Futbol tutkusu çok hatırlamadığım çocukluk dönemlerimde sarmış olmalı beni… Hani insan emeklediği dönemleri pek hatırlamaz ya, işte bende Fenerbahçe’ye gönül verdiğim dönemleri pek hatırlamıyorum doğrusu. Gelişigüzel izliyordum tabii ama esas olarak futbolu sevdiğimde, Saraçoğlu çimlerinin üzerinde üç tuhaf rengin birbiriyle olan muhteşem uyumu vardı; yeşil çim, kırmızı krampon, siyahi futbolcu.
Evet, sebebi Jay Jay Okocha’ydı!.. Onun hayran olduğum hareketleri yüzünden benim gökkuşağı renklerim, o dönem bu tuhaf üç renk arasındaki bana göre muhteşem bir uyumdan oluşmaktaydı…
“Allah’ın Afrikalısına ne bu hayranlık?” diye sorardı büyüklerim, çocukça: “Ama onun çalımlarını başkası atamaz!” diye cevapladığımı dün gibi hatırlarım…
Endüstriyel futbolun bana attığı ilk kazık, onun yüksek bir maliyetle Fenerbahçe’den gidişiyle gerçekleşmişti…
Çok üzülmüştüm!..
Ama aradan çok zaman geçmemişti ki, kendi içimde çok önemli bir şeyi fark ettim; ona olan tüm sevgim artık Fenerbahçe hanesine yazılıydı…
Her taraftar gibi bugüne kadar bende destekledim takımımı. Bu yazıyı esas kaleme alış sebebim ise, bugün peşimi hala bırakmayan kötü hatıralar…
Denizli!.. Trabzon!..
Nasıl oldu; neye mahsuben, bugün hala bir anlam verebilmiş değilim… Ve aynı manzara yine karşımda.
Denizli ve Trabzon maçları işin serim ve düğümüydü. Fakat bu sefer çözüm tam anlamıyla bizden diyebilirim. “Niye mi?”
Çünkü haftalardır yanlış anketler yapıldı… Yurdun genelinde ‘kim şampiyon olur?’ anketi düzenleyeceklerine: “Hangi takımın taraftarı ruh sağlığı olarak daha güçlüdür?” anketi yapılmalıydı.
Çünkü Denizli ve Trabzon maçları bize hüsranı değil, kabusu değil; nasıl güçlü olunur onu öğretmiş. Bir Fenerbahçe taraftarı olarak bugün geldiğim noktada son hafta, ya yine şampiyon olamazsak…
“O zaman ben naparım!”
Ayağa kalkar Trabzonspor’u büyük büyük alkışlarım… Çünkü bir Fenerbahçelinin Avrupa kapısı bugün sahip olduğu olgunluk seviyesiyle açılmıştır…
İnsan, her yerde aynı insandır ve bir insan yaratılışında asalet olmadı mı dünyanın tacını giyse, yine çıplak kalır.
MONTAIGNE
Evet, sebebi Jay Jay Okocha’ydı!.. Onun hayran olduğum hareketleri yüzünden benim gökkuşağı renklerim, o dönem bu tuhaf üç renk arasındaki bana göre muhteşem bir uyumdan oluşmaktaydı…
“Allah’ın Afrikalısına ne bu hayranlık?” diye sorardı büyüklerim, çocukça: “Ama onun çalımlarını başkası atamaz!” diye cevapladığımı dün gibi hatırlarım…
Endüstriyel futbolun bana attığı ilk kazık, onun yüksek bir maliyetle Fenerbahçe’den gidişiyle gerçekleşmişti…
Çok üzülmüştüm!..
Ama aradan çok zaman geçmemişti ki, kendi içimde çok önemli bir şeyi fark ettim; ona olan tüm sevgim artık Fenerbahçe hanesine yazılıydı…
Her taraftar gibi bugüne kadar bende destekledim takımımı. Bu yazıyı esas kaleme alış sebebim ise, bugün peşimi hala bırakmayan kötü hatıralar…
Denizli!.. Trabzon!..
Nasıl oldu; neye mahsuben, bugün hala bir anlam verebilmiş değilim… Ve aynı manzara yine karşımda.
Denizli ve Trabzon maçları işin serim ve düğümüydü. Fakat bu sefer çözüm tam anlamıyla bizden diyebilirim. “Niye mi?”
Çünkü haftalardır yanlış anketler yapıldı… Yurdun genelinde ‘kim şampiyon olur?’ anketi düzenleyeceklerine: “Hangi takımın taraftarı ruh sağlığı olarak daha güçlüdür?” anketi yapılmalıydı.
Çünkü Denizli ve Trabzon maçları bize hüsranı değil, kabusu değil; nasıl güçlü olunur onu öğretmiş. Bir Fenerbahçe taraftarı olarak bugün geldiğim noktada son hafta, ya yine şampiyon olamazsak…
“O zaman ben naparım!”
Ayağa kalkar Trabzonspor’u büyük büyük alkışlarım… Çünkü bir Fenerbahçelinin Avrupa kapısı bugün sahip olduğu olgunluk seviyesiyle açılmıştır…
İnsan, her yerde aynı insandır ve bir insan yaratılışında asalet olmadı mı dünyanın tacını giyse, yine çıplak kalır.
MONTAIGNE
0 yorum:
Yorum Gönder