Bugün çeşitli bloglarda Kadir Çetinçalı ve "aklınca" yaptığı Rijkaard eleştirisi hakkında bazı yazılar vardı. Meseleyi uzun uzun anlatmayacağım. Konunun özünde bana göre de faşist bir yaklaşım ve afaki, altı boş karalamalar var. Çözüm önerisi olarak sunulan Abdullah Avcı fikriyse Kadir Çetinçalı'nın fikridir. Rasyonel bulmuyorum ama saygı duyarım, ne yapayım. "Bunu düşünebilmiş, vizyonu buymuş" der geçerim. Konuyla ilgili, aşağıda listelediğim linklerde arkadaşlar gereken her şeyi dört dörtlük söylemiş:
Chao Grey
Artemio Franchi
Footballove
Golsüz Eşitlik
Benim anlatmak istediğim daha başka bir şey var Kadir Çetinçalı hakkında. Belki şu anda bu yazıyı okuyanlar arasında kendisini yakın bir şekilde tanıyanlar vardır ancak yine de ben şahit olduğum bazı olaylar üzerine birtakım çıkarımlarda bulunmak istiyorum.
Olay, Galatasaray'ın son dönemdeki en büyük Avrupa hezimetlerinden biri olan Tromso maçı öncesi Ali Sami Yen Stadı'nın yanındaki kafede geçiyor. O gün maç için işten izin alıp erken çıkmışım ve soluğu statta almışım. Biletim falan hazır, maçı beraber izleyeceğim arkadaşımı bekliyorum. Maçtan önce birkaç bir şey içeyim diye stadın yanındaki kafeye girdim. Ortam kalabalık ama bir şekilde boş bir masa buldum ve oturdum. Benim arkadaş da henüz gelmemiş, masada tek başıma otururken Kadir Çetinçalı, Gökmen Özdenak ve yanlarında iki kişi daha kafeye girdiler. Tüm masaları gezindiler ancak yer bulamayınca benim yanıma geldiler. Benim için bir sakıncası olmazsa oturmak istediklerini söylediler ve ben de kendilerini masaya buyur ettim. Açıkçası sevinmiştim de. Neticede Kadir Çetinçalı her gün tv'de sesinden Galatasaray haberleri duyduğumuz bir gazeteci, Gökmen Özdenak ise sarı kırmızı forma için ter akıtmış, emek vermiş bir eski futbolcuydu. Bir yandan maçı bekleyip, bir yandan onların aralarındaki muhabbetleri dinliyordum. Tabii bunları dinledikçe de birçok yerde kulaklarıma inanamadım. Birincisi Kadir Çetinçalı'nın, o dönemki yönetime ne kadar yakın olduğunu, nasıl ısmarlama haberler yaptığını bir bir dinlemek zorunda kaldım. Üzerine bir de Gökmen Özdenak'tan "yaau Kadir, maç kaçta a...k...m getirdin bizi bu saatte buraya. Neydi rakip Trellö mü Tröllö mü" gibi bir cümleyi duyunca "ulan ne oluyoruz kim bunlar" modunda takılmaya başladım kendi kendime. Arada tabii taraftarlar geliyor ve Gökmen Özdenak'la fotoğraf çektiriyor falan. Laflar bölünüyor, unutuluyor. Ardından sıra Kadıköy'deki Fenerbahçe maçlarına geliyor. Gökmen Özdenak'tan bir inci daha geliyor: "Lan ne gitcem Kadıköy'e a.. k..m. Canıma mı susadım? Neymiş? Galatasaray için gidilirmiş. Önce can sonra canan a.. k..m" Ve tabii Kadir Çetinçalı ve yanındaki diğer iki kişinin kahkahaları....
Yani demem o ki; Çetinçalı, Gökmen Özdenak gibi adamları sırtında gezdiren, el üstünde gezdiren, peşinde "abieee abiee" diye gezen adamın tekidir. Oturup Rijkaard'ı eleştirecek kapasitesi ve birikimi yoktur. Ancak ve ancak kulüp içinden insan tanır. Futbolun tekniğine dair zaten bir şey bildiği yoktur ama işin idare kısmıyla ilgili atıp tuttuğu şeylere de pek bakmamak gerekir. Her şeyden öte, menfaatleri olan bir insandır. Şu anki yönetimle arası çok iyi olmadığı için istediği atlatma haberleri alamamaktadır. Zira karizması Frank Rijkaard gibi teknik direktörlerle oturup iki kelime etmeye yetmez. Haa, Abdullah Avcı gibi biri gelir. Her allahın günü enseye şaplak takılabilir. O yüzden de takımın başına Abdullah Avcı falan ister. Zaten basının hemen hemen tamamı bu durumdadır. Tek başına Kadir Çetinçalı için geçerli değildir yani bu durum. Bu sebeple her allahın günü Rijkaard gönderilmekte ve yerine birileri getirilmektedir. Seçimde de boy ölçüleri alındığı için şimdi daha çok saldırılmaktadır. Önemli olan, Galatasaray taraftarının bu adamları ciddiye almamasıdır. Evet, Rijkaard devrimdir. Onların hayallerine dahi sığmayacak büyüklükte bir devrimdir hem de...
Chao Grey
Artemio Franchi
Footballove
Golsüz Eşitlik
Benim anlatmak istediğim daha başka bir şey var Kadir Çetinçalı hakkında. Belki şu anda bu yazıyı okuyanlar arasında kendisini yakın bir şekilde tanıyanlar vardır ancak yine de ben şahit olduğum bazı olaylar üzerine birtakım çıkarımlarda bulunmak istiyorum.
Olay, Galatasaray'ın son dönemdeki en büyük Avrupa hezimetlerinden biri olan Tromso maçı öncesi Ali Sami Yen Stadı'nın yanındaki kafede geçiyor. O gün maç için işten izin alıp erken çıkmışım ve soluğu statta almışım. Biletim falan hazır, maçı beraber izleyeceğim arkadaşımı bekliyorum. Maçtan önce birkaç bir şey içeyim diye stadın yanındaki kafeye girdim. Ortam kalabalık ama bir şekilde boş bir masa buldum ve oturdum. Benim arkadaş da henüz gelmemiş, masada tek başıma otururken Kadir Çetinçalı, Gökmen Özdenak ve yanlarında iki kişi daha kafeye girdiler. Tüm masaları gezindiler ancak yer bulamayınca benim yanıma geldiler. Benim için bir sakıncası olmazsa oturmak istediklerini söylediler ve ben de kendilerini masaya buyur ettim. Açıkçası sevinmiştim de. Neticede Kadir Çetinçalı her gün tv'de sesinden Galatasaray haberleri duyduğumuz bir gazeteci, Gökmen Özdenak ise sarı kırmızı forma için ter akıtmış, emek vermiş bir eski futbolcuydu. Bir yandan maçı bekleyip, bir yandan onların aralarındaki muhabbetleri dinliyordum. Tabii bunları dinledikçe de birçok yerde kulaklarıma inanamadım. Birincisi Kadir Çetinçalı'nın, o dönemki yönetime ne kadar yakın olduğunu, nasıl ısmarlama haberler yaptığını bir bir dinlemek zorunda kaldım. Üzerine bir de Gökmen Özdenak'tan "yaau Kadir, maç kaçta a...k...m getirdin bizi bu saatte buraya. Neydi rakip Trellö mü Tröllö mü" gibi bir cümleyi duyunca "ulan ne oluyoruz kim bunlar" modunda takılmaya başladım kendi kendime. Arada tabii taraftarlar geliyor ve Gökmen Özdenak'la fotoğraf çektiriyor falan. Laflar bölünüyor, unutuluyor. Ardından sıra Kadıköy'deki Fenerbahçe maçlarına geliyor. Gökmen Özdenak'tan bir inci daha geliyor: "Lan ne gitcem Kadıköy'e a.. k..m. Canıma mı susadım? Neymiş? Galatasaray için gidilirmiş. Önce can sonra canan a.. k..m" Ve tabii Kadir Çetinçalı ve yanındaki diğer iki kişinin kahkahaları....
Yani demem o ki; Çetinçalı, Gökmen Özdenak gibi adamları sırtında gezdiren, el üstünde gezdiren, peşinde "abieee abiee" diye gezen adamın tekidir. Oturup Rijkaard'ı eleştirecek kapasitesi ve birikimi yoktur. Ancak ve ancak kulüp içinden insan tanır. Futbolun tekniğine dair zaten bir şey bildiği yoktur ama işin idare kısmıyla ilgili atıp tuttuğu şeylere de pek bakmamak gerekir. Her şeyden öte, menfaatleri olan bir insandır. Şu anki yönetimle arası çok iyi olmadığı için istediği atlatma haberleri alamamaktadır. Zira karizması Frank Rijkaard gibi teknik direktörlerle oturup iki kelime etmeye yetmez. Haa, Abdullah Avcı gibi biri gelir. Her allahın günü enseye şaplak takılabilir. O yüzden de takımın başına Abdullah Avcı falan ister. Zaten basının hemen hemen tamamı bu durumdadır. Tek başına Kadir Çetinçalı için geçerli değildir yani bu durum. Bu sebeple her allahın günü Rijkaard gönderilmekte ve yerine birileri getirilmektedir. Seçimde de boy ölçüleri alındığı için şimdi daha çok saldırılmaktadır. Önemli olan, Galatasaray taraftarının bu adamları ciddiye almamasıdır. Evet, Rijkaard devrimdir. Onların hayallerine dahi sığmayacak büyüklükte bir devrimdir hem de...
0 yorum:
Yorum Gönder