Uzun süre sonra, bir Fenerbahçe maçı esnasında, Galatasaray'ın galip geleceğine inanmıştım. Takımın oyunundan memnundum. Ancak ne olduysa yine maçı döndürmeyi başardı Kadıköylüler. Mücadeleleri üst düzeydi. Hak ettiler. Ancak konuşulması gerekenler var elbette... Bunlar arasında en önemlisi Hagi'nin oyun içi müdahaleleri olacak muhakkak. Galatasaray'ın, hiç oyuncu değiştirmese kazanabileceği maç, değişiklerle birlikte Fenerbahçe'nin eksenine giriverdi özet olarak.
Maçın başlangıcı tam da beklendiği gibiydi. Galatasaray golüne kadar iki taraf da kontrollü gidiyordu. Orta sahada alan daraltarak rakibe pas imkanı tanımamak üzerine kurulu bir anlayış hakimdi. Öncelikli hedef, karşı tarafı bozmaktı. Andre Santos'un işgüzarlığı, Colin Kazım'ın eski takımına kendisini ispat etme motivasyonuyla birleşince çok tehlikeli bir yerde topu kapan Galatasaraylılar, Fenerbahçe savunmasını hazırlıksız yakaladı ve gol geldi. Kazım'ın Fenerbahçe yedek kulübesine yaptığı hareketler tabii ki hoş değil. Ancak hakem ve takım arkadaşlarının da etkisiyle kafasını çabuk toparladı. Eğer hırsını dizginleyemese kırmızıyı da görürdü hani. Golün ardından ilk yarının sonuna kadar Fenerbahçe baskısı geldiyse de Galatasaray'ın kontrolündeydi oyun. Tek sorun, geriye fazlaca yaslanılmasıydı.
İlk yarıda Galatasaray genelde sağ kanattan geldi. Kazım ve Neill, hücum anlamında gerçekten etkiliydiler. Ancak soldan, neredeyse hiç atak olmadı desek yeridir. Bunun nedeni de Hagi'deki anlaşılmaz Stancu inadı. Stancu iyi bir futbolcu aslında. Ancak asla bir çizgi oyuncusu değil. Daha çok Necati Ateş'e benzer bir tarzı var. Hagi'nin bunu anlaması da zor değil aslında ama nedense ısrarla sol çizgide oynatıyor Stancu'yu. Eh, Stancu çizgi oyuncusu değil dedik, Hakan Balta da neredeyse hiç çıkmayınca Galatasaray tek kanada mahkum oldu bir anda. Fenerbahçe kendi sol kanadına da bir önlem alabilse bazı şeyler daha farklı olabilirdi.
İlk yarıya Fenerbahçe açısından bakarsak, orta sahada Cristian-Selçuk ikilisinin özellikle top kullanma konusunda ne derece sorunlu olduğunun altını çizmemiz gerekir. Hatta o kadar yetersizler ki, Özer Hurmacı ve Mehmet Topuz sık sık ortaya gelip top çıkarmak zorunda kaldı. Aslında Aykut Kocaman da bu maça başlarken bir hata yaptıysa, Cristian'ı oynatarak yaptı. Selçuk'un yanında Mehmet Topuz'u oynatıp Emre Belözoğlu'nun eksikliğini minimum derecede hissettirebilirdi. Nitekim Topuz ikinci yarıda göbekte gayet de etkili oldu.
İkinci yarıya başlarken Semih'in oyuna girmesiyle Fenerbahçe çift forvete döndü. Alex'in olduğu takımda çift forvet oynamanın sıkıntılarını hissederler diyordum ancak Hagi bu duruma uyanamadı diyebiliriz. Rakibin baskısını kolayca yedi Galatasaray. Yine çok fazla gömüldü ve skoru korumak adına ürkek bir anlayışa teslim oldu. Bu anlarda Baros'un gayet nizami olan golü verilse tabii ki sonuç daha farklı olacaktı ancak oyun anlamında istediğini ortaya koyan taraf Fenerbahçe'ydi bariz bir şekilde.
İkinci yarıda oyunun çevrildiği dakikalarda maçı izleyenlerin dikkatini çeken durum, Hagi'nin her zamanki gibi oyunu okuyamaması ve yaptığı hatalı oyuncu değişiklikleriydi. Arda'nın oyuna girmesi neden bu kadar önemlidir, anlayamıyorum mesela. Adam bariz bir şekilde "hazır değilim" diye bas bas bağırıyor. Göbekle kalça almış gitmiş. Beş metre koşsa dili dışarı çıkıyor. Neden bu ısrar? Ve kenarda geçen haftanın yıldızı Pino var... Kewell da aynı şekilde. Sakatlık vs derken iyiden iyiye kötü bir duruma gelmiş. Fizik olarak sıkıntılı bir hali var. Moral yerlerde belli ki... Neden Pino kenarda? Ve Fenerbahçe'nin ikinci yarıdaki baskı anlarında yakalanabilecek kontra pozisyonları düşünün. Pino gibi bir oyuncu sahada olsaydı en azından baskı bu dereceye varmazdı. Gökhan Gönül böyle rahat çıkamazdı belki. Çünkü arkada bırakacağı boşluğun başına iş açacağını bilirdi. Oysa Arda topu Gökhan Gönül'ün on metre önünde alıp depara kalktığı an, Gökhan iki saniyede yetişip topu alabiliyordu rahatlıkla.
Skor 1-1 iken Ayhan'ın oyuna alınması da ayrı bir konu. Sanki takım öndeymiş de skoru koruma derdine düşmüşüz gibi Ayhan alınıyor oyuna. Ve tabii buyrun Fenerbahçe'nin baskısına bir katkı daha...
Sezon başından bu yana sayısını hatırlayamadığım kadar değindiğim bir başka noktaya geçelim. Bu Hakan Balta'nın Galatasaray'da işi yok. Insua'nın ısrarla oynatılmamasını, hatta bu maçta kadroya bile girememesini anlamak mümkün değil. Gollerde Balta'nın soyismine uygun eylemlerini yine gördük. Sağ olsun, her maça damgasını vurma derdinde sanki kendisi. Peki ya Insua'nın günahı? Kiralık olması mı? Komik...
Maçta Galatasaray adına iyiler Servet, Cana, Culio, Yekta, Kazım ve tabii ki Baros'tu. Baros, uzun bir aradan sonra ilk sezonundaki halini hatırlattı. Yobo ve Lugano çok zorlandı Baros karşısında. Keşke sakatlık sorunu tamamen bitse de kendisinden faydalanabilse Galatasaray. Ancak sanki sezon sonunda o da gidici gibi.
Fenerbahçe'nin iyileri ise Mehmet Topuz, Semih, Gökhan Gönül ve tabii ki Alex'ti. Tabii ki belki bir iki isim daha sayılabilir ancak bu oyuncular en çok ön planda olanlardı.
Fenerbahçe'yi ve Aykut Kocaman'ı bu galibiyetten dolayı kutlamak gerekir. Her ne kadar Galatasaray da iyi oynasa bile Aykut Kocaman'ın ikinci yarı başlangıcında yaptığı değişiklikler ve aldığı risk, büyük takım olmanın gereklerindendir. Önemli olan bu riski taşıyabilmektir ve Fenerbahçe bugün bu riski taşımıştır. Fenerbahçe sezon sonunda şampiyon olacaksa da takımın bu dirayetinden ötürü olacaktır.
Son olarak, sahaya o şişeleri atanlar acaba bunu hangi akla hizmet yapıyorlar? O şişeler oraya nasıl girer? Kim göz yummuştur? Bir sürü soru var kafamda ama sanırım Türkiye'de bazı sorularda ısrar etmemek lazım. Zira yararsız...
Edit: Bir de Galatasaray yönetiminin desibel rekoru gibi gereksiz işleri var. Lan neyse... Demeyeceğim bir şey...
0 yorum:
Yorum Gönder