Son üç haftadır, Ankaragücü formalı bir genç parıldıyor ligde. 20 yaşında ilk kez A takım kadrosunda yer alan, artık ilk on birde maçlara çıkan ve son üç maçta da rakip takımların ağlarını sarsmayı başaran bu genç futbolcunun adı Atilla Aybars Garhan...
Aslında bu yazıyı yazma sebebim, Atilla Aybars'ı anlatmak değil. Çünkü henüz anlatılacak bir şeyi yok.20 yaşında, iyi fizikli, kaleye sırtı dönük ve yüzü dönük oynayabilen, gol vuruşları iyi, gol sezgisi üst düzey, soğukkanlı ve duyduğu heyecanı size hissettiren bir çocuk Atilla Aybars. Haa, bir de 19 Yaş Altı Milli Takım forması giymiş ve Ankaragücü alt yapısının bir mahsulü. Onunla ilgili söylenebilecekler bundan ibaret. Fazlasına da gerek yok. Bu zamana kadar nice genç futbolcu, bir iki hafta iyi oynadılar diye bulutların üzerine çıkarılıp, balon gibi şişirildikten bir paçavra gibi sağa sola atılmadı mı? Daha olmadan, olmuş muamelesi gören bu gençlerden birisi olmasın Atilla Aybars. Ki zaten ülkemizde insanları kazanmak çok zorken, onları kaybetmek de bu denli kolay aslında.
Atilla Aybars Garhan özelinde anlatmak istediğim şey de aslında bu kazanımlarla ilgili. Ankaragücü'nün sezon başında yaşadıklarını çoğumuz az çok biliyoruz. Bir transfer yasakları vardı ve Gökçek ailesinin oyuncağı muamelesini gördükleri için koca kulüp bir mali darboğazın göbeğindeydi. Bu ekonomik krizin getirisi de transfer yasağı oldu ve eldeki oyuncular da alacaklarını tahsil edemedikleri için kulüpten bedelsiz ayrılma hakkı kazandılar. İnanılmaz bir kadro erozyonuna uğrayan ancak buna rağmen
elindeki kadro da fena olmayan Ankaragücü'nde en büyük eksik hücum hattındaydı. Sezon başında bu bölgeye devşirme oyuncularla yapılmaya çalışılan müdahale sonuç vermeyince A2 takımdan 20 yaşındaki Atilla Aybars Garhan kadroya dahil edildi ve yıldızını parlattı.
Şimdi sorulması gereken soru şu: Eğer her şey yolunda olsa ve kadroda çok değil, iki tane (hatta belki de bir tane) saf kan santrfor olsaydı 20 yaşına gelmiş Atilla Aybars bu şansı elde edebilecek miydi? Bugün Mario Götze 18-19 yaşındaki haliyle dünyanın devlerini peşinden koşturuyorsa kendisine güvenilmesinden ve doğru yönetilmesinden dolayı olmuştur. Ve aslında dünya standartlarına göre bakarsak, Atilla Aybars'ın A takımda yer bulması da oldukça gecikmiş bir hadisedir. Sorunun cevabını verelim. Eğer kadroda bir santrfor olsaydı Atilla Aybars bu sezon A2 maçlarına çıkacak ve belki de seneye 2. Lig (dikkat edin, Bank Asya 1. Lig bile değil) takımlarından birinde soluğu alacaktı. Yani sonuç şu: Ankaragücü, Atilla Aybars Garhan'ı zoraki kazandı. Mecbur kaldığı için kazandı. Ve belki Türk futbolu da aynı şekilde. Biz de bugün elimizde böyle bir golcü olduğunu bir tesadüf eseri öğrenmiş olduk. Umalım ki Atilla Aybars doğru yönetilsin ve gelişim çağı bitmemişken eksiklerini kapatıp ekstra özellikler edinsin.
Bu zoraki kazanım olayı Ankaragücü-Atilla Aybars ilişkisiyle sınırlı değil. Aynı takımdan bir Tonia Tisdell de aynı şekilde kazanılıyor. Hatta o kadar uzaklaşmayalım. Fenerbahçe'de bu sezonun en formda ismi olan Caner Erkin, eğer şike olayları patlamasa ve takımdan önemli oyuncular ayrılmasaydı veya Fenerbahçe sezon öncesinde öngördüğü transferleri gerçekleştirebilmiş olsaydı böyle bir çıkış yakalayıp milli takıma kadar yükselebilecek miydi?
Geçen sezona gidelim. Yıllardır yedek kulübesinde oturmaktan paslanmaya yüz tutmuş, ve hatta en son oynadığı dönemde yaptığı sakarlıklardan ötürü kimseye güven vermeyen Trabzonspor kalecisi Tolga Zengin, takımın genç ve çıkıştaki kalecisi Onur Kıvrak sakatlanmasaydı o kalede devleşip bugün Şampiyonlar Ligi'nde bile parladıktan sonra Real Madrid gibi bir kulüple anılabilecek miydi? Tolga'yı da bir tesadüf eseri kazanmadı mı Türk futbolu.
Sanırım en büyük sorunumuz bu. Tesadüflere kalmışız. Türk futbolundaki sistem öyle köhnemiş ve öyle başına buyruk bir halde bırakılmış ki, milli takımda bile direkt oynayabilecek yetenekleri ancak tesadüfen kazanabiliyoruz. Öte taraftan Almanya'ya baktığımızda, onların böyle oyuncuları bir sistem dahilinde ortaya çıkarıp kazandığını görüyoruz. Yukarıda Mario Götze örneğinde olduğu gibi, oyuncuyu tam zamanında piyasaya çıkarıp, bulutların üzerini göstermeden, kusursuz bir kariyer planlamasıyla Avrupa'daki futbol arenasına sürmeyi başarıyorlar. Geçen sezon zayıf denebilecek fiziğiyle tutunmaya çalışan Mario Götze'nin, bu sezon fizik olarak nasıl geliştiği ve fizik olarak gelişirken tekniğinden de nasıl bir şey kaybetmediğini Almanya ile oynadığımız milli maçta da acı bir şekilde deneyimledik. Henüz 20'sinde bile olmayan Götze, bizim dünya yıldızımız Arda Turan'ın ayağındaki topları omzu vurduğu gibi almadı mı? Götze'nin omuzları gelişirken Arda'nın göbeğinin ve gıdısının gelişmesinin getirisi değil miydi tüm bunlar?
Ve her şeyden de öte, bizde potansiyel olarak Götze'den daha yetenekli çocuklar yok mu? Elbette vardır. Önemli olan bu çocuklara zamanında şans vermek, kariyer planlarını doğru yapmak ve gelişimlerini sürekli izlemektir. Bunun için gerekiyorsa bu işi başarıyla yapanlardan profesyonel yardım alınmalı ve Türkiye'ye bir alt yapı sistemi kurulmalıdır.
Eğer bu sistem kurulmaz da mevcut düzende devam edersek (ki bu işi Abdullah Avcı da yapmazsa kimse yapmaz) 100 tane Atilla Aybars'tan belki bir tanesi tesadüfen kazanılır, geri kalan 99'u ise alt liglerde sürünmeye mahkum edilir.
2 yorum:
Hocam çok güzel bir yazı olmuş. Hocam Genç çocuklarımızda işin farkında değiller. Galatasaraydan örnek vermek gerekirse Bir emre çolak ,bir aydın yılmaz mesela herşey var çocuklarda. çıktın maça istediklerini yapamadın. olmadı.
- neden olmadı fiziğinmi yetersiz bunun için talep et en azından.
- yanlış kararlarmı verdin. kararlarını gözden geçir. o anda ne yapmalıydın.
- Sakinliğinimi koruyamadın. sakinliğimi korumalıyımın farkına var. bence şu 3 maddenin farkına varsa genç çocuklar belli standartın üzerinde futbolcu olurlar bence. hatta şu stresle baskıyla başetmeyi bir numaraya alsak sorunların belkide %90 ı çözülecek.
geriside çorap söküğü gibi gelir.
Futbol federasyonundan çok değil 2 şeyi yapsa ne olur.
- Sporcuların sağlığı ,beslenmesi ,sakatlıklarında federasyonca finanse edilen bir sağlık kompleksi. Sırf bu işle ilgilenecek gerektiğinde uzman kişiler buraya destek verecek. 2.lig ve altındaki liglerde genç çocuklar yaşadıkları talihsiz sakatlıklar yüzünden takımların imkansızlıkları nedeniyle futbol spor hayatları bitebiliyor. burası sayesinde sporcularımız çok kaliteli profesyonel yardım alabilecek.
- birde genç sporcuların eğitimi ,yetiştirilmesi için profesyonel bir merkez. Futbol eğitimi yanında ,bilinçlendirme çalışmaları yapacak profesyonel bir ekip. mentör gibi.
Bu ikisi için federasyondan belli bir miktar kaynak sağlansa ve işi ehil insanlara verseler bir süre sonra buradaki masraflar yapılan yatıırmların geridönüşüyle aamorti edilecektir.
Yorumlarınız için teşekkür ederim. Ben de aklım erdiğince sizin yazdıklarınıza bir yorum getirmeye çalışacağım.
Oyuncuların yapması gerekenlerle ilgili düşüncelerinizi makul buluyorum. Katılamadığım tek bir nokta var. Genç oyuncuların, sizin çizdiğiniz yol ölçüsünde öz eleştiri yapabilecek durumda olduklarından şüpheliyim. Daha doğrusu Türkiye'de ortalama eğitim alan (Ki futbolcular ortalama altı eğitim alıyor) kimse, o yaşlarda kendi hayatlarıyla ilgili derinlemesine analiz yapma ya da hatalarının bilançosunu çıkarma yetisine sahipmiş gibi gelmiyor bana.
Tabii bir de işin sosyo-kültürel boyutu var. Bu genç arkadaşlarımız o yaşta elde ettikleri imkanlar, şan şöhret gibi getirilerin de etkisiyle birden "ne oldum delisi" dediğimiz pozisyona geliyorlar. Ki genelde ekonomik anlamda sorun yaşayan ailelerden gelmeleri de, hayal edemeyecekleri paraları banka hesaplarında gördükten sonra şirazelerinin kaymasına sebep oluyor.
Bunun çözümü bence yine kulüplerde. Kulüpler, genç oyuncular için birer rehabilitasyon merkezi olmalı aynı zamanda. Profesyonel rehberler eşliğinde bu iş yürütülmeli. 20 yaşında tüm dünyanın ayakları altında olduğu/olacağı yanılgısına düşmüş bu çocukların, içine girdikleri bunalımları atlatmasını bu profesyoneller sağlamalı. Dolayısıyla, hatalarını ve neyi doğru yapıp neyi yanlış yaptıklarını da onlar tespit etmeli.
TFF konusundaki önerilerinize gelince, yazdıklarınıza tamamen katıldığımı söylemek istiyorum. İhtiyacımız olan şey, bir altyapı kazanım sistemi. Ve bu sistemin arkasında durmalıyız. Aslında Ersun Yanal'ı göreve getirip olumlu bir adım atmıştı Mahmut Özgener federasyonu. Ancak Mehmet Ali Aydınlar, göreve geldikten sonra bu oluşumu feshetti. Yanal'ın yerine Tolunay Kafkas'ı getirdi. Kafkas da genç oyuncular için bir şanstır. Ersun Yanal kadar birikimli olmasa da, en azından o yoldadır. Ve milli takım teknik direktörlüğüne genç oyuncular konusunda olumlu yaklaşımları olan Abdullah Avcı'nın getirilmesi de bir şans. Eğer Abdullah Avcı'ya yeterli sabır gösterilirse, bunun etkilerini orta vadede görebileceğimize inanıyorum.
Yorum Gönder