Stresli süreci mutlu sonla bitirmeye bir adım daha yaklaştık. Play-off oynayacağız ancak artık hataların tekrar edilmemesi gerek. Çünkü play-off turunda peşimizi toplayacak bir Almanya olmayacak...
Bu maçın aslında eleştirisi olmaz. Stres katsayısı yüksek bir gece geçirdik. Almanya'ya güveniyorduk ancak bizim de yenilmememiz, hatta kazanmamız gerekiyordu. Bir şekilde gol atacağımızı belli etmiştik maçın başında. Sonradan durulduk ve ilk yarının belli anlarında saman alevi gibi parladık. Burak ve Kazım pek uyumlu gözükmedi. Buna Arda'nın durgunluğu da eklenince fazla etkili olamadık.
İkinci yarıya daha iyi başladık. Topu rakip ceza sahasının çevresinde tutmayı başarmamız, rakibi yorarken bizim de moral motivasyonumuzu yükseltti. Emre'den Burak'a, Kazım'dan Hamit'e, maçı isteyen bir takım vardı sahada. İkinci yarının başlarında Kazım'la gole de yaklaştık ancak Burak'la ilk yarıda yaşadıkları uyumsuzluk tekrar devreye girdi ve golü bulamadık. Oysa Burak hiç karışmasa, Kazım sol ayağıyla topun dibine girecek ve kalecinin üzerinden ağları görecekti. Burak'ta ilginç bir hırs var. Bu güzel bir şey. Ancak zaman zaman arkadaşlarının toplarına bu şekilde müdahale edebiliyor. Her golü ben atayım hissi zaman zaman takıma böyle zararlar verebiliyor. Yine de bunu maçın atmosferine ve Burak'ın iyi niyetli heyecanına vermekte fayda var. Nitekim goldeki müthiş koşusu da bu istekten kaynaklıydı ve bu kez de takıma kazandıran unsur olarak ortaya çıktı.
Oyunu iyiden iyiye Türkiye'ye getiren müdahale kenardan geldi. Guus Hiddink, gurbetçileri milli takıma kazandırmasının dışındaki belki de en olumlu hamlesini bugün Selçuk İnan'ı oyuna alarak yaptı. Selçuk oyuna girer girmez farkını ortaya koyup golün asistini yapıverdi. Almanya maçında Selçuk'un erken oyundan alınmasını eleştirmiştim. Çünkü o maçta da ilk yarıdaki en net iki pozisyonumuz (ki zaten üç pozisyona girdik adamakıllı) Selçuk'un attığı son paslarla gelmişti. Sonradan üretkenliğimizin nasıl kesildiğini hepimiz gördük. Bugün de Selçuk oyuna girdi ve daha önce de bazı posiyonlar bulmuş olmamıza rağmen ilk "net" pozisyonumuzun pasını verdi ve golü attırdı. Oyunun geri kalanını da gayet başarıyla domine etti.
Maç boyunca milli takımın en olumlu işleyen yönü savunmasıydı. Belki rakip çok kuvvetli değildi ancak yok sayılacak gibi de olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Başta Sabri olmak üzere, Gökhan Zan, Egemen ve Hakan Balta gerçekten derli toplu, eli yüzü düzgün bir maç çıkardılar. Rakip nadir geldi ancak o nadir anlarda da konsantrasyonlarından bir şey kaybetmeden gayet sağlam bir savunma anlayışı ortaya koydular. Bu dört ismin de zaman zaman günah keçisi olan ve genel olarak güvenilmeyen isimler olması da ironik bir durum.
Tabii savunmayı toptan başarılı diye saydık ancak Sabri'ye ayrı bir paragraf açmazsak çarpılabiliriz. Sabri bugün harikaydı desem abartmış olmam. Her ne kadar orta saha oyuncusu olarak yetişmiş olsa da Sabri'nin yeri sağ bek. Bu iki kere iki eşittir dört kadar kesin bir durum. Rakip zayıftı ancak en güçlüsü de olsa Sabri bugün yine aksamayacaktı. Hem savunması iyiydi, hem de hücuma verdiği destek verimliydi. Trivelasını da gözlerden kaçırmadık hani...
Sabri'nin dışında takımın bir diğer dikkat çekeni de Sinan Bolat oldu. Evet, belki rakip doğru düzgün atak geliştiremedi. Pozisyona giremedi ama kalecimiz dikkat çekti. Sinan, bir kaleci için en tehlikeli maçlardan birini oynadı aslında. Konsantrasyon sorunu yaşayabilirdi ancak yaşamadı. Her an oyunun içindeydi. Uzaktan gelen bir iki şutta da iyi yer tutuşu ve sağlam duruşuyla güven verdi. Topu oyuna sokuşları da kusursuzdu. Sinan bu sezon sonu iyi bir kulübe transfer olmalı. Türkiye'den talipleri çok olacaktır ama kendisini burada harcamamalı. Gitsin Fransa ya da Almanya'da oynasın. Tabii bu arada Belçika gruptan çıkamazken bugün sahada olan Sinan'ın da Belçika liginde oynaması anlamlı bir durum...
Hiddink, bugünkü sonuç ve Almanya'nın da katkılarıyla hedefe bir adım daha yaklaşmış oldu. Bugün onu eleştirmemek gerektiğini düşünüyorum. Eleştirecek çok şey vardı yine sahada ancak dediğim gibi, bu maç stresli bir maçtı ve önemli olan şey sonuçtu. Bu yüzden Hiddink'i eleştirme yanlısı değilim. Umarım ki play-off da kazasız belasız geçilir ve Avrupa Şampiyonası'ndan mahrum kalmayız.
Tek olumsuz eleştiriyi Arda'ya yapacağım. Arda'ya karşı herhangi bir ön yargım yok. Hatta ondan çok şey bekliyorum sahada. Ancak maalesef beni yanıltmıyor. Atletico Madrid'e transfer olduğu gün yazdığım yazıda Arda'nın milli takım performansının düşeceğinden bahsetmiştim. Nitekim öyle oldu. Konsantrasyonu yetersiz. İstek yok. Sorumluluk almaya çalışıyor zaman zaman ancak olmuyor. Bugün takımın bariz şekilde kötülerindendi. Bu durum son dönemde ortaya çıkan spekülasyonlardan da olabilir tabii. Bilemeyiz... Ancak Arda'nın iyi oynamadığı bir gerçek. Yetenekleri itibariyle bu takımın ona play-off maçlarında çok ihtiyacı var ve artık o da arkadaşlarının yanında olmalı.
Son olarak maçın hakeminden bahsetmeden olmaz. Rasmussen, kusursuz bir maç yönetti. Sertlik dozajını çok iyi ayarladı. Oyunu oynatmaya çalıştı. Kartlarına başvurmadan maç içindeki tek otorite olduğunu oyunculara kabul ettirmeyi bildi. Bize de lazım böyle hakemler...
0 yorum:
Yorum Gönder