
Öncelikle şunu söylemeliyim. Yazacaklarım şahsımı bağlar. Bolg'un tutumu ya da takınılan tavır olarak algılanmasın.
İlk maçtan sonra da söylemiştik ki, bir şeyler ifade edeceksek olanlarla alakalı, işin içine siyaset sokmak zorundayız bu tip durumlarda. Çekinecek bir tarafımız da yok. Okuyoruz, izliyoruz, biliyoruz, yaşıyoruz. Yeri geliyor dayak yiyoruz, yeri geliyor sokakları işgal ediyoruz. Yeri geliyor dersleri boykot ediyoruz, yeri geliyor okulumuza bile giremiyoruz. Hiçbr şeyin uzağında değiliz kısacası.
Öncelikle maçta yaşanan olaylarla ilgili kısa bir şeyler yazayım, daha sonra asıl kafamı bulandıran şeyleri yazacağım. Muhtemelen de tepki çekeceğim. Bu tip durumlarda yükselen "milliyetçilik" duygularına sahip olmadığımdan ötürü olacaktır bu da. Aklı selim eleştirileri, saygıyla karşılayıp, üzerine konuşmaktan çekinmeyeceğimi de şimdiden bildiririm.
Maçta, sahaya yabancı maddelerin atılmasını elbette tasvip etmiyorum. Nihayetinde oynanan bir "oyun". Taraftar olarak elde ettiğin, manevi bir hazzın dışında hiçbir şey. 3 gün sonrasına bile kalmayan bir haz hatta. Yani bu kadar sinir, stres sahibi olunabilecek bir durumu yok futbolun. Hepimiz kendimizi kaptırıyoruz evet ama insanlık dışı tepkiler vermemizi gerektirecek bir hadise olamaz bir "oyun".
Maçın başlatılması, muhtemelen "üst"lerin isteğidir. Maçtan önce "ne yap, et bu maçı oynat" talimatını almış bir hakemden söz ediyoruz çok büyük ihtimalle. O da bütün iyi niyetiyle denedi ama sahaya atılan taşlar, artık yaralıyıcı düzeyde olunca çaresiz kaldı.

Sadece şunu düşündüm o anlarda. Hiçbir zaman tamamen dolmamış Diyarbakırspor tribünleri, 3 gün önce bütün biletleri tüketmiş. Yani olağanüstü bir durum var. Ve ilk maç ortada. Tribünlerin önüne ağ gerilmesi kaç günlük iş olabilir ki?
Maçın tatil edilmesi çok normal. Diyarbakırspor taraftarının yaptığı çok büyük yanlış. Sanıyorum bu konuda aksi bir şey düşünen de çıkmayacaktır kanaatindeyim. Futbolla alakası olmayan bir kitle başarmak istediğini yine başarmış ve bundan Diyarbakır halkı, Diyarbakırspor, Bursaspor, biz futbolseverler ve ülke büyük zararlar görmüştür.
İlk tepkilere baktım. İstiklal Marşının ıslıklanılması yine en çok tepki çeken mevzu. "Benim ülkemde" diye başlayan cümleler var. Bu ülke hepimizin arkadaşlar. Bu cümleler "ıslıklıyorlar" diye bitiyor. Kim? Onlar. Eğer bizim için Diyabarkır insanı "onlar"sa, ıslıklarlar. Şaşırtan nedir?
Ayrıca bu ıslıklamanın direkt olarak ulusal marşa yönelik olduğunu da düşünmüyorum. Bence bir pankart açma hadisesi ve ona karşı gösterilen tepkinin ortaya çıkardığı sonuçtu. Diyelim ki böyle değil. Diyelim ki stadın yarısı ulusal marşı ıslıkladı. Yaşanan bir vaka'yı, vuku bulduğu yerden, vakanın aktörlerinden bağımsız olarak ele almak, bilimsel ve tarihsel açıdan yanlış sonuçlar doğurur. Yani "marşı ıslıkladılar, vatan hainleri" demek, siyaset yapmak olmaz. 7 yaşındaki beyinin gidebileceği son noktaya gitmektir bu.

Şimdi yazacaklarım ne kadar anlaşılır bilmiyorum. Yine de deneyeceğim. Birileri için kutsal olan bir değeri, birilerinin ıslıklaması elbette tasvip edilecek bir şey değil. Yani marşın ıslıklanması benim de tasvip etmediğim bir şey. Ama anlayabildiğim bir şey olduğunu söylemem lazım.
Maçlardan önce İstiklal Marşı'nın söylenmesi, 80 faşist darbesine dayanır. Basketbol, voleybol maçlarında bu türden bir uygulama yok iken, kitleleri peşinden sürüklediği için futbol maçlarında bu uygulanmıştır. Her sabah "Andımız" okumak nasıl saçma bir zihniyetin tezahürü ise, "İstiklal Marşı" hadisesi de aynı saçmalıktadır.
Yanlış anlaşılmasın. İstiklal Marşı'nın niteliği ile ilgili bir söylem değildir bu. Ama ota boka kendi ulusal marşını okutan başka bir ülke de yok şu dünyada. 7 yaşında "Varlığım, Türk varlığına armağan olsun" demek zorunda bırakılıyorsak ve anlamadan bunu tüm coşkumuzla ifade ediyorsak burada bir abukluk vardır. Profosyonel liglerde her hafta onlarca maç oynanıyor ve hepsinden önce "İstiklal Marşı" söyleniyor. Şimdi, bunun, her maçtan önce söylenmemesi gerektiğini savunmak mıdır; yoksa aynı tondan, ezberden, anlamadan ve belki de dinlemeden her hafta tekrarlamak mıdır marşın niteliğini korumak?
Gelelim yer olgusuna. Diyarbakır... Kürt kökenli insanların yoğun olarak yaşadığı yer. Yine 80 faşist darbesine dayanır, oradaki insanların "milliyetçi" sembollere karşı oluşturduğu tepki. Biz biliyoruz, dinledik, izledik... Türkçe konuşamadığı için dayak yiyenleri, işkence görenleri. Biz bildik zorla Türk bayrağı önünde fotoğrafları alınanları. Haydi beynim yıkandı benim ve bunları bu yüzden söyledim. Ben biliyorum, yaşadım 1 Mayıs 2008'de Kürt arkadaşlarıma İstiklal Marşı'nı söyletmeye çalıştıklarını, söylemeyince polis otobüsüne kapatılıp, üzerlerine biber gazı sıktıklarını.

80 darbesinin, faşist etkileri, günümüzde hala devam ederken hem de İstanbul, İzmir, Ankara diye ayırmazken; ben bayraklarla, marşlarla, Kürt kökenli insanlara yapılanları bilirken onları anlayamadığımı söyleyemem. Söylemem kolaycılık olur ama bu işin içinden çıkmak konusunda bir adım bile ileri taşımaz.
"Ama onlar da..." diye başlayan cümleleri de duyar gibiyim. PKK savunuculuğu yapmıyorum burada. Ama ezilen bir halkın olduğunu görmezden gelmek; akla, tarihe, sosyolojiye ihanettir. Taş atmaları, molotof atmaları, yakıp-yıkmaları elbette tasvip ettiğim ve savunduğum şeyler değiller. Sen bunu yaparsan, adam da bunu yapar demiyorum elbette. Ama anlayabiliyorum. Ayrıca ilk kimin bir şey yaptığı konusuna gelince, çoğunluğun haksız konuma düşeceğinden de eminim.
Son olarak, oraları, onları cehaletle suçlamak, oraların ve onların bilerek, planlı bir şekilde cahil bırakıldıkları gerçeğini değiştirmiyor maalesef.
Umarım biraz olsun anlaşılabilmiştir. Tekrar diyorum. Küfürler, hakaretler içermediği sürece, bu konular üzerine kafa yormak ve paylaşımlarda bulunmak fena olmayacaktır...