Şu çok açık: Hiddink, sahaya beraberlik için çıkmıştı, bunu da elde etti.
Sorulması gereken soru da açık: Galibiyet için çıksaydı sonuç ne olurdu?
Bu maç benim açımdan bu iki kritik cümle arasında sıkışıp kalıyor. Biri sonuç, diğeri ise bir ihtimalin sorgusu... Ve insanın içini kemiren şey de her şey olup bittikten sonra ihtimallerden bahsetmek. Gönül rahatlığıyla "bu kadar olurdu" diyememek hakikaten rahatsız edici.
Maçı izleyen herkes rahatlıkla fark etmiştir. Milli takımın taktiği, topa sahip olmak üzerine kuruluydu. Sürekli olarak top gezdirdik. Hatta bazen öyle anlar oldu ki, rakip ceza sahasının önünden topu geriye oynaya oynaya kendi yarı sahamızdaki stoperlerimizi, hatta kalecimizi bile tekrar oyuna dahil ettik. Aslında etkili kullanabilirseniz şu anda en genel geçer oyun tarzı bu. Barcelona da topa sahip olarak başarılı oluyor en basiti. Ancak onların farkı, bu futbolu doğru uygulayabilmeleri. Yeteri kadar gol girişiminde bulunup gerektiği zaman da tempoyu arttırıyorlar. Biz ise 90 dakika boyunca tekdüze bir tempoyla topu saha boyu gezdirme telaşındayız. İşin kötü yanı bu oyun bizi dinç tutacağına yoruyor da... 65. dakikadan sonra oyuncularımızın dilinin dışarı çıkması da bundan dolayıdır işte.
Hiddink, bu maçta çok tartışılacak işler yaptı. Öncelikle kadro seçimi enteresandı. Kazım, Selçuk Şahin ve Çağlar Birinci tartışıldı maçtan önce bol bol. Nitekim golü de Çağlar Birinci'nin fahiş hatası yüzünden yedik. Gereksiz telaşı yüzünden maça yenik başladık. Ki bu heyecanı anlayışla karşılamak imkansız. Galatasaray gibi bir kulüpte oynuyorsun ve her şeyi geçtim, ilk defa milli olmamışsın. Karşında Brezilya Milli Takımı ya da Real Madrid ayarında bir takım da yok. Ne diye ayakların birbirine dolaşır anlamıyorum. Neyse sonra biraz toparlar gibi oldu da daha fazla zarar görmedik Çağlar yüzünden. Ancak Çağlar'a kızarken Avrupa'nın sayılı kalecilerinden dediğimiz Volkan'ın kornerden gelen topa çıkıp dokunamaması da anlaşılır şey değil. Hatta Çağlar'ın yaptığından daha ağır bir hata. Neyse ki orada da şanslıydık.
Selçuk Şahin ve Kazım tercihleri ise bana göre tuttu. İkisi de verimli oynadılar. Kazım sonlara doğru yoruldu. Arda sakatlanmasa oyundan o alınabilirdi. Selçuk da rakibi bozma göreviyle sahadaydı ve bu görevini yerine getirdi. Top yapma işi diğer Selçuk (İnan) ve Emre'nin göreviydi ve onlar da bu görevlerini eksiksiz yaptılar. Eksiksiz diyorum çünkü Hiddink'in onlara bu görevden daha fazlasını verdiğini düşünmüyorum. Oysa çok da güzel dikine oynayarak takımı pozisyona sokabilirdi bu ikili. Hele ki elde Burak ve Kazım gibi iki patlayıcı forvet oyuncusu varken.
Dün Twitter'da Hiddink'in Chelsea meselesiyle ilgili birkaç şey yazmıştım. Sürekli olarak bu konunun konuşulduğunu ve Hiddink'in de konsantrasyon kaybı yaşıyor olabileceğini söylemiştim. Doğru bulmuyorum Hiddink'in bu söylentiler içinde olmasını. Özellikle de böyle önemli bir maç öncesi kendi hakkındaki transfer dedikodularına son veremeyen bir teknik direktörü hiç tasvip etmiyorum. İşte bu konsantrasyon sorunu bana göre bugün maçı az kalsın Belçika'ya veriyordu. Özellikle 65. dakikadan sonra mutlaka oyuncu değişikliği yapılması gerekiyordu ancak Hiddink de bizler gibi maçı seyretmeyi tercih etti ve bunun bedelini bir penaltı ile ödedik. Penaltı atışının gole çevrilememesi ise bizim şansımız oldu.
Maçtan sonra da Hiddink yine dayanamamış ve Chelsea'ye gidebilirim de gitmeyebilirim de tadında liseli kız modunda bir şeyler gevelemiş. Böyle karaktersizlikler yapacaksa hiç durmasın gitsin. Bize işine saygısı olan, iş ahlakı olan insanlar lazım. Sırf yetenek ve tecrübe ne yazık ki işe yaramıyor işte. Adamın cismi burada kafası başka yerde olunca böyle iğreti bir şey çıkıyor ortaya.
Sonuç olarak ben bugünkü maçı kaçan bir fırsat olarak görüyorum ve bu fırsatın kaçmasının bir numaralı sorumlusu da bana göre Guus Hiddink'tir. Belçika hiç iyi bir takım görüntüsü vermedi bugün. Böyle yakalamışken kazanmalı ve rahatlamalıydık. Şimdi yine stresli maçlar bizi bekliyor. Bakalım başımızda kim olacak...
0 yorum:
Yorum Gönder