Fazla yorum içerecek bir yazı olacak şimdiden söyleyeim... Olayın iki tarafı var ve bana kalırsa iki taraf da hatalı. Bir başka takım taraftarı olarak, Beşiktaş taraftarı ile ilgili atıp tutmak istemem, hatta çekinirim de ama Beşiktaş taraftarlarının, kulüp yönetimi üzerindeki etkisi, normalin dışında bana kalırsa...
Süleyman Seba gibi bir insana edilen küfürlerle başladılar, sonraki bütün başkanları, transfer edilecek futbolcuları, teknik direktörleri, oyuncu değişikliklerini belirler konuma geldiler. Başkanlık sistemi, hiyerarşi gibi terminolojik kavramlar, dünya görüşüm açısından bana çok uzak olsalar da Beşiktaş'ın gerçekliği(diğer kulüplerin de gerçekliği haliyle) böyle yönetilmesini kaldıramaz. Genel kurulu vardır, SPK'ya bağlıdır, hisseleri vardır vesaire. Yani bir şirket olarak Beşiktaş, yönetici kadrosu olan, ne kadar demokratik bilinmez ama belli periyotlarda yönetici seçebilen bir yapıdadır. Zaten taraftarın yönetime talip olması anlamsızdır. Taraftar, formayı sever, armayı sever, renkleri sever...
Taraftar hakkında bu kadar konuştuğumuz yeter. Yeterince tepki çekmişimdir zaten ama benim asıl tepki gösterdiğim kanat, başkan Demirören'dir. 2004'te geldi başkanlığa. Öncesinde yöneticiliği de vardı. Şunu çok net söyleyebilirim ki başkanlık kendisine göre bir iş değil. Rıza Çalımbay, Tigana, Del Bosque ve Ertuğrul Sağlam tercihleri, onlara davranış şekilleri ve takıma, kulübe verdiği zararlar bu kadar az seneye sığdırılınca insan şaşırmadan edemiyor. Futbolcu transferlerine karışmadığını düşünerekten, o konulara giremeyeceğim ama 8 milyon euro'luk bir bonservis bedelini ödebeyilecek yapıdayken, Tabata'ya yönelmek tamamiyle bir yönetim zaafıdır. "Kupayı biz alalım, Galatasaray şampiyon olsun" dediğini unutmadık. Hem de Galatasaray ile 1 hafta sonra kendi sahasında maç yapacakken. "Paf takımla çıkacağız" dediğini falan da. Çok üstüne gitmeyelim şimdi ama geçen sene alınan 2 kupanın kendisine sağlayacağı kredi, ancak bu kadar olabilirdi zaten.
Sonuca gelirsek, taraftar tepkisinde haklıdır. "Yıldırım Demirören yeter!" ve "G.Antep'e başkan olsana!" teazhuratları bence saygı çerçevesinde verilebilecek en iyi tepkilerdir. Münferit küfürler de küfür eden kişi ile edileni bağlar. Nasıl hesaplaşacakları ikisine kalmıştır.
Peki kim kazandı? Görünen o ki emniyetin de desteğini arkasına alan Yıldırım Demirören... Dün haberi duyduğumda hem şaşırdım hem de üzüldüm. Çıkan kavgalar ve edilen küfürler, İstanbul Emniyet'ini çok fazla rahatsız etmiş olacak ki, aralarında Alen Markaryan'ın da bulunduğu 36 Beşiktaş taraftarına, 1 yıl stadlara girememe cezası verilmiş. 2 bin TL para cezası da ekstradan. Bilmemkaç desibel, yaratıcı besteler, muhteşem showlar diyerek yere göğe sığdıramadığımız ÇARŞI taraftar grubu ile ilgili alınan bu karar, hem çok ağır hem de çözümden uzaktır.
Demirören'in galibiyetinin tam karşılığı da budur. Somut çözümler geliştirmeyen, günü kurtarma derdinde olan, "dediğimi yaparım" egosunu veya kompleksini tatmin eden bir adam olduğu için... Tribünleri kendince temizlediği ve muhtemelen tekrar başkan seçileceği için...
Bir Fenerbahçe maçı var önümüzde. Fenerbahçe galibiyeti halinde o taraftarı kim susturabilir ki? 36 kişi daha mı stadlara giremeyecek? Ya da Demirören'e edilen küfürler konusunda oldukça hassas olduğunu öğrendiğimiz İstanbul Emniyeti, başkalarına da küfür edildiği takdirde aynı türden kararlar alabilecek mi? TFF'nin özerk yapısı ve olayların Beşiktaş'ın maç oynadığı esnada gerçekleşmesinin anlamı yok mudur? Cezai müeyyideleri uygulayacak kurum PFDK olmamalı mıdır?
ÇARŞI üzerine, devlet ve nüfuz eliyle oynanmış bu oyundan rahatsız olduğumu belirtmeliyim bir futbolsever olarak. Bu yüzden onlarla birlikte, onların dediği gibi:
"Yeter! Yıldırım Demirören Yeter!"
0 yorum:
Yorum Gönder