Türkiye'de insanların hemen hemen tamamının hemfikir olduğu nadir konulardan birisi de, bu ülkenin bir turizm cenneti olduğudur herhalde. Bu tarz fikir birliği içeren konular fazla değildir. Net bir şekilde doğruluğunu kabul edebiliriz o halde.
Bu turizm cenneti, emekliliğini yaşayan Avrupalılar için de hoş bir alternatiftir. Tıpkı Guus Hiddink'te olduğu gibi. Üstelik onun durumu daha da güzel. Hem emekliliğini yaşıyor, hem de kendisine çok ağır olmayan bir iş bulmuş, onunla vakit geçiriyor. Sürekli o işin başında durmasına da gerek yok. Zaten yılın büyük bir bölümü Hollanda'daki evinde ayaklarını uzatıp, hafta sonları dostlarına barbekü partisi vermekle meşgul. Türkiye'ye geldiğinde de bu güzel ve getirisi olan emeklilik meşgalesiyle vakit öldürüyor denebilir.
Tabii ki durumu biraz abarttım. Ancak genel hatlarıyla olayın bu paralelde gittiğine inanıyorum. Bunu bugün Almanya maçında bir kez daha gördük. Maçın teknik taktik detayına fazlaca girmeye gerek yok. Almanya ile Türkiye'yi terazinin iki kefesine
koyduğumuzda karşılaşacağımız manzara az çok belli olduğu için detaylara fazla inmemiz gerekmiyor. Ancak maç içinde terazinin kefesine bizim ağırlığımızı koymamızı kolaylaştıracak anlar da olmadı değil. Özellikle ilk yarıda oynadığımız oyun kötü değildi açık söylemek gerekirse. Dirençli bir milli takım vardı sahada. Az ama öz pozisyona giriliyordu. Sağ bekte Gökhan Gönül, ortada Sabri, sağ açıkta da Hamit en çok aksayan isimlerdi. Girdiğimiz en önemli iki pozisyonda son pas Selçuk İnan'dan gelmişti (Hamit'in karşı karşıya kaldığı pozisyon ve Burak'a verdiği topuk pası. Ve tek bir değişiklikle milli takım ikinci yarıya daha derli toplu başlayabilirdi. Hiddink'in yapacağı hareket, Sabri ya da Gökhan Gönül'ün yerine Kazım'ı almaktı. Kazım sağ açığa, Hamit de orta sahaya yerleşecekti böylece. Gökhan'ın çıkması halinde Sabri de sağ bek oynayacaktı. Ya da Kazım'ın yerine Umut Bulut alınacak, Burak ya da Arda (lütfederse) sağ açığa geçecek ve Umut da rakip savunmayı mücadele gücüyle yıpratacaktı.
Tüm bunları es geçti Hiddink. Belli ki o saha kenarında daha farklı bir şeyler görüyordu. Yardımcılarının bir şey gördüğünü iddia etmiyorum, zira iddialı bir çıkış olur. Sahada bizden farklı şeyler gören Hiddink, iki pozisyonun hazırlayıcısı Selçuk'u çıkarıp Gökhan Töre'yi oyuna almıştı. Gökhan Töre sağ açığa geçti. Hamit de Selçuk'un yerine. Geri kalan düzen aynı kaldı. Tabii ilerleyen bölümde iyi mücadele etmesine rağmen ne Hamit bir Selçuk olabildi, ne de Gökhan Töre bir Kazım... Gökhan Töre iyi bir oyuncu. Ben çok beğeniyorum. Ancak bugünkü maçın oyuncusu değildi. Orta saha karakterli bir oyuncu olduğu için rakip kaleyi yeterince tehdit edemedik. Oysa Kazım veya Umut oyuna girse forvet sık sık ikilenecek ve rakibin savunmadaki dengesi bozulacaktı. Hiddink, bunları düşünmedi ya da düşündü ve beğenmedi. Her neyse... Ancak onun yaptığı değişikliğin de işe yaradığını söylemek imkansız.
Almanya'nın ne kadar iyi takım olduğunu anlatmaya gerek yok. Kalesinden savunmasına, forvetinden kanatlarına her şey dört dörtlük... Adamların özelliklerini her yerde okuyorken bir de benim yazmam resmen tekrara düşmek olur. Ancak bir Mario Götze gerçeği var inkar edilmemesi gereken. Götze, geçen sezon Borussia Dortmund'da forma giymeye başlayan 1992 doğumlu bir oyuncu. Bir senede gösterdiği gelişime hayran olmamak mümkün değil. Harika bir fiziğe ulaşmış Götze. Geçen sezon çırpı gibi olan adam, şimdi omzunu rakibine koyar koymaz topu söküp alıyor. Bizdeki kaşarlanmışlar resmen aciz kaldı bu duruma karşı. Bir diğer bahsetmemiz gereken oyuncu ise Thomas Müller. Müller aslında çok da iyi başlamadıTürkiye'ye karşı. Ancak attığı gol usta işiydi. Henüz 22 yaşında bir oyuncu için kusursuz bir vuruş tekniği diyebiliriz. Bu oyuncunun 22 yaşında yaptığı bu vuruşu Türkiye'nin kaşarlanmışları kaç kere deneyerek becerebilir acaba?
Hiddink'e geri dönelim. Maçtan önce çok yanlış bir yol izledi Hollandalı teknik adam. Rakibi yücelttikçe yüceltti. Almanların bizden güçlü olduğundan bahsetti. Bu, belki onun daha önce çalıştığı ülkelerde bir motivasyon aracı olabilirdi. Ancak Türk futbolcusunu böyle motive edemezsiniz. Üzerine üstlük, oyuncu sizin de inanmadığınızı düşüneceği için demoralize olur ve maçın en kritik anında sizin desteğinize ihtiyacı varken kenara baktığında içinden "Ulan daha bu adam inanmıyor, ben ne yapabilirim ki" diye geçirir. Bu coğrafyanın topçusunu "yapamazsın" diye gaza getirmektense onun her şeyi başarabileceğini söyleyerek motive etmek, buralardaki tek çıkar yol aslında.
Toparlamak gerekirse, belki en azından puan alınabilirdi. Rakip zordu ancak fırsatlar ayağımıza kadar gelmişti. Teknik direktörümüzün yanlış tercihleri ve kafasının burada olmaması, bu mağlubiyeti getirdi. Aslında buna da gerek kalmazdı. Avusturya maçında korkak bir taktikle sahaya çıkmayıp kazanmaya oynasak bugün alacağımız sonuç çok da farklı olmazdı. Gruptan çıkmak için Almanya'nın insafına bakıyoruz şu an. Bekleyelim ki yensinler Belçika'yı. Sonra Hiddink'i eleştirme. Neden? Çünkü vasat Kore, Avustralya ve Rusya'yı coşturdu. Bizi ne yaptı peki?
1 yorum:
Ünal Aysal yaz aylarinda türk futbolu için “Bu ateş üfleyerek sönmez”. demisdi milli takim içinde bu geçerli ufleyerek, avunarak, umut ederek bu milli takim rayina oturmaz ellimizi ta$in altina sokmak gerekli
Yorum Gönder