Başlığa bakınca karamsar bir yazı göreceğinizi tahmin edebilirsiniz. Ancak tam tersi, dün her ne kadar 90 dakikayı çok iyi şartlar altında izleyemesem de, şahit olabildiğim bölümünü yorumlayacak olursam, Galatasaray'ın birçok şeyi çok güzel bir şekilde ve kolaylıkla uygulamayı başardığını söyleyebilirim.
Rijkaard'ın sezon başından bu yana oturtmaya çalıştığı bir şey var. O da oyuna dair hemen hemen her şeyin, tüm takım tarafından paylaşılması... Sezon başından bu yana zaten hücuma dönük oyuncularla, onların yeterince savunmaya yardım etmemesi konusundaki diyaloglarına zaman zaman şahit olduk. Galatasaray, son iki maçtır takım halinde savunma yapmaya bir nebze daha yaklaştığını gösteriyor. Tabii ki bundan rakiplerinin kendisini zorlayabilecek güçte olmamasının da payı var ancak bazı şeyleri uygulama alışkanlığı kazanmada bu şekilde bir güç dengesinin mutlaka faydası olacaktır. Son iki maçtır orta saha oyuncularındaki değişimi herkes fark etmiştir. Üç tane ısıran adamla oynuyor Galatasaray. Bu konuda alternatifleri iyi zaten. Aslında sezon başından bu yana bu üç orta saha oyuncusunun rakibi ısırması isteniyordu teknik ekip tarafından ancak Arda ile Elano bu yönden bir türlü istenen seviyeye gelemediler. Son iki maçtır onların yerine Barış görev alıyor ve inanılmaz başarılı. Aslında Barış'ı birçoğumuz defansif orta saha olarak bilir ancak yanıldığımız bir nokta var. Kalli döneminde de Skibbe döneminde de yeterince gösterdi aslında kendisini. Barış çok enerjik olduğu için savunma yapma konusunda da çekingen davranmayan, yani savunma yönünü de ihmal etmeyip gereğini yapan tam bir orta saha oyuncusu. Ne kadar savunma yapabiliyorsa, o kadar da hücum potansiyeline sahip. Bileklerine hakimdir. İleriye doğru oynamayı sever. Gol pozisyonlarına girmekte ve bu pozisyonlara giren arkadaşlarını görmekte zorlanmaz. Tek eksiği son hareketlerdedir, ki kapatılabilir eksiklerdir bunlar. Bir de tabii daha soğukkanlı olması lazım.
Neyse, Barış'ı ona özel ayrı bir postta daha ayrıntılı bir şekilde inceleriz. Dün Mustafa, Mehmet Topal ve Barış'tan oluşan dirençli üçlü, orta sahayı kelimenin tam anlamıyla tutmayı başardı. Zaten dikkat ederseniz, üçü de sezon ortalamalarının çok daha üstünde bir performans sergiledi. Savunma yaptıkları kadar, hücumu da ihmal etmediler. Bunun da nedeni, bu oyunculardan birinin ileride kaldığı zaman arkasında iki tane savunma yapmaktan çekinmeyen arkadaşı olduğunu bilmesinin rahatlığıydı belki de. Tüm bunlara bir de Arda-Nonda-Kewell üçlüsünün dinamik oyun anlayışı eklenince, alternatif üretmekte zorlanmayan bir Galatasaray hücum hattı gördük sahada. İlerideki üçlü, sık sık alan değiştirerek rakip defansın kendilerine dair tüm ezberini bozdu. Yeri geldi Kewell ortaya sokuldu, yeri geldi Barış, Nonda'nın da önünde gol aradı, Yeri geldi Arda merkez hücumcu olarak en uçta ortalığı karıştırdı. Zaman zaman Sabri çok etkili bindirmeler yaptı ve bu hareketler yüzünden kritik noktalarda Dinamo defans oyuncuları hep bir adam eksik kaldı diyebiliriz.
Rijkaard'ın sezon başından bu yana oturtmaya çalıştığı bir şey var. O da oyuna dair hemen hemen her şeyin, tüm takım tarafından paylaşılması... Sezon başından bu yana zaten hücuma dönük oyuncularla, onların yeterince savunmaya yardım etmemesi konusundaki diyaloglarına zaman zaman şahit olduk. Galatasaray, son iki maçtır takım halinde savunma yapmaya bir nebze daha yaklaştığını gösteriyor. Tabii ki bundan rakiplerinin kendisini zorlayabilecek güçte olmamasının da payı var ancak bazı şeyleri uygulama alışkanlığı kazanmada bu şekilde bir güç dengesinin mutlaka faydası olacaktır. Son iki maçtır orta saha oyuncularındaki değişimi herkes fark etmiştir. Üç tane ısıran adamla oynuyor Galatasaray. Bu konuda alternatifleri iyi zaten. Aslında sezon başından bu yana bu üç orta saha oyuncusunun rakibi ısırması isteniyordu teknik ekip tarafından ancak Arda ile Elano bu yönden bir türlü istenen seviyeye gelemediler. Son iki maçtır onların yerine Barış görev alıyor ve inanılmaz başarılı. Aslında Barış'ı birçoğumuz defansif orta saha olarak bilir ancak yanıldığımız bir nokta var. Kalli döneminde de Skibbe döneminde de yeterince gösterdi aslında kendisini. Barış çok enerjik olduğu için savunma yapma konusunda da çekingen davranmayan, yani savunma yönünü de ihmal etmeyip gereğini yapan tam bir orta saha oyuncusu. Ne kadar savunma yapabiliyorsa, o kadar da hücum potansiyeline sahip. Bileklerine hakimdir. İleriye doğru oynamayı sever. Gol pozisyonlarına girmekte ve bu pozisyonlara giren arkadaşlarını görmekte zorlanmaz. Tek eksiği son hareketlerdedir, ki kapatılabilir eksiklerdir bunlar. Bir de tabii daha soğukkanlı olması lazım.
Neyse, Barış'ı ona özel ayrı bir postta daha ayrıntılı bir şekilde inceleriz. Dün Mustafa, Mehmet Topal ve Barış'tan oluşan dirençli üçlü, orta sahayı kelimenin tam anlamıyla tutmayı başardı. Zaten dikkat ederseniz, üçü de sezon ortalamalarının çok daha üstünde bir performans sergiledi. Savunma yaptıkları kadar, hücumu da ihmal etmediler. Bunun da nedeni, bu oyunculardan birinin ileride kaldığı zaman arkasında iki tane savunma yapmaktan çekinmeyen arkadaşı olduğunu bilmesinin rahatlığıydı belki de. Tüm bunlara bir de Arda-Nonda-Kewell üçlüsünün dinamik oyun anlayışı eklenince, alternatif üretmekte zorlanmayan bir Galatasaray hücum hattı gördük sahada. İlerideki üçlü, sık sık alan değiştirerek rakip defansın kendilerine dair tüm ezberini bozdu. Yeri geldi Kewell ortaya sokuldu, yeri geldi Barış, Nonda'nın da önünde gol aradı, Yeri geldi Arda merkez hücumcu olarak en uçta ortalığı karıştırdı. Zaman zaman Sabri çok etkili bindirmeler yaptı ve bu hareketler yüzünden kritik noktalarda Dinamo defans oyuncuları hep bir adam eksik kaldı diyebiliriz.
Savunma için söylenecek çok söz yok. Hiç zorlanacak bir pozisyon görmediler desek yeridir. 1-2 şut var tabii Galatasaray kalesine gönderilen. Bir hata varsa teknik ekip çözecektir ancak Gökhan ve Servet dün ne derece uyum içindeydi, pek bir fikir vermediler açıkçası.
Bu arada Mehmet Topal'ın golüne de ayrı bir paragraf açmak lazım. Geldiği günden bu yana deniyor Mehmet. Sağ ayak demiyor, sol ayak demiyor, müsait pozisyonu bulunca kaleyi yokluyor. Sert ve düzgün de vuruyor ancak isabet kaydedemiyordu genel olarak. Yanlış hatırlamıyorsam bir tane golü vardı ceza sahasının dışından. O da açıkçası çok tatmin etmemişti beni. Golü bulamadığı şutları arasında çok daha güzelleri vardı çünkü. Dün nihayet kovaladığını yakaladı. Harika bir gol attı. O sırada tribünde bulunan Hagi'den görmeye alışkınız biz bu golleri. Dün sahada Mehmet'ten gördük. Hagi de muhtemelen keyif almıştır. İşte böyle özgüvenli olması lazım futbolcularımızın. Her türlü yetenek var. Yeter ki olayı kafada çözsünler...
Kewell için bir cümle kurmazsam olmaz: "Ne güzel futbolcumuzsun sen Harry Kewell..."
Bu arada Mehmet Topal'ın golüne de ayrı bir paragraf açmak lazım. Geldiği günden bu yana deniyor Mehmet. Sağ ayak demiyor, sol ayak demiyor, müsait pozisyonu bulunca kaleyi yokluyor. Sert ve düzgün de vuruyor ancak isabet kaydedemiyordu genel olarak. Yanlış hatırlamıyorsam bir tane golü vardı ceza sahasının dışından. O da açıkçası çok tatmin etmemişti beni. Golü bulamadığı şutları arasında çok daha güzelleri vardı çünkü. Dün nihayet kovaladığını yakaladı. Harika bir gol attı. O sırada tribünde bulunan Hagi'den görmeye alışkınız biz bu golleri. Dün sahada Mehmet'ten gördük. Hagi de muhtemelen keyif almıştır. İşte böyle özgüvenli olması lazım futbolcularımızın. Her türlü yetenek var. Yeter ki olayı kafada çözsünler...
Kewell için bir cümle kurmazsam olmaz: "Ne güzel futbolcumuzsun sen Harry Kewell..."
0 yorum:
Yorum Gönder