
Stephen Ireland'ın, Elano ile ilgili yaptığı açıklamalar, akıllarda soru işaretleri bırakacak cinsten. Güney Amerikalılar şöyle olur, Brezilyalılar böyle olur gibi klişeleri çok fazla duyarız bu semalarda. Sadece bu semalara özgü bir şey olmadığını da anladık Ireland'ın açıklamalarıyla. Ireland, bir roportajında şunları demiş:
"Middlesbrough'a 8-1 kaybettiğimiz maç teknik direktör Eriksson'un son maçıydı. Soyunma odasında göz yaşlarımı zor tutuyordum ancak diğer arkadaşlar duş alıp şakalaşıyorlardı ve hiç üzgün değillerdi. Bu benim için utanç vericiydi ve böyle şeyleri soyunma odasında görmek istemiyordum.
Mark Hughes'un Manchester City'nin başına gelmesinin ardından yeni düzene ayak uyduramayanlar oldu. 28-29 yaşındaki bazı oyuncular değişemedi. Nasıl bu yaşta olup da profesyonelliğin şartları hakkında yeterli bilginiz olmaz?
Tüm bu konuştuklarım Elano ve onun gibi futbolcular hakkında... Tüm kredileri alırlar ancak bu krediyi kazanmak için yeteri kadarını yapmazlar. Elano 2008-2009 sezonunun başında 7 ya da 8 maç oynadı ve birden herkes uzun süredir böyle bir futbolcu görmediğini söylemeye başladı. Bütün övgüleri alırlar ve ben ne kadar çok çalışırsam çalışayım, yüzde 110'umu da versem bu kadar kabul göremeyeceğim hissine kapılırım.
Elano ile aram kötü değil ancak onun gibi futbolcuları (Leandro, Jo, Geovanni) takımdan göndermek Robinho'nun kabuğundan çıkması için gerçek bir teşvik unsuru oldu. Genelde Brezilya'lılar kendi gruplarından çıkmazlar ve onları fazla göremezsiniz. Ancak şimdi Robinho farklı ve artık kulübünü derinden düşünüyor."

Türkiye'de özellikle Fenerbahçe için yapılan eleştirilere çok benzer açıklamalar bunlar. Özellikle Alex'in takıma katılmasından ve takım içinde önemli bir yerde konumlanmasından sonra bir "Brezilya Kolonisi" terimi çıktı meydana. Van Hooijdonk'u takımdan gönderen de buydu, Aragones'i de... Zico iyi bir hoca olmamasına rağmen Brezilyalılar onun için oynuyorlardı ve Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final gelmişti. Her geçen gün Brezilyalı sayısı daha da arttı. Alex'in tavsiyesi ile Güney Amerika'dan transferler yapıldı. Luciano, Nobre, Fabiano, Edu, Lugano, Deivid, Wederson, Maldonado, Bilica, Cristian, A. Santos...
Roberto Carlos'u bunun içine katamıyorum. Belki de katmalıyım. Çünkü çok menem bu Brezilyalılar. Gaziantepspor da bu tehlikede. Beto, 2 tane Julio Cesar, Jorginho, Ivan De Souza derken bir sürü Brezilyalıları oldu. Tabata'yı Beşiktaş'a gönderdiler ama tehlike geçmiş değil. Çünkü teknik direktörleri aynı dili konuşan bir Portekizli.
Elano takımda kalır ve takıma yeni Brezilyalılar katılırsa Galatasray'ın akibeti ne olur bilinmez? Lincoln'den ve zamanında Felipe'den çekmişlerdi epey. Ricardinho, Kleberson ve Ailton'dan istediği verimi alamayan Beşiktaş'ın Tabata'yı alması ve takımda da Bobo ile Nobre'nin yer alması, oraları daha sakıncalı hale sokmakta...
Real Madrid Ronaldo, Carlos ve Robinho'nun yaptıkları ilginç gol sevinçleri yüzünden lanetlenmemiş miydi zaten?

En tehlikede gözüken Fenerbahçe'nin, Brezilyalılardan en fazla yararlanan kulüp olduğunu belirtelim. Alex'in de katkısı ve kaptanlığı götürdüklerinden kat be kat üstündür kanımca.
Uğur Boral'ın yakın çevresine söylediği iddia edilen "Ugurinho olsaydım oynardım" cümlesi, bu ülkedeki bir gerçekliği anlamamız açısından mühim. Var bu işte bir dalga. Ben de bir şey söyleyeyim. Arda, Brezilya'lı olsaydı, Mleda Boleslav maçlarından sonra Arsenal ya da Manchester United'a gitmişti bile...
Ayrıca Brezilya diyip geçemeyiz. İş ahlakı açısından bir yanda Kaka', bir yanda Adriano; bir yanda Alex, bir yanda Lincoln.
Şahsi fikrim, Brezilyalılar bir tehlike arz etmediği yönünde. Hatta Alex'e can kurban. Lakin, oralardan gelen(Avrupa'nın çeşitli yerlerine) birçok oyuncunun da adaptasyon sorunları yaşadığı ve sıkıntı çektikleri de açık. Onları mutlu edebilmek adına, takımın yarısını Brezilyalı yapmak ise tercihtir. Shakthar geçen sene Uefa Kupası'nı öyle bir kadroyla kazanmıştı, unutmayalım...