Maç yazısı yazmakta oldukça geç kaldım. Bunun sebebi maça, yaşananlara bir türlü anlam yükleyemem oldu. Ne öncesini anlayabildim, ne saha içini ne de sonrasındaki yorumları… Bu sebeple, buraya yazabileceklerim anlayamadıklarım olacaktır.
Maç öncesinde anlayamadığım ilk şey; Fenerbahçe’nin Galatasaray karşısında ilk defa bu kadar açık ara favori gösteriliyor olmasydı. Evet, Galatasaray kötüydü ama Galatasaray Kadıköy’de hiçbir zaman kötü oynamamıştı, en azından maç kopana kadar mücadeleyi bırakmamıştı. Evet, Galatasaray kötüydü ama Fenerbahçe çok mu iyiydi? Kasımpaşa’ya 6 attı Fenerbahçe, Trabzonspor’un 7 attığı Kasımpaşa’ya… Konyaspor’a 4 attı Fenerbahçe, Ankaragücü’nün de 4 attığı Konya’ya… Gençlerbirliği’ne 3 attı Fenerbahçe, Trabzonspor’un son 20 dakikada 3 attığı Gençlerbirliği’ne…
10 yıldır Kadıköy’de oynanan lig maçlarını kazanıyor Fenerbahçe ve psikolojik bir avantajı var elbette ama karşında Galatasaray var. Zaten karşında Galatasaray olduğu için bu 10 senenin bir önemi var. Tüm basında, Fenerbahçe taraftarlarında ve hatta Galatasaray taraftarlarında görülen “Fenerbahçe’nin mutlak galip geleceği” hissinin kaynağı bu psikolojik faktörler ve Galatasaray’ın ekstra kötü durumu olabilir elbette ama maç öncesi gözden kaçırılmaması gereken tek gerçek şuydu ki; ne Fenerbahçe göklerde ne de Galatasaray yerlerdeydi.
Benim de tahminim maçı Fenerbahçe’nin kazanacağı yönündeydi ama bunu saha içi nedenlerle açıklayordum kendi kafamda. Maçı izlemeye başladığımda ve maçın ilk saniyelerinde sağda Dia ile yapılan ortanın daha sonra solda oynayan Stoch’a açılmasıyla ve daha ilk dakikada Fenerbahçe’nin korner kazanmasıyla birlikte “beklediğim” gibi bir maç olacağını düşünmüştüm hatta. Baros da yoktu ve gol yemeyecekti Fenerbahçe derken Volkan çıkmakta geç kaldı ve Pino’nın ağlara giden topunu Gökhan çizgiden çıkardı. İşte o an maç yapıldığını fark ettim. Bir oyun oynanıyordu ve rakip Galatasaray’dı.
Galatasaray 4-6-0 ile sahadaydı. Fenerbahçe’nin stoperleri üzerinde hiçbir baskı kurmuyorlardı fakat geri kalan tüm oyuncular yakın markaj altındaydı. Ne Emre, ne de Mehmet topu aldıklarında ileriye doğru taşıyacak alan bulamıyordu. Bu Galatasaray’ın başarısıdır. Düne dair en iyi yaptıkları şey buydu bence. Peki Fenerbahçe ne yapıyordu? Topu Galatasaray’a teslim ediyordu bir yerden sonra. Ben bunun avantaja çevrilebileceğini düşünüyordum. Çünkü Mustafa Sarp, Sabri, Hakan Balta, Servet, Cana gibi oyuncular baskı altında top kaybedebilirlerdi ve Fenerbahçe hızlı adamlarıyla(Emre,Stoch,Dia,Niang), hızlı düşünen bir lider(Alex) sayesinde pozisyonlara girebilirdi. Peki baskı nerede? Yok. Futbolcular da rakibin Galatasaray olduğunu unutmuş,”nasılsa yeneriz” hissiyatına kapılmış gibilerdi.
İlk yarı Galatasaray’ın daha çok istediği,daha çok mücadele ettiği ve biraz da daha iyi oynadığı bir maç oynandı Kadıköy’de. Fenerbahçe, önemli bir maç oynadığının farkına ikinci yarı başlayınca varabildi ancak. Fakat bu uyanış ve coşku; taktiksel olarak hiçbir değişiklik içermediği için cılız posiyonlar, saman alevi gibi başlayan fakat sonu getirilemeyen ataklar şeklinde gösterdi kendini ve bir işe yaramadı. Daha fazla yapılması gereken bir durum olarak Alex’in geriye gelip, defansın arkasına uzun bir top attığı pozisyonda Niang için kalkan hatalı ofsayt bayrağı, Fenerbahçe’nin en net pozisyonu olabilirdi. Bir pozisyon da Niang ile harcandı zaten, gerisi yalan.
Galatasaray ikinci yarı pozisyona girmek istemedi zaten. Arkayı sağlama aldı. İleri çıktıklarında da Yobo’ya takıldılar. Bu arada Yobo gibi bir kaliteli stoper, yıllardır peşinden koştuğumuz Lugano’nun defolarını görmemizde bize yardımcı oluyor hemen ekleyeyim…
Açıkçası rezil bir maçtı. İki takım da iyi değildi. Galatasaray iyi kapandı sadece. Ama iyi oynadıklarını düşünmüyorum. Bu kadroyla, bu deplasmanda ancak bu kadar olur diyorlarsa eyvallah. Ama saha içinde anlayamadığım son şeyi de yazmadan geçmeyeyim. Dozaj olarak normalden öte bir sertlikle karşılaşıyor Fenerbahçe oyuncuları. Puan kaybını buna bağladığım falan yok. Zaten eleştireceğim kişiler hakemler değil. Evet, bana göre Neill ve Cana dünkü maçı tamamlamamalılardı. Sabri’nin yaptığı harekete, Dia yere düşmedi diye penaltı vermemek de “kurallar çerçevesinde” anlamsızdı falan fıstık… Ama benim derdim maçın öncesinde yaratılan psikolojinin Fenerbahçeli futbolcular ve taraftarlar üzerindeki saçma sapan etkisiydi. Cana basıyorsa, Emre de basmalı. Neill vuruyorsa, Lugano da vurmalı. Sabri sırtına çıkıyorsa rakibin, Caner de çıkmalı. Hakan Balta sarı kart görmüyorsa, hakem elini cebine götürüp; sonra vazgeçiyorsa üstelik taraftar o stadı inletmeli, takım hakkını koruyabilmeli. Bu maçların havasını unutmak beni en çok üzen, kaybedilen 2 puan değil. Bunun olabileceğini söylüyordum zaten…
Maç sonuna gelelim. Bu saçma sapan maçtan sonra Dia’da yırtık, Niang’da ödem… Giden 2 puandan daha önemli bu durum. Lugano da cezalı. Fenerbahçe açısından bunlar olumsuz. Galatasaray’a geçelim. 1 puan elbette iyidir. Meşaleler, üçlü çektirmeler falan abartıdır. Ne rakip mağlup edilmiştir, ne şampiyonluk yolunda çok önemli bir puan kazanılmıştır ne de başka bir şey… Pino’dan memnun birçok Galatasaraylı. Her gördüğü yerden etkisiz şutlar çekti diye mi bu memnuniyet anlayamadım? İyi kapandı Galatasaray eyvallah ama Galatasaray ligde oynadığı kaç maç kapanacak ki? Galatasaray’ın karşıyı tüketmesi değil, kendinden üretmesi lazım. Galatasaray için pembe tablolar çizmek için çok erken diye düşünüyorum. Ama mutlak mağlubiyet bekledikleri maçta alınan bir beraberlik, Hagi-Tugay ikilisi için iyi bir başlangıç, futbolcular için de moral kaynağıdır orası kesin.
Fenerbahçe’nin iki kanadı Stoch ve Dia olacaksa Alex oynamamalı. Orta saha üçlenmeli. Bu iki oyuncu da savunması olmayan daha doğrusu takım savunma yaparken alan daraltmayan oyuncular. Orta sahanın yükünü çekecek başka bir adam lazım ve bu iki oyuncu da sadece skora etki etmeye odaklanmalılar. Eğer Alex’ten vazgeçilmiyorsa kanatlardan en az birine beke yardım edebilecek, orta sahadaki ikiliyi üçleyebilecek bir adam konulmalı. Hücuma çıkarken çizgilere bu kadar yakın olmayacak orta sahaya yardım edebilecek, pas akışkanlığını sağlayabilecek bir adam. Ayrıca sertlikten yakınmak yerine oyunu hızlı oynamak konusunda aşama kaydetmeyi denemeli Fenerbahçe.
Galatasaray’da gördük ki Elano daha çok forma şansı bulacak. Baros gelince Pino’nun esamesi okunmayacak. Arda-Misimovic-Elano üçlüsü Baros’un arkasında gayet idealdir diye düşünüyorum. Daha iyi günler bekleyebilir Galatasaray’ı. Çünkü önlerindeki fikstür ya herro ya merro diyebilecekleri bir fikstür. Antalya-Trabzon-Manisa-Kayseri-Beşiktaş maçları var Galatasaray’ın önünde. Ya burada bir sıçrama yapacaklar ve şampiyonluğun çok önemli bir adayı haline gelecekler. Ya da Hagi-Tugay ikilisi de işe yaramayacak ve Galatasaray son iki sezonda olduğu gibi yine erken havlu atacak diye düşünüyorum…
0 yorum:
Yorum Gönder