Başlığa bakınca aklınıza Frank Rijkaard ve muadili isimler geldi değil mi? Evet, normalde bu tabiri rotasyon uygulayan teknik direktörler için kullansak daha doğru olabilirdi ancak ben olaya "etken" yanından bakmak yerine "edilgen" taraftan bakalım istedim. Takımda rotasyon uygulayan teknik direktörler, özellikle şu dönem yeterince tartışılıyor. İsterseniz bir de senelerdir bir çeşir rotasyonun parçası olmuş teknik direktörler hakkında konuşalım. Yani "mobil teknik direktörler" hakkında...
Türk futbol piyasasına baktığımız zaman genç-yaşlı, tecrübeli-tecrübesiz, başarılı-başarısız, irili-ufaklı birçok teknik direktör görebiliyoruz. Bunların birçoğu aynı takımı 3'er kez falan çalıştırmış isimler. Sezon başında aldıkları takımla nadiren başarıya ulaşmış, genelde sezon ortasında teknik direktörü kovulan kulüplerin başına geçen ve ana hedefleri takımı kümede bırakmak olan futbol insanları. Peki neden tercih ediliyorlar? Bu sorunun cevaplarından birini aslında geçtiğimiz sezonun bitiminde net bir şekilde aldık. Şu anda Hugo Broos ile çalışan Trabzonspor, ligimizin gedikli rotasyon teknik direktörlerinden Samet Aybaba ile anlaşmıştı. Peki bunu Samet Aybaba futbolu çok iyi bildiği için mi, ya da çok iyi teknik direktör olduğu için mi yapmıştı Trabzonspor? Tabii ki hayır... Sebep tamamen bütçe meselesiydi ve muhtemelen aslen teknik direktör olarak düşündükleri Şenol Güneş'i Ocak ayında getirecekleri için o döneme kadar durumu idare etmeyi düşündüler. Eh Samet'e de ne kadar tazminat ödenecekti (hatta ödenecek miydi) değil mi? Laf arasında bugün değineceğimiz isimlerden birisini de aradan çıkarmış olduk. Samet Aybaba... Yıllarca Beşiktaş'ın başına geçme hayalleriyle yanmış tutuşmuş, sonunda yaşı da hafiften geçmeye başlayınca belli ki bu umudunu rafa kaldırmış bir isim. Geride ise üzerinden neredeyse 3'er kez geçtiği Anadolu takımları...
Aslında ben bu isimler arasında en çok Yılmaz Vural'a saygı duyuyorum. Yılmaz Hoca da senelerce bir büyük takımın başına geçme hayalleri kurmuş, bir dönem Trabzonspor'un başına geçerek de büyük takım havasını demo niyetine de olsa solumuştu. Yılmaz Vural'ın da en büyük özelliklerinden biri sezon başında takım teslim edildiğinde başarıyı yakalayamıyor oluşu aslında. Yani enteresandır, bu isimlere "al kardeşim kendi takımını kur" dediğiniz anda sezonu başka bir rotasyon teknik direktörüyle kapatmanız oldukça ihtimal dahilinde. Yine de severim Yılmaz Hoca'yı. Ondaki kazanma hırsı, agresiflik ve renk bu ligin tatlarından aslında. Umarım yine görürüz bir takımın başında. Neticede maçı yaşayan adam. Hatta öyle yaşıyor ki, geçtiğimiz sezonlardan birinde maç esnasında kendisini sıkmaktan 9 dişi birden kırılmıştı (gerçekten yaşandı bu olay). Bir de arada başarısızlıklarda kafasına silahı dayayıp ekranlara çıkarak yüreğimizi ağzına getirmese daha da iyi olacak.
"Şimdi bu Dünya Kupası'na katılan teknik direktörler dünyanın en iyi teknik direktörleri değil mi? Öyleler... Peki biz onların hatasını görüyorken, onlar kendi hatalarını göremiyorsa biz aslında onlardan daha iyi teknik direktörler olmuyor muyuz? Bence oluyoruz"
Kimdi bu lafın sahibi? Kocaelispor'la türk futbol piyasasına hızlı bir giriş yapıp aynı hızla dibi gören Güvenç Kurtar tabii ki. TRT ekranlarından Amerika 94 Dünya Kupası maçlarını yorumlarken kurmuştu bu cümleyi. O derece inanıyor kendisine. Zaman zaman kulüplerimiz de inanıyor ve takımı ona emanet etmekte bir beis görmüyorlar. Benim koşarak uzaklaşacağım bir teknik direktördür kendisi. Zaman zaman ortadan kaybolur. Derken sezon ortasında bir takımı teslim alıp ligde bırakınca tekrar güveni yerine gelir ve esip gürlemeye başlar.
Bu isimlerin bir ortak özelliği de çoğunun Lig TV'de maç yorumlamış olmasıdır. Sezon başında çalıştıracak kulüp bulamazlarsa Lig TV'ye transfer olup 3-5 maç yorumlarlar. Ardından da yeni kovulmuş bir arkadaşlarının yerine bir Anadolu kulübünün eşofmanını geçiriverirler sırtlarına. Lig TV onlar için bir vitrindir yani. Bence bir illüzyon.
Kimdi bu lafın sahibi? Kocaelispor'la türk futbol piyasasına hızlı bir giriş yapıp aynı hızla dibi gören Güvenç Kurtar tabii ki. TRT ekranlarından Amerika 94 Dünya Kupası maçlarını yorumlarken kurmuştu bu cümleyi. O derece inanıyor kendisine. Zaman zaman kulüplerimiz de inanıyor ve takımı ona emanet etmekte bir beis görmüyorlar. Benim koşarak uzaklaşacağım bir teknik direktördür kendisi. Zaman zaman ortadan kaybolur. Derken sezon ortasında bir takımı teslim alıp ligde bırakınca tekrar güveni yerine gelir ve esip gürlemeye başlar.
Bu isimlerin bir ortak özelliği de çoğunun Lig TV'de maç yorumlamış olmasıdır. Sezon başında çalıştıracak kulüp bulamazlarsa Lig TV'ye transfer olup 3-5 maç yorumlarlar. Ardından da yeni kovulmuş bir arkadaşlarının yerine bir Anadolu kulübünün eşofmanını geçiriverirler sırtlarına. Lig TV onlar için bir vitrindir yani. Bence bir illüzyon.
Bu sene, enteresan bir şekilde, bu isimlerin çoğu sezona işsiz başladı. Yıllardır kendilerine takım teslim eden Anadolu kulüpleri genelde yabancı hocayla başlamayı tercih etti lige. Ankaraspor - Röber, Gençlerbirliği - Doll, Trabzonspor - Broos ve Gaziantepspor - Couceiro birliktelikleri bu hocaların işlerini sekteye uğratmış gibi. Artık kulüpleri kendilerinden nasıl bıktırdılarsa, düşünün... Gerçi ben her şeye rağmen bazısının yine de iş bulabileceğini düşünüyorum. Bir Erdoğan Arıca, bir Sakıp Özberk, bir Ümit Kayıhan mutlaka iş bulacaktır yine bu sene. Kendileri için hedef olaraksa Denizlispor, Ankaragücü ve Kasımpaşa gibi kulüpleri öngörüyorum. Bakalım ne gibi bir sonuç çıkacak.
Aslında bir isme daha değinecektim. Celal Kıbrızlı da her ne kadar az önceki isimler kadar göz önünde takımları çalıştırmasa da sağlam bir rotasyon teknik direktörüdür. Ancak kendisi hiç beklemediğim şekilde akıllıca bir hareket yaparak Futbol Federasyonu bünyesinde çalışmaya başlamış. Ne güzel, kovulma derdi yok, tekrar kulüp bulma derdi yok. Maç izlerken yorum yapma mecburiyeti yok. Memur hayatı işte...
Netice olarak olaya şöyle bakmak lazım aslında. Ligde rotasyon teknik direktörü mutlaka olmalı. Ancak bir Tolga Doğantez, oynadığı takıma ne kadar faydalı olabilirse rotasyon teknik direktörleri de o kadar olabilir; bunu asla unutmamak gerek. Yine de atsan atamayacağın, satsan satamayacağın adamlar bunlar. Daha çokça kulübü batırıp çıkaracaklar ve biz de bunlara şahit olacağız.
Netice olarak olaya şöyle bakmak lazım aslında. Ligde rotasyon teknik direktörü mutlaka olmalı. Ancak bir Tolga Doğantez, oynadığı takıma ne kadar faydalı olabilirse rotasyon teknik direktörleri de o kadar olabilir; bunu asla unutmamak gerek. Yine de atsan atamayacağın, satsan satamayacağın adamlar bunlar. Daha çokça kulübü batırıp çıkaracaklar ve biz de bunlara şahit olacağız.
1 yorum:
Bu konuda hep yazmak istemiştim ama hazırını okumak daha kolay oldu eline sağlık.
Yorum Gönder