak ve anlamadan bunu tüm coşkumuzla ifade ediyorsak burada bir abukluk vardır. Profosyonel liglerde her hafta onlarca maç oynanıyor ve hepsinden önce "İstiklal Marşı" söyleniyor. Şimdi, bunun, her maçtan önce söylenmemesi gerektiğini savunmak mıdır; yoksa aynı tondan, ezberden, anlamadan ve belki de dinlemeden her hafta tekrarlamak mıdır marşın niteliğini korumak?

Gelelim yer olgusuna. Diyarbakır... Kürt kökenli insanların yoğun olarak yaşadığı yer. Yine 80 faşist darbesine dayanır, oradaki insanların "milliyetçi" sembollere karşı oluşturduğu tepki. Biz biliyoruz, dinledik, izledik... Türkçe konuşamadığı için dayak yiyenleri, işkence görenleri. Biz bildik zorla Türk bayrağı önünde fotoğrafları alınanları. Haydi beynim yıkandı benim ve bunları bu yüzden söyledim. Ben biliyorum, yaşadım 1 Mayıs 2008'de Kürt arkadaşlarıma İstiklal Marşı'nı söyletmeye çalıştıklarını, söylemeyince polis otobüsüne kapatılıp, üzerlerine biber gazı sıktıklarını.


80 darbesinin, faşist etkileri, günümüzde hala devam ederken hem de İstanbul, İzmir, Ankara diye ayırmazken; ben bayraklarla, marşlarla, Kürt kökenli insanlara yapılanları bilirken onları anlayamadığımı söyleyemem. Söylemem kolaycılık olur ama bu işin içinden çıkmak konusunda bir adım bile ileri taşımaz.

"Ama onlar da..." diye başlayan cümleleri de duyar gibiyim. PKK savunuculuğu yapmıyorum burada. Ama ezilen bir halkın olduğunu görmezden gelmek; akla, tarihe, sosyolojiye ihanettir. Taş atmaları, molotof atmaları, yakıp-yıkmaları elbette tasvip ettiğim ve savunduğum şeyler değiller. Sen bunu yaparsan, adam da bunu yapar demiyorum elbette. Ama anlayabiliyorum. Ayrıca ilk kimin bir şey yaptığı konusuna gelince, çoğunluğun haksız konuma düşeceğinden de eminim.

Son olarak, oraları, onları cehaletle suçlamak, oraların ve onların bilerek, planlı bir şekilde cahil bırakıldıkları gerçeğini değiştirmiyor maalesef.

Umarım biraz olsun anlaşılabilmiştir. Tekrar diyorum. Küfürler, hakaretler içermediği sürece, bu konular üzerine kafa yormak ve paylaşımlarda bulunmak fena olmayacaktır...

5 Mart 2010 Cuma

Yunanistan Ligi İddaa Tahminleri

Bir süredir, Yunanistan'da yayın yapan bir bahis gazetesi ve gazeteye bağlı site için Turkcell Süper Lig maçlarını yorumluyorum. Tabii bu işi de oradaki yunan ortağım Nikolas Bozionelos ile birlikte yapıyoruz. Süper Lig tahminlerimiz, her hafta 7/8 ya da 8/8 gibi tutmakta. Eh, adam 10 senedir Türkiye ligini yorumluyor. Olaya derinlemesine hakim. Biz de az çok bir şeyler biliyoruz. Güçler birleşince de yüksek bir yüzde çıkıyor ortaya.

Nikolas'tan rica ettim. Her hafta Yunanistan Ligi için tahminlerini gönderecek bana. Bu hafta ilk... En azından bahis oynayan okurlarımıza böyle bir katkı yapmış oluruz biz de. Umarım tutar:

Kavala-Aris / X (riske girmek istemeyenler toplam gole 2-3 seçeneğini işaretleyebilirler tabii)
PAOK-Panthrakikos / 1
Larissa-AEK / X
Ergotelis-Atromitos /X (bu da tipik bir beraberlik maçı. diğer seçenek de 2,5 gol altı)
Pas Giannina-Asteras Tripolis / 2,5 altı (evsahibinin ligden düşme riski gözetilerek, bu maçtan uzak durulması tavsiye ediliyor)
Panionios-Xanthi / X (gol bile olmaz dedi. ancak ben oynarsam alt oynarım herhalde)
Panathinakos-Levadiakos / 1
Iraklis-Olympiakos / 2 (toplam 2-3 gol için uygun bir maç daha)

Ne Olur Bakma Bana Öyle

Blogu az çok takip edenler, ya da şimdi inceleyecek olanlar bilir. Semih Şentürk ve mimiklerine ayrı bir ilgim var (Yukarıdaki arama motoruna Semih Şentürk yazarak görebilirsiniz). Gerçekten farklı fotoğraflar veriyor Semih. İşte muhtemelen Lille maçı esnasında çekilmiş bir fotoğraf. Yanında altyapıdan çıkan bir futbolcu ve Semih'in esrarengiz bakışları. Yanındaki çocukcağızdan kıllanmış mı? Yoksa ona acıyor mu? "Ulan ne işim var benim burada" mı diyor? Ah şu fotoğrafların dili olsa da bir anlatsa...

Michael Owen Sezonu Kapattı

Pazar günü Aston Villa'ya karşı oynanan Carling Cup finalinde attığı gol sonrası dizinden bir sakatlık geçiren Owen'ın operasyon geçireceği ve sezonu kapattığı açıklandı. Sezon başında birçok kişinin kafasında soru işareti vardı. Sakatlıktan başını alamayan Owen, Manchester United'a ne derece katkı yapabilecek deniyordu. Ancak o "bana kalırsa" soru işaretlerini çöpe atan bir performans koydu ortaya. Şimdi bu sakatlığı yaşamasını büyük bir şanssızlık olarak görüyorum. Netice itibariyle bu sezon ilk 11'de başladığı sadece 11 maç olmasına ve 20 maçta sonradan oyuna girmesine rağmen 9 gole ulaşmış bir oyuncudan bahsediyoruz.

İstatistikleri biraz daha açmak gerekirse, 6 Şampiyonlar Ligi maçının 3'ünde ilk 11 çıktığını, diğer 3'ünde sonradan sahaya dahil olduğunu ve 4 golü olduğunu vurgulayalım. Bu gayet net bir katkıdır.

Bunun dışında 5 Premier Lig maçında ilk 11'de oynamış, 14'ünde sonradan oyuna girmiş ve 3 gol bulmuş. FA Cup ve FA Community Shield'te birer maçta sonradan oyuna girip skora katkı yapamamış. Carling Cup'ta ise 3 maçta ilk 11'e çıkıp 1 maçta yedekten oyuna girmiş ve 1 golü var.

Bence beklentilerin üzerinde bir katkı. Sakatlanmasa muhtemelen yine kritik anlarda işini yapacaktı.

Geç Kalmış Bir Milli Takım Yazısı / Hatanın Adı: Oğuz Çetin

Aslında çok önceden yazmalıydım bu yazıyı. Ama bekledim. Belki de iyi oldu bu bekleme süreci. En azından tahminlerimde ve kaygılarımda haklı olduğumu görmüş, afaki konuşmamış oldum.

Konu milli takım. Basit basit geçelim. Milli takım için bir teknik direktör aranıyordu. Ve o teknik direktör Rusya'da bulundu. Dünyanın peşinden koştuğu isim Guus Hiddink, Ağustos'tan itibaren bir aksilik olmazsa Türkiye milli takımının başında olacak. Dört dörtlük bir seçim. Bahsettiğimiz adam, tam bir milli takım hocası. Neyse, Hiddink hakkındaki yorumlar zaten her yerde yeterince var. Adamın Fenerbahçe günleri bile fazlasıyla anımsandı. Biz onları tekrar etmek yerine, diğer ayrıntılara gelelim.

Hiddink'in yardımcıları Oğuz Çetin ve Engin İpekoğlu olmuş. Bir de Hollandalı yardımcısı olacakmış (İhtimalen Pierre Van Hooijdonk). Engin, kaleci antrenörü olarak görev alacak. Bu zamana kadar kaleci antrenörlüğü yapmış bir isim değil hatırladığım kadarıyla. Ancak kaleciliğini aklımıza getirdiğimizde, umutlu olmamak için bir sebep kalmıyor. Engin konusunda olumsuz konuşacak bir durumda değiliz. Göreceğiz.

Gelelim, yazıyı yazma nedenim olan Oğuz Çetin'e... Oğuz Çetin, futbolculuğu döneminde çok farklı bir stile sahip, anlatmaya bile gerek olmayan, ülkenin en klas 1-2 oyuncusundan birisiydi. Kendisini canlı izleyebilmiş olmam, kendimi şanslı görmem için yeterlidir. Çok başkaydı Oğuz. Ancak ne var ki, teknik adamlığında aynı çizgiyi bir türlü tutturamadı. Fenerbahçe'nin başına geitirildiğinde büyük umutlar besleniyordu. Olmadı. Oradan Diyarbakırspor'a gitti. Belki tecrübe kazanır dedik. Olmadı. Sonra Fatih Terim'in yanında milli takımda görevde başlayınca kendisini geliştirebilmek için son bir şansı olabileceğini düşündük. Görülen o ki, o da olmadı. Oğuz'un futbol bilgisinden şüphem yok. Olamaz da. Ancak bir teknik direktörde bulunması gereken liderlik özelliklerinden hiçbirini taşımadığı apaçık ortada. Bunu Fatih Terim'le çalışırken verdiği pasif görüntüsünden, konuşmalarından ve tavırlarından rahatlıkla anlayabiliyoruz.

Neden tekrar Hiddink'in yardımcısı yapıldığını anlayabilmiş değilim. Milli takımın geçtiğimiz günlerde Honduras'la yaptığı maçtan önceki gün düzenlenen basın toplantısında verdiği bazı cevaplardan bile bu işte ne kadar verimsiz olacağı ortaya çıkıyor. "Yaşınız ve kariyeriniz itibariyle bir Süper Lig ekibinin başında olmanız gerektiğini düşünüyor musunuz?" gibi bir soru geldi mesela. Oğuz'un cevabı "Evet, ama durum bunu gerektirdi" oldu. Bu kadar açıkça belli ediyor memnuniyetsizliğini. Memnuniyetsizliğin dışında bir de hayal kırıklığı var tabii. Neticede milli takımdaki görevi bıraktıkları günden sonra tek bir teklif gelmedi kendisine. Belki de böyle bir teklif gelse havada kapacaktı. Ancak olmadı. "Mecburen" geri döndü milli takım antrenörlüğüne. Muhtemelen 1. isim de olmayacak kendisi. Pierre göreve başlarsa Hiddink'in asıl yardımcısı Pierre olacaktır.

Neyse, buraları da geçelim ve gelelim Oğuz'un neden lider karakterli olmadığına. Sağda solda bunlar da az çok eleştirildi gerçi ancak biz yine de bir araya getirelim. Oyuncu seçimleri burada en büyük örnektir bizim önümüzde. Madde madde gidebiliriz:

- Kaleci alternatifi olarak yeni yapılanması gereken milli takımda Volkan Demirel'den başka isim düşünmedi Oğuz Çetin. Trabzonspor formasıyla çok başarılı maçlar çıkarmış ve büyük gelişim kaydetmiş olan Onur Kıvrak her ne kadar kadroya alınmış olsa da, sonradan bile olsa oyuna alınmadı mesela. Volkan'ın son dönemdeki form durumu belliyken, kendisini bu kadar alternatifsiz hissettirmek zaten başlı başına bir hata. Ayrıca senin elinde alternatif olarak şu anda en üst düzey organizasyonlarda başarıyla forma giymiş ve adından bolca söz ettirmiş olan bir Sinan Bolat var. Neden düşünülmüyor Sinan? Oğuz Çetin gibi futbol adamlarımız Türkiye sınırları dışına hakim değiller de onlar.

- Fatih Terim'le kişisel husumetleri olan İbrahim Toraman, Fatih Tekke ve Gökdeniz Karadeniz gibi isimlar, Oğuz Çetin tarafından da kadroya alınmadı. Özellikle Gökdeniz, çok formdaydı Rusya ligi kapanırken. Tamam, bir süredir lig olmadığı için oynamıyor olabilir ama çağır da bir son durumunu gör. Defansta aylardır sakat Sabri'ye, bir sağlam bir sakat Emre Güngör'e, formsuz ve konsantrasyonsuz Servet'e güvenene kadar en azından milli takım tecrübesi olan ve takımında düzenli oynayan İbrahim Toraman'ı da çağır ki alternatifin olsun. Ya da İbrahim olmazsa Kasımpaşa savunmasını aylardır tek başına taşımaya çalışan genç yetenek Barış Başdaş'a bir bakmayı dene. Bursalı İbrahim'e bir bakmayı dene.

- Forvet alternatifi olarak Kazım, Mevlüt, Semih ve Halil'den başkasını almak yasakmış gibi davranıldı yine. Elde sahaya çıktığında neyi var neyi yoksa vermeye çalışan, 2010 yılında attığı 10 golle adından söz ettirmiş bir Umut Bulut var mesela. Umut'u beğenirsiniz, beğenmezsiniz; gösterdiği performans sizce de milli takımın şu kadrosuna girmeyi hak ettirmiyor mu?

- Ön libero alternatiflerimizden biri yine Mehmet Aurelio. Aurelio'nun futbolculuğunu ben de çok beğeniyorum ancak kendisinin İspanyol 2. ligi'nde ne yaptığına dair ne kadar bilgimiz var? Bundesliga'da bu sezon adından çokça bahsettiren ve takımında kaptanlığa kadar yükselmiş Nuri Şahin 13 dakikalığına mı çağrıldı? Mehmet Topal nerede? Son haftalarda Kasımpaşa'yı taşımış olan Yekta neden orada yok?

- Olumlu gördüğüm yenilikler, Necip, Volkan Şen ve Ozan İpek'in takıma alınmış olması. Ama yetmez. Kadronun daha çok yenilenmesi, geleceğe daha uygun hale getirilmesi ve hakkaniyetle oluşturulması lazım.

Bakalım Hiddink gelince neler olacak. Bir Barış Başdaş'ı, bir Yekta Kurtuluş'u, bir Sinan Bolat'ı, bir Serdar Kesimal'ı ya da bir Mustafa Pektemek'i kadroda görebilecek miyiz bakalım. Yoksa Fatih Terim güdümündeki, ne düşündüğünü söyleyemeyen (ya da kendisi bir şey düşünemeyen) Oğuz Çetin'in tavsiyeleriyle aynı bilindik isimleri mi göreceğiz...

4 Mart 2010 Perşembe

Yılmaz Vural'dan Sinan Engin'e Cinsel Hayat Üzerine Nasihatler

"Pazar günü maçı olan bir futbolcu, perşembe akşamından sonra seks yapmamalı, ön sevişme ise parasempatik sinir sistemini etkileyip enerjilerini düşürdüğü için tamamen kesilmeli. Ayrıca maçlardan hemen sonra da seks yapmamalılar ki kasları güçsüz düşmesin"

Futbol camiasının fosforlu renklerinden Yılmaz Vural'ın Esquire dergisine yaptığı bir açıklama.

"Çok yanlış açıklamalar. Futbolcunun seks hayatının performansla ne alakası var. Ayrıca neden böyle bir gündem yaratıyor onu da bilmiyorum. Ayrıca da kendisi ne aralar seks yapıyor onu da öğrenmek lazım. Futbolcuya yasaksa Yılmaz hocaya da yasaktır. Doktora soracaksın bunu. Bilimsel açıklaması vardır bunun."

Konuyla alakalı fikri sorulan Ümit Karan'ın Yılmaz Hoca'ya isyanı.

"Yılmaz Vural’ın söylediklerine katılıyorum. Doğru olanı, futbolcunun cinsel ilişkiye ara vermesidir. Seksi maç tarihinden 3-4 gün önce bırakmalıdır. Ve oynanan her maçtan sonra cinsel ilişki yaşanmamalıdır. Oyuncu burada kendisini sakatlayabilir. Ön sevişme konusunda yorum yapamayacağım. Bunları lügata katmamak lazım. Ben ön sevişmenin ne demek olduğunu bile bilmiyorum. Ama Yılmaz Hoca söylediyse kesinlikle haklıdır."

Bu da yine kendisine fikri sorulan Sinan Engin'in yorumu.

Yılmaz Vural'a herhangi bir eleştiri getirmiyorum. Muhtemelen röportaj esnasında konu döndü dolaştı ve oraya geldi. Hoca da kendince en ideal olanı ifade etti. Ha, bunun ne kadar uygulanabilir olduğu konusu tartışılır. Muhtemelen Yılmaz Vural da futbolcuların bu tavsiyeye uyacağını sanmıyordur. Ama dedik ya... Kendine göre ideal olanı budur.

Ümit Karan'ın konuyla alakalı yorumu, aslında başlı başına bir yazı konusu. Uzun uzun irdelenebilir ancak bu yazıyı yazmamın asıl sebebi Sinan Engin'in cümleleri olduğu için Ümit'in yorumlarını kısa geçeceğim. Öncelikle katılmamak onun hakkıdır tabii ancak neden bu kadar hiddetlendiğini anlayamadım ben. Yılmaz Hoca'nın iki dudağının arasından çıkan kanun değil nasıl olsa. Rıza Çalımbay da muhtemelen kendisine Yılmaz Vural'ı örnek alan ve o ne derse onu uygulayan bir teknik direktör değil. Eee o zaman Ümit neden sinirleniyor ve "biz yapmıyorsak o da yapmasın! banne banne.." moduna giriyor, onu anlayamadım.

Sinan Engin, fazlasıyla enteresan bir yanıt vermiş. Hani sanki her şeyi açık açık duymaması gereken ergenlerin yanında konuşuyormuş gibi, "ney ki ön sevişme? bilmem ben onu" diyor, bir yandan da "bunları lugata sokmamak lazım" cümlesini kurabiliyor. Kendi içinde ne kadar tutarlı olduğu ortada. Eğer Beşiktaş'ta yaptığı menajerlik görevi de aynı tarz yöntemler üzerinden gerçekleşmişse, vay Beşiktaş'ın haline diyorum. Ayrıca ön sevişme bilmediğine dair ifadesi, selama sabaha gerek duymadan paldır küldür mevzuya daldığı yorumunu da yaptırabiliyor insana. Bir de tabii maçtan sonra seks yapan futbolcuların kendilerini sakatlama riskiyle ilgili bir ifade var. O da en az diğer ifadeleri kadar düşündürücü.

En güzeli Yılmaz Hoca aydınlatsın Sinan Engin'i bu konuda. Karşılıklı, erkek erkeğe konuşup anlaşsınlar...

3 Mart 2010 Çarşamba

"Güiza Tam Benlik"

"Daum'un sistemine uymuyor. Beşiktaş'ta oynasa çok başarılı olurdu. Güiza tam benlik bir oyuncu" demiş Mustafa Denizli. Beşiktaş'ın rakiplerinin kaleleri daha mı büyük acaba? Karşı karşıya pozisyonu kaçıran futbolcuyu hangi sistem paklar? Muhtemelen taraftar sahaya inerdi Güiza ile Denizli'nin yolları kesişse. Kulübede karşılıklı ağlaşırlardı sonra...

2 Mart 2010 Salı

Honduras?

Amerika kıtasında olduğunu biliyoruz. Yerini ezbere bilmiyoruzdur birçoğumuz. Meksika'nın oralarda falan ararız, buluruz bir şekilde. Türkiye yüz ölçümünün 1/7'si kadar bir alana yayılmış bu Orta Amerika ülkesi.


Birkaç tane futbolcusunu söyle derseniz Inter forması giymiş, şimdi de Genoa'da oynayan David Suazo ve Tottenham forması giyen Wilson Palacios'dan ötesine gidemem. Costly ve Pavon diye iki adamları var. Golleri genelde bunlar atıyor. Pavon ülkesinde, Costly Romanya'da oynuyor.

Kanada'nın Toronto kentinde bir özel maç yapmışız daha önce. Tolunay atmış 1-0 kazanmışız. 15 sene geçmiş üzerinden. Biz, o zamanlar yükseliyorduk. Şimdi ise ne yaptığımız belli değil.


Hiddink ile yeni bir döneme girecek Milli Takım. Ama daha Hiddink gelemedi. Takımın başında Oğuz Çetin olacak. Onur, Necip, Volkan Şen, Ozan İpek gibi oyuncuları ilk defa izleyeceğiz milli formayla. Bu arada yeni formayla sahaya çıkacakmışız.

Maça gelelim. Honduras da neymiş, yeriz biz bunları demek hayalcilik. Evet, büyütmeye gerek yok da; Dünya Kupası'na katılacak olan da onlar, FIFA sıralamasında yarınki rakibine 8 sıra fark atmış olan da... 34. sırada yer alıyor rakibimiz.

Ntv maç yayınlarına başlıyor bu maçla birlikte. Ercan Taner'den dinlemek keyifli olacaktır. Lig Tv iki spikerli maç anlatma olayına girdiğinden beri, maç dinlemek daha da zorlu bir hal almıştı. Ercan Taner anlatımı ve muhtemel bir Rıdvan Dilmen yorumlamasıyla maçı izlemekten de keyif alabiliriz.

Muhtemel 11'imiz gelen haberlere göre şu şekilde:

-----------------------Volkan----------------------

Sabri----------Emre----------Servet--------Caner

-----------Hamit------Aurelio------Emre---------

Volkan Ş.--------------Tuncay---------------Arda


Rakibin 11'ini tahmin edemiyorum maalesef. Sadece ileride Suazo, Pavon, Costly üçlüsüyle oynamaları çok muhtemel gözüküyor.

Asi Balotelli!


Durmak bilmiyor Balotelli. Milan'a sempati beslediğini daha önce de söylemişti ama bu seferki açıklaması daha da acayip.

"Milano denince aklıma sadece A.C. Milan geliyor" demiş Milano şehrinin başka bir büyük takımında şampiyonluğa oynarken. A.C. Milan ve Inter Milan... İkisi de çok büyük. Daha büyüğün kim olduğu tartışılabilir ama bir tanesinde oynarken diğeri için "en büyük" yakıştırması yapabilmek... Gerçekten de asi adam bu Balotelli.

Manchester maçında tribündeydim ve takımı destekledim de demiş. Takım dediği A.C. Milan... Ronaldinho'nun takıma gelmesiyle sempatisi daha da artmış. Odasında Ronaldinho'nun posterleri varmış.

Umarız kendisi daha mutlu olacağı yere kavuşur ve çok önemli olan yeteneklerini orada sergiler...

1 Mart 2010 Pazartesi

Working Class Hero!


Dün gece oynanan maçta Palermo, Juventus'u Torino'da 2-0 ile geçti. Gollerden ilki de fotoğraftaki adam Miccoli'den geldi. Bu galibiyet 3 puandan daha öte anlamlar taşımakta. Miccoli hafta içinde yaptığı bir açıklamada "Fiat'ın işten çıkardığı işçiler için oynayıp, Juventus'u yeneceğiz." demişti. Sözünü tuttu. Golünü de attı.

Juventus hisselerini büyük çoğunluğunu da elinde bulunduran ve aynı zamanda Fiat'ın sahibi olan Agnelli ailesi, giderleri kısmak adına 30.000 işçiyi, işten çıkarmıştı. İşten çıkarılanlar "bizim için kazanın" demişler. Miccoli de gerekeni yapmış...

Kategoriler

201 afrika uluslar kupası 2010 dünya kupası 2014 dünya kupası a milli takım a2 ligi abdul kader keita abdullah avcı adana demirspor adanaspor adnan polat adriano ajax akhisarspor alanyaspor alex de souza alexis sanchez ali sami yen stadı almanya alpaslan dikmen altay amerika birleşik devletleri andre santos andrea pirlo ankaragücü ankaraspor anket antalyaspor arda turan arjantin arsenal arsene wenger as monaco atınç nukan atletico madrid aurelien chedjou avustralya aydın karabulut aykut erçetin aykut kocaman azerbaycan aziz yıldırım ballon d'or bank asya 1. lig barcelona başakşehir batuhan altıntaş batuhan karadeniz bayer leverkusen bayern münih bekir irtegün belçika benfica bertul kocabaş beşiktaş Beşiktaş ve City blogtivi bogdan stancu bolton wanderers boluspor borussia dortmund bosna hersek braga brezilya bucaspor bundesliga burkina faso bursaspor bülent ataman bülent korkmaz bülent uygun bülent ünder caner erkin celal kıbrızlı celtic cem sultan cesc fabregas ceyhun eriş ceyhun gülselam cezayir championship chelsea christoph daum claudio bravo claudio caniggia claudio pizarro claudio taffarel copa america corinthians cristiano ronaldo cska moskova cüneyt çakır çaykur rizespor daniel güiza danimarka david villa deniz kadah denizlispor deportivo la coruna didier drogba didier zokora diego maradona dirk kuijt diyarbakırspor doğaüstü futbol gerçekleri dunga dynamo dresden egemen korkmaz eintracht frankfurt elano elazığspor elvir baliç emiliano insua emmanuel emenike emre can erdoğan arıca eskişehirspor euro 2012 euro 2016 fabio bilica fanzin faryd ali mondragon fatih terim fc sion fc twente felipe melo fenerbahçe fernando muslera ferudun tankut fifa fildişi sahili formalar frank lampard frank rijkaard fransa franz beckebauer futbol sandığı galatasaray gana gaziantepspor gençlerbirliği genoa getafe gheorghe hagi giampaolo pozzo gine gino pozzo glasgow rangers gökhan inler gökhan töre gökhan ünal göztepe granada greuther fürth guillermo ochoa gurbetçi futbolcular guti guus hiddink güncel güney afrika güny kore güvenç kurtar haftanın ardından hakan arıkan hakan çalhanoğlu hakan şükür hakemler hamburg hamit altıntop hannover 96 harry kewell hasan kabze hayrettin demirbaş hertha berlin hırvatistan hikmet karaman hollanda honduras hugo almeida ibb ibrahim üzülmez ibrahima yattara iddaa ilkay gündoğan inceleme incleme ingiltere inter irlanda cumhuriyeti ispanya istanbulspor isveç isviçre italya ivica olic j-league japonya jerry akaminko johan elmander jose mourinho jupp heynckes juventus jürgen klopp kadir has stadı kamerun kardemir karabükspor karlsruhe karşıyaka kasımpaşaspor kasper hjulmand kayserispor keylor navas kıymeti bilinmeyenler kocaelispor kolombiya konyaspor kosta rika kulüpler birliği la liga lazio lefter küçükandonyadis leipzig lens ligue 1 lionel messi liverpool livorno lokomotif moskova lomana lualua los galacticos lucas neill lugano lyon maç öncesi maç yorumu mahmut özgener mainz mali mamadou niang manchester city manchester united manisaspor mario balotelli mario götze marius alexe marsilya martin palermo mateja kezman medhi benatia mehmet ali aydınlar mehmet ekici meksika melih gökçek mersin idman yurdu mert günok mesut bakkal mesut özil metin diyadin metin oktay metin tekin mevlüt erdinç mhk michael owen michael skibbe milan milan baros miroslav klose muhammed demirci muhammet reis mustafa denizli mustafa yücedağ nadir çiftçi napoli necati ateş necip uysal newcastle united nicolas anelka nijerya nostalji notts county nuri şahin nürnberg oğuz çetin oğuz sarvan oğuzhan özyakup olcan adın olympiakos orduspor orhan şam osc lille oscar cordoba ömer toprak panathinaikos paok paraguay pep guardiola pierre webo portekiz porto portsmouth premier league premier lig psg ptt 1.lig radamel falcao rafael benitez rais m'bolhi raymond domenech real madrid real sociedad rıdvan dilmen ricardo quaresma rigobert song river plate robert lewandowski roberto carlos robinson zapata roma romario ronaldinho ronaldo rosenborg sabri sarıoğlu sakıp özberk samet aybaba samir handanovic sampdoria samsunspor schalke 04 selçuk inan selçuk şahin semih şentürk senegal sercan sararer serdal adalı sergen yalçın serie a servet çetin sezer öztürk shakhtar donetsk sırbistan simao sabrosa simon kuper simon zenke sinan bolat sinan engin sivasspor slaven bilic slovakya slovenya spor basını sportivi st etienne stefan scepovic stoke city stsl stuttgart süleyman koç süper final şampiyonlar ligi şenol güneş şili tayfun korkut temur ketsbaia tff thierry henry tim howard tim krul tolgay arslan tolunay kafkas tottenham hotspur toulouse trabzonspor transfer tsg 1899 hoffenheim tsl tugay kerimoğlu tunus türk telekom arena twitter u20 udinese uefa uefa avrupa ligi ufuk ceylan unutulmaz ikililer uruguay ümit karan ümit kayıhan ünal aysal valencia vfl wolfsburg villarreal vincent enyeama volkan şen watford wayne rooney werder bremen wesley sneijder yekta kurtuluş yeni zelanda yeşil burun adaları yıldırım demirören yılmaz vural yunanistan yunanistan süper ligi yusuf şimşek yücel ildiz zenit ziraat türkiye kupası ziya doğan zlatan ibrahimovic zoran simovic zvjezdan misimovic

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails