Herhalde bu maçtan böylesine keyif alacağımız, böylesine heyecanlanacağımız daha önceden bize söylenseydi, çoğumuz inanmazdık. Son yıllarda sadece gerginlikle anılan Fenerbahçe-Galatasaray maçı, bu sene bildik gerginliğinin yanına zevkli futbol da eklenmiş şekilde karşımıza çıktı.
Maça iyi başlayan taraf Fenerbahçe'ydi. Aykut Kocaman'ın bu tarz maçlarda erken gol bulmak istemesine alışmıştık. Bugün de böyle oldu ve o erken gol geldi. Fenerbahçe'nin ilk 15 dakikada Moussa Sow ve Alex'le bulduğu iki fantastik gol, ilerleyen dakikalarda gelecek başka gollerin de habercisiydi. Bu 15 dakika boyunca, Fenerbahçe kusursuza yakın oynadı diyebiliriz. Galatasaray'a orta sahada pas fırsatı vermediler. Selçuk ve Melo'nun etkisizliği ve savunmaya da katkı yapamamaları nedeniyle ev sahibi tarafın üstünlüğünde geçen bir periyot izledik.
Ancak 2-0'dan sonra işler değişti. Skorun da etkisiyle Galatasaray topla daha fazla oynamaya, Fenerbahçe de oyunu rölantiye alıp rakibini karşılamaya başladı. Ancak Fenerbahçe'nin bu taktiği biraz fazla abarttığını düşünüyorum. Oyunu soğutayım, tempoyu düşüreyim derken çok fazla geri çekildiler ve baskı yediler. Özellikle 25. dakikadan sonra çok sağlam bir Galatasaray baskısı izledik. Bu oyun, tam da Fatih Terim'in istediği cinstendi. Rakibin geri çekilmesiyle birlikte Selçuk ve Melo da hücuma
daha rahat katkı sağlar oldular. Bilhassa Selçuk İnan'ın Necati ve Elmander'e attığı derin paslar, Fenerbahçe savunmasının tüm dengesini bozdu. Necati ve Elmander, ceza sahası etrafında aldıkları topları iyi dağıttılar. Tabii bu durumda sarı lacivertli oyuncuların faul yapmaktan kaçınması ve bu oyuncuları rahat bırakması da etkiliydi. Selçuk'un frikiklerine karşı belli ki uyarılmışlardı. İlk yarı bitmeden Elmander'in attığı gol, Galatasaray'ın maça olan inancını arttırdı.
İkinci yarıya başlarken, Fenerbahçe biraz daha toparlanmış göründü. İlk yarının son 20 dakikasında yerinden kımıldayamayan takım, oyunu biraz olsun Galatasaray yarı sahasına atmaya çalışıyordu. En azından kendi ceza sahalarına gömülmediler. Ancak dakikalar geçtikçe Galatasaray'ın fizik kalitesi üstünlüğünü gösterdi ve oyun tekrar Fenerbahçe yarı sahasında oynanmaya başladı. Aykut Kocaman'ın orta sahada yorulan Cristian-Emre ikilisine yapması beklenen dokunuş gerçekleşti ve oyuna Selçuk Şahin girdi. Ancak herkes Emre'nin çıkmasını beklerken, kendisini oyun dışında bulan isim Miroslav Stoch'tu. Bu değişiklik, akıllara ilk yarıdaki maçı getirdi. Fenerbahçe o maça da üç defansif orta sahayla başlamış ve 3-0 yenik duruma düşmüştü. Galatasaray ceza sahası çevresinde top hakimiyeti sağlayan ve tehlikeli pozisyonlar yaratma potansiyeli taşıyan Stoch'un çıkması, en uçta atılan uzun pasları toplayan ve takımın nefes almasını sağlayan Moussa Sow'un da sol açığa geçmesiyle birlikte Fenerbahçe iyiden iyiye zor durumda kaldı. Sarı lacivertli savunmadan ileriye gönderilen her top duvara çarpıyordu adeta. Bu değişiklikler, Aykut Kocaman'ın oyunu okuma bakımından sınıfta kaldığının göstergesi oldu.
Galatasaray, yakaladığı bu orta saha üstünlüğüyle boğucu bir baskı kurdu. Bu baskıda Fenerbahçe kalecisi Volkan Demirel'in de payını unutmamak lazım. Volkan, hızlı başlatmak istediği akınlarda attığı anlamsız uzun toplarla neredeyse 10 topu Galatasaray orta sahasına teslim etti. Galatasaray'ın golü "ben geliyorum" demişti anca geciktikçe gecikiyordu. Derken maçın iyilerinden olan Hakan Balta, skoru 2-2'ye getirdi. Son anlarda direkten dönen top da Fenerbahçe'nin şansıydı diyebiliriz.
Maçta öne çıkan oyuncular, hiç şüphesiz ki Galatasaray'dan Elmander ve Selçuk İnan, Fenerbahçe'dense Yobo oldu. Galatasaray, kazanabileceği bir maçta puan kaybetti bugün. Bu bakımdan asla tatmin edici bir puan değil. Öte yandan play-off öncesi puan farkının korunması bakımından beraberlik güzel sonuç.
Bir de işin vandallık boyutu var. Daha önce Erik Gerets'in başına gelenler, bugün de Hasan Şaş'la Fatih Terim'in başına geldi. Fenerbahçe taraftarının bu anlamda kendini geliştirdiğini söyleyebiliriz. Daha önce tek kişiye yaptıklarını bugün iki kişiye yapmayı başardılar. O bölgede olan bitenin bir cezası vardır elbet. Merakla bekliyoruz o cezanın ne olacağını... Muhtemelen yine sadece kadın ve çocukların gireceği bir maç izleyeceğiz. Sonra da ne yapıldığı, neden o cezanın alındığı unutulacak ve "maçımızı 50 bin kadın izledi, heyooo aslan kadınlarımız" tadında hamasi böbürlenmeler izleyeceğiz. Oysa marifet, o stadın ceza almamasını sağlamakta, işin o tarafını unutacağız...
0 yorum:
Yorum Gönder