Müthiş bir geceyi daha geride bıraktık dün. 2001 yılındaki çeyrek finalde alınan 3-2'lik galibiyetin bir benzerini de dün aldık. Rakip aynıydı, senaryo da hemen hemen aynı oldu. Tabii ki elenilmesine rağmen yaşanan gurur da...
Aslında ilk maçtaki 3-0'lık yenilgiye rağmen anlatmak istediğimiz tam olarak buydu. Takım, bu yılın başında koyulan hedefi aşarak Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek finali bulmuştu ve bu zaten başlı başına bir başarıydı. Dün mesele turu geçmek değil, sahaya bir karakter koyup Galatasaray'a ait geleneği devam ettirmekti. Nitekim öyle de oldu. Turu geçemez miydi Galatasaray? İmkansız değildi. Bunun olabileceği de defalarca dile getirildi ancak birçokları bunu dalga geçerek karşıladı. Bazı şeyler pek gerçekçi olmayabilir ancak Türk futbolundaki başarıların hiçbiri en başta gerçekçi değildi. Ne Şampiyon Kulüpler Kupası'ndaki yarı final, ne UEFA Kupası, ne Süper Kupa... Ne Neuchatel Xamax maçı, ne Arsenal finali, ne 2001'de ilk yarısını 2-0 yenik kapattığımız maçın ikinci yarısında Real'e üç gol atmamız ne de dün akşamki skor... Bu gerçekçi olmayan senaryoları gerçeğe çeviren, bazı şeylerin başarılabileceğini gösteren takım da bugüne kadar hep Galatasaray olmuştur.
Dün de skor 3-1 olduğu anda "kalan 20 dakikada iki gol daha atılabilir" düşüncesi muhtemelen taraflı tarafsız herkesin aklının bir köşesinde yer etmiştir. İşte insanları buna inandırabilmek, onlara bu duyguyu yaşatabilmek mesele. Bunu başaracak kuvvet de
Galatasaray'ın genlerinde var. Biz bunu anlatmaya çalışmıştık. Fatih Terim ve oyuncular da uygulamalı olarak gösterdi. Yoksa Real Madrid'in tur atlaması tabii ki kimse için sürpriz olan bir şey değil. Futbolun olağan seyri bunu gerektiriyordu. Real Madrid belki turun olağan favorisiydi ancak bu harika takımı yenme zevki de asla geri çevrilmemeliydi.
Aslında maçın teknik taktik yönünü konuşmayı çok gerekli görmüyorum ancak her şeye rağmen değinmeden geçemeyeceğim şeyler var. Bu turda Galatasaray'da neyi eksik olduğunu çok net gördük. Şunu itiraf etmemiz gerekir ki şu savunma yapısıyla Şampiyonlar Ligi'nde buraya kadar gelmemiz bile bir lütuf. Bundan sonrasına devam etmemiz ise mucize olacaktı. Fatih Terim'in devre arasında Sneijder'den önce neden sol bek ve stopere ısrarla adam istediğini çeyrek final serisinde daha iyi anladık. Riera, sol bek orijinli bir futbolcu olmamasına rağmen futbol görgüsü, kalitesi ve gösterdiği özveriyle belki ligi bir derece götürebilecek bir oyuncu ancak iş Şampiyonlar Ligi ve karşınızdaki rakip Real Madrid olunca yaşadığımız şey bir külkedisi masalı oluyor ve bu çözümün de gece yarısını geçtiğinde kabağa dönüşen arabadan farkı kalmıyor. Aynı şekilde stoperde de bu seviye için yeterli tecrübeye sahip, liderliği ele alabilecek bir savunma oyuncusuna ihtiyaç olduğu ayan beyan ortada. Önümüzdeki sezon için düzeltilmesi gereken en önemli sorun şimdilik bu. Tabii takımdan ayrılacak oyunculara göre de başka pozisyonlar alınabilir.
Dün gece dikkatimi çeken bir başka detay da, takımın Real Madrid'i sürklase ettiği o 20-25 dakikalık zaman diliminde tek forvet oynamış oluşuydu. Maça Umut-Drogba ikili forvet hattıyla çıkmış ve kayıp diye nitelenebilecek bir ilk yarı geçirmiştik. Umut Bulut'a saygım büyük ancak o biraz daha lig için uygun bir oyuncu. Şampiyonlar Ligi seviyesinde -hele ki çeyrek finalde- biraz yetersiz kaldığını kabul etmek gerek. Onu Burak ve Drogba'nın yıprandığı anlarda, onlara bir nefes almak için ligde kullanmak daha mantıklı. Bu şekilde verdiği katkı zaten kesinlikle küçümsenecek cinsten değil. İşte bu sebeplerden ötürü, Umut dün akşam sahada kaldığı süre içinde takımı bir kişi eksik bıraktı desek yeridir. Belki Real Madrid savunmasına yaptığı baskı değerliydi ancak hücumda bir varlık gösteremedi. Bu süre zarfında Galatasaray'ın da pek etkili olduğunu söyleyemeyiz. İkinci yarıda Umut'un çıkması ve yerine Sabri'nin girmesiyle işler değişti. Eboue ile Sabri, sağ kanadı çok etkin kullandı. Orta saha kalabalıklaştı ve Drogba tek forvet olarak oldukça yararlı işler yaptı. Özellikle ikinci golde Sneijder'e açtığı alan çok mühimdi. Bu süre zarfında Real Madrid kendi yarı sahasına gömüldü, Galatasaray pas trafiğini daha seri ve akıcı kurdu. Sonuç olarak da ardı arkasına goller geldi. Bu şekilde devam etme fırsatı olsa belki o aranan goller bile gelebilirdi. Ancak ne yazık ki Eboue'nin bir kafa topunda sakatlanması ve yerine Elmander'in girişiyle takım yeniden çift forvete döndü ve ataklar bıçak gibi kesildi. Maç daha çok bir orta saha mücadelesine döndü. Sonrası zaten malum...
Düne dair söylenebilecek olanlar bunlar. Netice itibariyle bir gurur gecesi daha yaşadık. Uzun yıllar unutulmayacak ve ilerisi için ufkumuzu açacak bir galibiyet daha aldık. Saygı uyandıracak bir efor ortaya koyduk. Şimdi bundan sonra Galatasaray adına bunun devamlılığı ve diğer takımlardan da benzer performanslar görmek istiyoruz. Bu sene Fenerbahçe bu konuda büyük bir adım attı. Umarım ki onlar da aynı şekilde devam eder ve bu tarz Nisan'ı gören takımlarımız daha da çoğalır.
2 yorum:
bu mac ile ilgili okudugum en guzel yazi... (buyuk gazetelerin spor yazarlari dahildir)
@adsız
Sabah bilgisayarı açar açmaz böyle bir yorum görmek insanın gururunu okşuyor. Çok teşekkürler.
Yorum Gönder