31 Ağustos 2011 Çarşamba

Liechtenstein'ın Türkleri


Ümit Milli Takım, Cuma günü Liechtenstein ümitleriyle bir maç yapacak. Liechtenstein, kuşkusuz Avrupa'nın en zayıf halkalarından biri. Gelenin 5, gidenin 6 attıklarından... Hani bir ara San Marino maçlarında kalecinin manav, sağ açığın elektirik teknisyeni olduğuna dair bilgiler verilirdi ya? İşte Liechtenstein da o hesaptı.

Şimdilerde halen öyle midir yoksa bu küçük ülkenin milli futbolcuları, hayatlarını futboldan mı kazanmaktadırlar bilmiyorum. Ancak yine de enteresan bir ayrıntı var onlara dair. Liechtenstein Milli Takımı'nın kalecisi Cengiz Biçer ve Ümit takımlarından iki futbolcu Şakir Kaplan ile Burak Eriş, Türkiye kökenli. Üzerine biraz düşününce neden böyle bir yol izlediklerini de kestirmek güç değil. Kaldı ki Cengiz Biçer'in Mersin İdman Yurdu kadrosunda bulunduğunu ve Süper Lig'de oynama ihtimaline sahip olduğunu da bildikten sonra, Liechtenstein Milli Takımı'nda oynayarak doğru bir strateji izlediğini de canlı bir örnek olarak görebiliyoruz.

Bu futbolcuların ortak özelliği, İsviçre doğumlu olmaları. Aileleri İsviçre'de göçmen olarak yaşarken, futbola başlamışlar ve çok da üst düzey alanlarda kendilerini gösterememişler. En azından bir İsviçre liginde forma giyememişler. Hemen sınır komşusu olan Liectenstein'da forma giyebilmiş hepsi. Cengiz Biçer, USV Eschen-Mauren'de forma giyerken Samsunspor'a transfer olmuş, Bank Asya 1. Lig'de bir kez Karabükspor'a karşı Samsunspor kalesini korumuş ve üç gol yemiş. Ardından da Mersin İdman Yurdu'na transfer olmuş. Liechtenstein kalesini de sadece bir kez İzlanda'ya karşı korumuş ve bir gol yemiş. Şakir Kaplan da Cengiz gibi USV Eschen-Mauren'de oynuyor ve Cengiz gibi şanslı olmayı bekliyor. Burak Eriş ise FC Schaan takımında görev yapıyor.

Bu oyuncuların, doğal olarak böyle düşük profilli takımlarda kendilerini göstermeleri pek mümkün değil. Neticede düşük profilli takım, kötü bir ligde yine kendi ayarında takımlara karşı oynayacaktır. Ancak biraz yetenekliyse Liechtenstein Milli Takımı için oynayıp senede 4-5 kez de olsa Avrupa'nın devlerine karşı mücadele etmek ve tabir-i caizse piyasa yapmak böyle oyuncular için gayet mantıklı bir harekettir. Cengiz, Şakir ve Burak da muhtemelen bu yolu izlemişler. Ve şans şimdilik 23 yaşındaki Cengiz'in yüzüne gülmüş. Öyle ya da böyle, bir Süper Lig kulübünün kadrosuna kapağı atmış. Liechtenstein'daki kulüpten kazandığı para, büyük olasılıkla Mersin'den aldığının yanında çerez parası gibi kalıyordur. Bakalım Cuma günü Türkiye Ümit Milli Takımı'na karşı oynayacak olan Şakir Kaplan ve Burak Eriş de Cengiz Biçer gibi şanslı olup birilerinin dikkatini çekebilecekler mi. Merakla bekliyoruz...

30 Ağustos 2011 Salı

Anlat Rasim Heyecanlı Oluyor!

Çok garip bir adamla karşı karşıyayız. 3-4 senedir yoğun olarak hayatımızda bu adam. Televizyonlarda görüyoruz, gazetelerde okuyoruz... Yazdığı her yazı provakatif ve iktidar yalakalıkları ile dolu; katıldığı her program da fazla gürültülü ve yorucu.

Rasim Ozan Kütahyalı'dan söz ediyorum. Kendisini tanımam “Ters Cephe” adlı programa dayanır. Siyaset yazarıdır. Liberal – demokrat olarak tanıtır kendisini.Bu programda ünlendi. Daha sonra “Yerden Göğe” diye bir programda aktüel magazin olaylarına yorum yapmaya başladı. Son olarak da Beyaz TV'de futbol yorumculuğu işine girişti... Şike soruşturması başlatıldığında, kendisine bu yolu çizeceğini az çok tahmin edmiştik zaten.

Kendisinin söylediği tabirle “Yeni Türkiye”'nin tüm “özel yetkili savcı”larının, yürüttüğü tüm soruşturmaları yakından takip eder Rasim Bey ve bu savcıların iddialarının doğruluğunun mahkemece kanıtlanmasını beklemeden hükmü verir. Kendisi bu konuda yalnız da değildir. Özellikle, Fenerbahçe üzerinden döndüğü son TFF kararlarıyla da anlaşılan şike soruşturması çerçevesinde, arkasına azımsanamayacak kadar adam da almıştır.

Onun katıldığı programları izlemek oldukça zordur. Kimin ne dediği anlaşılmaz çünkü kendisi bir başkası konuşurken dahi, o çirkin sesiyle bağırmaya devam eder. Kendi çalar kendi oynar. Ve insanların vicdanının muhasebesini yapmaya kalkar. İşte bu yazının yazılma sebebi de Rasim Ozan'ın algıda yarattığı kirliliktir.

Dün gece Göktuğ Sevinçli'nin hazırlayıp sunduğu; Ahmet Çakar, Rasim Ozan ve Serdar Ali Çeliker'in konuk olarak katıldığı Ve Gol programını izlemeye çalıştım. Ve emin oldum ki bu soruşturmanın tek nedeni futbolu temizlemek falan değildir, olamaz. Zaten, kapitalizmin hüküm sürdürdüğü memleketlerde herhangi büyük bir soruşturmanın, para ya da iktidar veya ikisinin aynı anda birbirleriyle olan ilişkileri ile ilgili olmamasını beklemek fazlaca saflık olur.

İşte bu türden iddiaların dile getirilmesi Rasim Ozan Kütahyalı'yı fazlaca sinirlendiriyor. Cemaate ve iktidara yönelik yapılan değerlendirmeler, beyimizin kendisinden geçmesine yol açıyor. Başlıyor “bunlar ergenekoncu, bunlar ulusalcı!” gibi söylemlere. Bu yetmiyor, “seçimlerde halkın tokadını yiyenler, Fenerbahçe üzerinden devamlılıklarını sağlamak derdindeler. Ama böyle giderse Fenerbahçe'nin başına daha büyük işler gelecek, Fenerbahçe'yi mahvedecekler. Uefa bu sefer 5-6 yıl ceza verir.” diye tehdit ediyor.

Bu demokrat arkadaş bir cemaat liderinin halk tarafından sevilme oranını %70-80 olarak açıklıyor ve “diğerleri azınlık, dikkat etsinler” diyor. Yeri geliyor yine bu demokrat arkadaş, “Uefa patron, o ne derse o olur; protesto etmeler, siyah çelenkler Fenerbahçe'ye yarar sağlamaz.” diyor. Bir adam çıkıyor ve Fenerbahçe'yi ne bitirir, ne kurtarır yol gösteriyor. Bunu siyaset üzerinden yapıyor bir de... E hani iktidarla, cemaatle ilişkisi yoktu bu soruşturmanın?

Rasim Ozan'ın bir başka pis işi de insanlara vicdani kararlarını sorması ve üzerlerinde yapay bir baskı kurmasıdır. Mesela, dün Bedri Baykam telefonla bağlandığında sürekli olarak “sen de biliyorsun pislikleri Bedri Baykam! Kafanı kuma gömme, fanatiklik yapma” diyip durdu. Bedri Baykam ne bilir ne bilmez, biz bilemeyiz. Ama bu baskının, tv izleyicisinde yarattığı algı “herkes biliyor demek ki, hepsi işin içinde” oluyor. Bu adama verebileceği tek cevabı veriyor Bedri Baykam: “Birileri bir şey yapmışsa çıksın ortaya ve cezalandırılsın.” Hepimiz böyle diyoruz ama tatmin olur mu Rasim? Olmaz. Ali Demir(ÖSYM Başkanı) tatmin eder hepsini ama Bedri Baykam edemez. Çünkü hem ulusalcı hem de Fenerbahçelidir. (Fenerbahçe'yi ayrı bir yere koyma niyetiyle yazmadım bu sıfatı. Rasim Ozan ve onun gibileri şu günlerde rahatsız ettiği için belirttim.)

Rasim tatmin olmadı, durur mu? Durmaz! Vicdani kanaatini sorar Bedri Baykam'a. Ama öncesinde on kere “sen de biliyorsun” diyerek. Bedri Baykam yine tüm taraftarların vereceği cevabı verir. En azından benim cevabımı. “İzlediğim maçlarda, gördüğüm oyunlarda; bende, şike yapıldığına dair kanaat oluşturabilecek hiçbir şey olmadı.” Ve Rasim'e göre kafasını kuma gömüyor Fenerbahçeliler. Fenerbahçeliler “evet, şike yaptık” demeli çünkü Rasim'e göre.

Ve Rasim'den son duygu sömürüsü. Açıklamalar kısaca şöyle: “Ben Galatasaraylıyım ama inanın çok üzülüyorum. Geçmişe dönük de bu operasyon sürsün. Zalad araştırılsın, Denizlispor maçı araştırılsın, 1 milyon dolara bakılsın hatta Galatasaray – Manchester United maçı(1993) da araştırılsın” Artık ne diyelim? 1 milyon dolar meselesinin nasıl saçmalıklarla üstünün kapatıldığını, daha olayın ortaya çıktığı gün Baransu'nun “savcının elinde Galatasarayla ilgili bir şey yok, Galatasaray'a kimse dokunmayacak” dediğini, Galatasaray'ın “gidin Song'u bulun” dediğini görmedi sanki bu gözler. Rasim Ozan'a “anlat, heyecanlı oluyor” demekten başka bir şey gelmiyor elden.

Evlat olsa sevilmeyecek bu adam; iktidar yalakalığını sürdürüp; kanıtlanmış hiçbir suçu olmayan adamları suçlu ilan etmeye devam ediyor. Biri de çıkıp demiyor ki “Aga, bu nedir?” “Ergenekon'da çuvalladınız, Balyoz'da çuvalladınız, Andıç'ta çuvalladınız şimdi de Temiz Kramponlar'da çuvallıyorsunuz” diyerek hem davayı siyasete çekiyor hem de iktidarın davayla ilişkilendirilmesini aptalca buluyor. Üstelik diğer tüm davalarda olduğu gibi yargılanması tamamlanmamış “kişi”lerin suçlu olduğunu televizyonlardan milyonlara ilan ediyor...

Son olarak da savcının elindeki bütün tapeler gerçek, her şey belgeli diyor. Gazeteler ne yayınlıyorsa doğru, biz o tapeleri avukatlardan alıyoruz diyor. Emenike'nin şike paralarını sayarken çekilmiş olan görüntülerinin var olduğunu yazan adamların da yazdıklarının doğru olduğunu söylüyor bir bakıma. Emenike hafta sonu Spartak Moskova formasıyla mükemmel bir gol attı. O gol bir anlamda da Türk medyasına atılmıştır... Çıkarsınlar şimdi diyeceğim ama utanmak nedir bilirler mi ki?


25 Ağustos 2011 Perşembe

Boyun Eğmek!

Dün akşam alınan kararla Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi'ne gönderilmeyeceği açıklandı. Bu haberi aldığımda arkadaşımla Kadıköy sokaklarında Türkiye - Yeni Zelanda basketbol maçını izleyebilecek bir yer arıyorduk. Gittiğimiz mekandan içeri girince televizyondaki son dakika ibaresini gördüm. Paşa mı tutuklandı? Ergenekon'dan bir dalga daha mı? Balyoz mu? Andıç mı? Yoksa Hrant'tan sonra bir suikast daha mı? Borsa mı tepetaklak? Altın mı fırladı? Pkk ile mi çatışıldı? İnanın bunların hepsi 2-3 saniye içerisinde aklınızdan geçebiliyor.

Böyle bir memlekette yaşamamızı sağladıkları için en çok bugünkülere geriye dönük tüm idarecelerimize teşekkür ederim. İçki içmeye, keyif almaya ve eğlenmeye gittiğinizde bile, bir tehlike anında kafanızda bin tane şey belirebiliyor. Böyle bir ülkede mutluluk, özgürlük? Neyse ki ileri demokrasi!!!

Oturdum sandalyeme. Mekanın sahibine “Abi ne oluyor?” dedim. Haberi görmüştüm. Ama neye dayandırıldığını anlamamıştım. Dedi ki adam “UEFA bastırmış, TFF yollamıyor.” TFF Fenerbahçe'yi Avrupa'ya yollamıyor mu? TFF Başkanı değil miydi daha 3-5 gün önce kulüplerin kendi tasarrufundadır açıklamasını yapan? O değil miydi elimizde karar vermemizi sağlayacak kadar ciddi ve yeterli delil yok diyen? Eee o zaman Fenerbahçe neden men ediliyor Avrupa Kupaları'ndan?

Sonra yine döndüm adama dedim ki? Eee Beşiktaş'a noldu? Yok onlarla ilgili bir şey dedi. Yine anlamadım. Teknik direktörleri, asbaşkanları falan tutuklu değil mi bu kulübün? Madem tutukluluk üzerinden kendilerine isnat edilen suçları kabul ediyorsunuz; Beşiktaş'ı niye men etmiyorsunuz?

Sonra Trabzosnpor'un Şampiyonlar Ligi'ne katılacağını duydum. Vayy dedim. Sen git Benfica'ya elen sonra Şampiyonlar Ligi'ne git. Peki Trabzonspor'u eleyen Benfica, dün Twente'ye elenseydi ne olacaktı? Trabzonspor'u eleyen Benfica Avrupa Ligi'ne, Benfica'ya elenen Trabzonspor Şampiyonlar Ligi'ne gidecekti yani öyle mi? UEFA'nın ciddiyetini sorgulamak gerek...


Peki TFF kendisinde bulunan 26 klasöre rağmen, elimizde küme düşürmeye yeterli ciddiyette ve kesinlikte bir kanıt yok açıklamasını yapabilirken; UEFA nasıl sadece bir gün boyunca yaptığı incelemelerle Fenerbahçe'nin men edilmesi konusunda bir talep oluşturabildi? UEFA'nın bildiği, TFF'nin bilmediği kanıtlar nelerdir? Ayrıca ülkemizde çok da umursanılmayan fakat UEFA'nın bu süreçte 2-3 kere altını çizdiği “masumiyet karinesi” ilkesi neden ve nasıl bir kenara itildi yine UEFA tarafından?

Hak yerini buldu!, adamlar doğruyu yaptı!, al işte arkadaş bu iş böyle yapılır gibi yorumlar, Türkiye toplumunun ortalama refleksidir. Ecnebiler yapmışsa iyidir. Hele ortada bir anti varsa ve yaptırım onun üzerinde gerçekleşmişse davullar, zurnalar! Farklı bir şey beklemiyorduk zaten ama hak, doğru falan bir insanın, kurumun, topluluğun üzerine atılmış suçların iddiasının, doğru olması kabülünden geçecekse bundan sonra; geleceğim hakkında daha fazla endişe duyuyorum artık.

Parasız eğitim isteyenler terörist, gazeteciler darbeci... Hiç mücadele etmeyelim. Şeyim hıyar diyene, tuzla gittiğimiz için ve yeni nesil savcıların birçoğu şeyim hıyar demekten çekinmediği için, tuzumuzu eksik etmeyelim...

Şampiyonlar Ligi önemlidir demiş bir de Mehmet Ali Aydınlar. Süper Lig önemli değil demek gibi bir şey oluyor bir bakıma. O halde bu önemsiz ligde çok önemli olan Fenerbahçe'nin yer almaması gerekmektedir. Kendilerini önemsiz organizasyonlarında önemli hissedenler birbirlerini yesinler. Kulüp şu dakika itibariyle futbol şubesine kapatsa bile üzülmem. Bütün hevesimizi, zevkimizi aldınız. Alex oynasa ne oynamasa ne şu dakikadan sonra. Gökhan, Emre, Volkan, Mehmet gibi Türkiye'nin en iyi yerlilerini barındırmanın ne anlamı var? Niang ve Santos klasını konuştursa ne olacak? Dia ve Stoch yardırsa?

Fenerbahçe 100 yılı aşkın tarihiyle çok büyük bir kulüptür. Verilmesi gereken bir hukuk savaşı vardır. Yöneticilerin patır patır istifa etmek yerine, organize olmayı başarabilmemeleri gerekmektedir. Taraftardan feyz almalıdır ve basiretli davranmalıdırlar. 3 Temmuz'dan bu güne dek, yapılan bütün hukuksuzluklara, bazen ayarı kaçırıp doğru olmayan davranışlarda bulundularsa da, tepkisini koymaktan çekinmeyen, bas bas bağıran Fenerbahçe taraftarı, şu dakikadan itibaren kulübünün boyun eğmemesinden başka hiç bir şey istememektedir.

Ezeli rakipler, decoderler, süper lig, TFF, UEFA hepsi yerin dibine girsin! Yeter ki Fenerbahçe'nin bu kadar kolayca ezilip geçilemeyeceğini gösterebilsin idareciler. Ellerinden geleni yapsınlar, olumlu sonuç almaları da şart değil. Ama pes etmesinler...

Son bir ekleme yapmam lazım. Fenerbahçe idarecelerinin şike yapmış olabileceğini ve buna şaşırmayacağımı, şike soruşturması ilk başladığında yine bu blogta yazmıştım. Hala diyorum. Şike, teşvik primi olmamıştır demiyorum. Ama kanıtsız, delilsiz, saçma sapan, hukuksuz, Fenerbahçe küme düşürülmemişken, ligler başlayacakken, kura çekimine 1 gün kala... Yapmayın lütfen! Elinizi vicdanınıza koyun! Kalmışsa vicdanınız...

Ha bir de şu var! Fenerbahçe ligden çekilirse ne olurmuş? Hiçbir şey olmaz. Ceza mı yermişiz? Yiyelim. Bir daha oynayamazmıymış, oynamasın. Şubeyi mi kapatırmış, kapatsın. Sizin tehditlerinize, iki tane daha fazla decoder satılsın diye boyun eğe eğe bu hale geldi bu ülkenin futbolu. Sen UEFA'nın hukuksuzluğuna boyun eğebilirsin TFF olarak. Ama umarım Fenerbahçe'm sizin hukuksuzluklarınıza boyun eğmeyecek bir duruş geliştirebilir...

24 Ağustos 2011 Çarşamba

Lukas Podolski İçin Görüşmeler KAP'a Bildirildi


Futbolumuzun kapkara gündemi içinde sıkışıp kalmış parlak bir haber var. Galatasaray, Lukas Podolski transferi için kulüp ve oyuncuyla görüşmelere başladığını bildirdi. Yani çok büyük bir mucize olmazsa Podolski Galatasaray'da diyebiliriz. Bu yazıyı biraz erken yazıyorum çünkü yarından itibaren şehir dışında olacağım için girememe ihtimalim büyük.

Podolski, Türkiye'ye gelen en önemli oyunculardan biri olacak şüphesiz. Hakikaten kolay bir transfer değildi. Senelerdir Almanya Milli Takımı'nda başarıyla forma giyen ve yıllardır 100 civarı milli maça çıkmasına rağmen yalnızca 26 yaşında bir oyuncu bu. Ve istese her ligde en tepeye oynayan takımlarda yer alabilecek yetenekte bir isim.

Fatih Terim, Podolski'yi muhtemelen sol forvet ya da santrfor gibi kullanacaktır. Onun sol çaprazdan yaptığı o net ve düzgün vuruşlarını bolca izleriz gibi görünüyor. Ayrıca duran toplar için de büyük bir silah olacak Galatasaray için. Tabii oyuncunun kafasını Galatasaray'a tam olarak verebilmesini sağlamak şart. Zira, çoğumuzun bildiği üzere adam biraz arıza. Ki bunca kabul görmüşlüğe rağmen en güzel yılları Köln gibi düşük hedefli bir takımda geçirmek de bunun göstergesi. Bayern'de yaşadığı mutsuzluk da tabii.

Lukas Podolski büyük bir transfer olur ancak hiçbir zaman tek başına bir takım değildir doğal olarak. Öyle olsa Köln çok daha başka yerlerde olurdu. Ancak şu da bir gerçek ki Köln'ün o vasat kadrosuna rağmen Bundesliga'da bir şekilde tutunuyor olmasında da Podolski'nin payı büyüktür. İyi bir takımın harika bir parçasıdır Podolski.

Çok da alışık olmadığımız tarzda bir transfer. Bir bayrak adam transferi. Umarım ki bu transfer gerçekleşir, Podolski en kısa zamanda uyum sağlar ve çok yararlı olur.

Emeği Geçenlerin Ellerine Sağlık (!)


Beklenen oldu ve TFF'den yapılan açıklamayla Fenerbahçe'nin bu sezon Şampiyonlar Ligi'ne katılmayacağı ilan edildi. Bakalım bundan sonrası ne getirecek. Ne getirecekse hızlı getirsin artık, zira bu işin şakasının olmadığı anlaşıldı.

TFF'den yapılan açıklamanın en önemli özelliği, UEFA'nın talebi doğrultusunda yapılmış bir açıklama olması. Yani TFF kafasına göre vermedi bu kararı. Ki zaten onlara kalsa ne gibi kararlar al(ama)dıklarını geçtiğimiz haftalarda bolca gözlemledik. Olabilecekleri biz sıradan futbolseverler olarak görüyorken, bazı şeylerin eğitimini almış, sporla ilgili birçok önemli görevde bulunmuş TFF yetkililerinin ve Mehmet Ali Aydınlar'ın görememesi hakikaten utanç verici.

Şunu bir ayırt etmek lazım: Dünya üzerinde, medeniyetten nasibini almış birçok yerde ve kurumda, işler asla Türkiye'de yürüdüğü gibi yürümüyor. Bazı pislikler buradaki kadar bariz ve utanmazca halının altına süpürülmüyor. Ne yazık ki Aydınlar federasyonu bu ayrıma varamadı şike süreci boyunca. İşin acı yanı, onları uyarmaya çalışanlara karşı da gereksiz bir sinir ve agresiflikle cevaplar verdiler. Keşke ders çıkarabilseler, önlem alabilselerdi. Hatta illa birilerinin de onları uyarması gerekmiyor. Hemen yanı başımızda Yunanistan'da Kavala ve Olympiakos Volos takımlarının yaşadığı süreci takip etselerdi. Belki UEFA'nın bu gibi işlere ne büyük ciddiyetle baktığını anlayabilirlerdi.

Galatasaray geçtiğimiz günlerde bir açıklama yapmıştı. Bu açıklamada bir cümle hemen hemen şöyleydi: "Bazı kararları siz alamazsanız, birileri sizin yerinize almak zorunda kalır" Bu çok doğru bir yaklaşımdı ancak burada bile, TFF Galatasaray'la uğraşmaktan, başındaki asıl belaların farkına varamadı. Halen daha gidip "Play-off sistemi getirelim de Digiturk'ün kıçını kurtaralım" kafasında gezindiler. Bu bir tokat oldu TFF'ye...

TFF'ye tokat oldu ama ne yazık ki bizlere de o derece bir tokat oldu. Olan yine fillerin tepişmesinin altında ezilen biz futbolseverlere oldu. Fenerbahçe'nin katılımının sağlanamaması nedeniyle, gerçek Fenerbahçe taraftarına oldu. Sahada ter döken Fenerbahçeli futbolculara oldu. Bu kararın artık bazı şeylerin somut bir göstergesi olduğunu kabul ederek daha açık ifadeler kullanmanın zamanı geldi. Olan, Aziz Yıldırım'ın kişisel hırsları ve Mehmet Ali Aydınlar'ın basiretsizliği yüzünden masum futbol izleyicisine ve emekçisine oldu.

UEFA'nın aldığı bu karar, muhakkak sürecin ilerleyen zamanlarında TFF'nin alacağı kararlar için bir belirleyici unsur olacaktır. En azından olması gerekir. Buna rağmen somut bir adım atılmazsa da bu ülkede futbolu yönetenlere olan bitik güven, yerini öfkeye ve hırçınlığa bırakır. Bu işin kurbanı da yine ne yazık ki futbol seyircisi ve emekçileri olur.

Şimdi biz ne yapacağız? Bu zamana kadar ne yaptıysak onu yapacağız. Bekleyip göreceğiz. Bakalım sıvamaya devam mı, yoksa ciddiyet içeren somut önlemler mi? Umarım ki zarardan dönülen nokta burası olur artık...

23 Ağustos 2011 Salı

Play Off Saçmalığı

Blogumuzda bir yazı yayınlandı bununla alakalı ama ben de sessiz kalamadım...

Bugün iyice somut adımlar atıldı ve önümüzdeki sezon çok çok çok büyük ihtimalle play off sistemiyle oynanacak. Sistemin ne olduğu hakkında konuşuruz, iyi ve kötü yönlerini tartışırız. Fakat ilk başta Türkiye futbol Federasyonu ve kulüplerin gündemine nasıl geldi ve ne amaçlandı bunları konuşmak lazım. Lazım diyorum ama belki de değildir. Çünkü boku çıktı artık bu işin...

Öncelikle Digitürk aboneliğini, Eylül ayı itibariyle sonlandıran bir abone olarak; bu kararın fikrimin değişmesi hakkında en ufak bir etkisi olmayacak. Hatta doğru bir karar verdiğime dair olan inancım artmakta.

Hedeflenenler şunlar:

1- Lige heyecan gelecek, daha çok maç oynanacak ve muhtemelen daha çok derbi maçı...

2- Şike ve teşvik gibi illegal hususların önüne geçilecek...

3- Decoder satışları artacak...

4- E tabii ki marka değeri artacak...

İlk maddeden başlayalım. Ligin heyecanının artması bir yana, heyecanı kalmayacağını düşünüyorum. Sadece play offları izlerim, sezon içinde ne olursa olur mentalitesinde birçok insan olacaktır. Zaten oynanan futbol ileri seviyede değil, Süper Lig'i izleyeceğime diğer liglerin takipçisi olurum der insanlar haksız da sayılmazlar.

Ayrıca ilk maddenin çok da sevmediğim “rekabet koşulları”na ters düştüğünü belirtelim. Yayın ihalesine katılan kuruluşlar, ligde sadece 6 derbi maçı olacağını düşünüyorlardı. Bu sistemle, bu sayının 12'ye çıkma ihtimali var. Önemli bir reyting artışı, önemli bir sponsor geliri, önemli bir reklam geliri... Siz bu ihaleyi, hangi şartlarda yapmıştınız, şimdi ne oldu dese ihaleye katılan kuruluşlar, haklı olacaklardır.

Fenerbahçe kaptanı Alex De Souza'nın da dediği gibi zaten 34 lig maçı, Türkiye Kupası maçları ve bazı takımların Avrupa Kupaları maçları var. Fenerbahçe bu sezon en kötü ihtimalle 44 maça(34 lig, 4 kupa, 6 Şampiyonlar Ligi) çıkacak. E ligler zaten 9 Eylül'de başlıyor. Bu lig ne zaman bitecek, oyuncular ne zaman tatil yapacak? Fizik olarak çok da iyi duruma bir türlü gelemeyen takımlar bu ligi nasıl kaldıracak? Fenerbahçe'nin play off'a kalacağını ve kupada 1-2 tur ilerleyeceğini düşünelim ki uzak bir ihtimal değildir, 50 maçın üzerine çıkıyor bu sayı. 9 ayda 50 maç... Tatiller, milli takımlar da cabası. Ayrıca bu lig bitince oyuncuların önemli bir bölümü Avrupa Şampiyonası'na katılacak...

İkinci maddemize bakalım. Şike ve teşvik eğer varsa; bu sistem bu girişimleri azaltmaz arttırır. 4.lük için çekişen takımlar(ilk 4 takımın play off oynayacağı söyleniyor.) ek gelirler, Avrupa Kupası iddiası ve şampiyonluk için daha çok hırslanıp, daha çok kazanmak isteyeceklerdir. Bu da onları bu tip yollara sürükleyebilir. Yine play off'a katılan takımlardan iddiası en az olan takım, şampiyonluk yarışındaki takımlardan teşvik veya şike teklifi almazlar mı? Normal sezona göre daha olası değil mi?


Üçüncü maddemizde de fazla maç, fazla derbi eşittir fazla decoder denklemi kuruluyor sanırım birileri tarafından. İlk maddeyi değerlendirirken ilk paragrafta ve yazının başında kendi durumumda da bahsettiğim üzere, bu iş Lig Tv'nin elinde patlar... Patlamalıdır da ayrıca. İnsan esir olmadıklarını ve zevkleri üzerinde, onlara danışılmadan oynanan oyunlara karşı tepki koyabileceklerini göstermelidir.

Son maddemiz ise bir türlü anlayamadığımız, ne olduğunu çözemediğimiz bir hadise. Meselenin ne olduğunu biliyoruz tabi. Marka değeri = Lig Tv reytingi... 3 madde de belirttiğim gibi ters tepeceğini düşünüyorum bu durumun.

Play off sistemi nedir, ne değildir, nasıl bir uygulama olacak bunlar açıklanır 1-2 gün içerisinde o yüzden buraya girmeyeceğim. Zaten birçoklarımız biliyoruz ne olduğunu. Muhtemelen Belçika Ligi'ndeki gibi bir sistem getirilecek... Buradan bile anlaşılıyor ne hallere düştüğümüz.

Son söz: Play off sisteminin bir çok gedik yaratacağını ve olumlu hiçbir şey kazandırmayacağını söyledim ama play out sisteminin getirilmesine söyleyecek hiçbir sözüm olamaz. Bilmiyorum TFF'nin böyle bir tasarrufu olacak mı ama 17. olmamak için ve 16. sıraya düşmemek için verilecek savaşların, ligin son haftalarındaki kaliteyi arttıracağını düşünüyorum... Tabii Almanya'daki sistemi baz aldım burada. Onun da içine etme ihtimaller var...

Patron Bu, Buna Konuş! / Play-Off Sistemi Üzerine


Yukarıdaki fotoğrafa iyi bakın. Belki de bir süre öncesine kadar altı üstü dandik bir receiver olarak görüyordunuz onu. Hepimiz öyle görüyorduk. Ancak o, Türkiye'deki futbolu yıllardır boyunduruğuna almayı başarmış bir receiver.

Ve bugünden itibaren Türk futbolunun patronu. Artık patron o. Ona konuşacağız bir derdimiz olduğunda.

Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören, birkaç gündür tartışılan Play-off'lu lig sistemi hakkında bugün beklenen açıklamayı yaptı. Sistemin kabul edildiğini ve uygulanmaya başlayacağını söyledi. Taraftarı Türk futbolunun geleceğini kurtarmak adına decoder almaya davet etti. Bir kere denemekten zarar gelmez dedi.

Denemekten zarar gelmez... Nasıl bir laf? İçi ne kadar da boş bir laf...

Ve yere düşen Türk futbolunu decoder alarak yerden kaldıracak olan futbol izleyicisi... Taraftar... Kulüp yöneticilerinin, TFF yetkililerinin yere düşürmekten çekinmediği Türk futbolunu yerden kaldırma görevinin sahibi taraftar... Sizi düşürün, biz kaldıralım...

Play-off sistemi ne getirir ne götürür konuşmak bile yersiz. Son dönemde meydana gelen olayların ardından Türk futbolunun içinde bulunduğu içler acısı durum ve zarar etmek istemeyen Digiturk tarafından yapılan baskı sonucu alınmış altı boş bir karar. Hafta içi maçlar yapılacak, taraftar deplasmana gidemeyecek, maça gidemeyecek... (Pardon, taraftar decoder alacaktı zaten değil mi?)

Digiturk tarafından yapılan teklifi normal karşılıyorum ve kuruma kızmıyorum. Orada çalışan insanları da anlıyorum. Aralarında mutlaka bu sistemi savunanlar çoğunlukta olacaktır. Ekmek parası ne de olsa. Onları anlıyorum.

Kızgınlığım futbolu yöneten, daha doğrusu yönettiğini sananlarda. Madem dik duramayacaktınız, madem bu sorumluluğu taşıyamayıp futbolu sermayeye esir edecektiniz, ne diye göreve talip oldunuz? "Denemekten zarar gelmez" ne demek? Türk futbolu deneme tahtası mı? Örnek aldığınız lig Belçika ligi mi? Hani biz oraları çoktan geçmiştik? Hani Spor Toto Süper Lig ileride bir Premier Lig, bir La Liga, bir Bundesliga olacaktı? Neden kötü bir Jupiler Lig çakması oluyoruz?

Ve işin bir de hukuki boyutu var tabii ki. Spor Hukuku uzmanı ve Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi (CAS) üyesi Kısmet Erkiner, ligin hukuki olarak 5 Ağustos'ta başladığını ve lig başladıktan sonra statü değişikliği yapılamayacağı için bu sistemin yürürlüğe giremeyeceğini söyledi. Ve bu sisteme geçildiği takdirde dava açılırsa ligin iptalinin söz konusu olabileceğini de ekledi. Buna rağmen bu karar alınabiliyor. Ve söylenenler arasında, play-off sisteminin çok önceden kabul edildiği de var. Böyle bir şey varsa bu da hukuksuzluktur, saman altından su yürütmedir. Her yanıyla elimizde kalır.

Bakalım ilerleyen günler ne getirecek. Böyle diye diye belimiz büküldü gerçi ama yapacak bir şey yok. En güzeli futbolun güzelliklerini başka liglerde aramak galiba...

22 Ağustos 2011 Pazartesi

Sercan Yıldırım ve Volkan Şen Hakkında


Buna ister şanssızlık deyin, ister tecrübesizlik, ister adam yönetememek, ister iş bilmezlik, isterseniz de plansızlık... Bugün Bursaspor açısından tam bir tükürdüğünü yalama günüdür.

Geçtiğimiz hafta Anderlecht maçının ardından Ertuğrul Sağlam'ın yaptığı açıklamalar, radikal kararlar alınacağının işaretini veriyordu. Nitekim bugün Sercan Yıldırım, Volkan Şen ve İbrahim Kaş'ın kadro dışı bırakıldıklarına dair haberler geldi. Bu üç futbolcu gönderilecek. Hatta belki de şu anda Volkan Şen Trabzonspor'a gitmiş olabilir bile.

Pek de sıradan bir haber değil bu. Tüm süreç, dikkatle incelenmeli. Özellikle çıkışta olan Anadolu kulüpleri için, ve hatta büyükler için çok önemli şifreler içeriyor bu Sercan-Volkan meselesi. Daha bir sene öncesine kadar Bursaspor'un 10 milyon € gibi rakamlar telaffuz ettiğini biliyorduk bu oyuncular için. Zamanında elden çıkarılıp paraya çevrilemedi bu oyuncular. Aslında elde tutmalarına da bir şey diyemeyiz. Eğer takım planlamalarını doğru yapsalardı Sercan ve Volkan halen daha gelişim gösteriyor olabilirlerdi. Bursaspor, bu tarz oyuncular için en yararlı ortamı sağlayamadı. Takım olarak doğru hedefler koyulamadı ve yanlış yatırımlarla geriye doğru gidildi. Eh, geriye gittikçe de gerek kulüp, gerekse de şehir Sercan'la Volkan'a dar gelmeye başladı. İkilinin özel hayatlarında ne yaşadıklarını sayacak değilim. Hepsini arayan buluyor sağda solda. Ve her takımda hızlı yaşayan oyuncular var. Önemli olan, bu oyuncuların takıma entegrasyonunu tekrar sağlayabilmek ve futbol oynama tutkularını diri tutabilmek. Ertuğrul Sağlam, bu yönde başarısız oldu desek yeridir.

Ne Volkan, ne de Sercan iyi bir man management gördüler. Başıboş bırakıldılar. Taraftarın da önüne atıldılar ve kamuoyu tarafından yıpratıldılar. Tabii ki bunda kendilerinin de payı büyük. Biraz daha fazla vizyon sahibi olup, biraz kafayı çalıştırıp kendilerine daha iyi bakabilirlerdi. Ancak şampiyonlukla birlikte "biz olduk" demeyi tercih ettiler.

Peki bu oyuncular için gelecek ne getirir? Ben halen daha umudumu kesmedim ikisinden de. Hoş, futbolcusuna normal yaklaşan bir teknik direktörlerle olacak iş değil ne yazık ki. Bu tarz özel duruma sahip oyuncuları adam edebilen bir hoca lazım onlara. Ve tabii ki sorumluluk yükleyip büyük bir hedef göstermek. Bu tarz oyuncular, önlerinin açık olduğunu gördükleri sürece üzerine koyabilirler. Ve iyi haber, ikisi de (özellikle Sercan) halen daha üzerine koyabilecek konumda. Henüz geç değil. Zor ama oluru var...

Peki buradan kulüpler için çıkarılacak ders nedir? Böyle çıkıştaki genç oyuncuların hedeflerini diri tutmak gerekir. Aksi takdirde o oyuncu senin takımında bir adım daha yukarı gidemeyeceğini hissettiği an sana zarar verir. O zaman da sende misyonunu tamamlamış bir oyuncuyu tutmak yerine paraya çevirmen doğru olur. Hele ki bir de Bursa gibi alttan oyuncu yetiştirebiliyorsan. Sercan ve Volkan zamanında satılsalardı eğer, Eren Albayrak ve Muhammet Demir belki de gönderilmeyecek ve Bursa'nın yeni Sercan ve Volkan'ı olacaklardı. Böylece çark işlemeye devam edecek ve belki de şampiyonluk sadece bir basamak olacaktı.

21 Ağustos 2011 Pazar

Juan Manuel Mata Chelsea'de


Ligler başladı fakat transferler bitmiyor. Premier League'de 2 maçını tamamlayan Chelsea hiç iyi sinyaller vermedi. Villas - Boas'ı takımın başına getiren maviler önce Stoke City deplasmanından 1 puanla döndüler daha sonra da kendi sahalarında ligin pek de iddiası olmayan takımı West Bromwich Albion'u son dakikalarda gelen golle 2-1 mağlup etmeyi başardılar. WBA'nın maç 1-1 iken kaçırdığı goller de akıl alır cinsten değildi.

Orta sahada yaratıcı oyuncu eksikliği çektikleri aşikar. Pastore, Modric, Sneijder ve Nasri gibi isimler düşünüldü ama hiçbiri gerçekleşmedi. En çok ilerlemeyi Modric'te sağladılar ama sanırım o iş de yattı.

4-3-3 oynayan Chelsea'nin kadro derinliği sorunu öyle yabana atılır cinsten değil. Mata transferi ile birlikte ilerideki üçlü için alternatifli bir kadro yaratılmış gibi şimdilik. Mata - Torres - Anelka ilk etapta oynayacak isimler gibi duruyor. Malouda - Drogba - Kalou da yedekleri olur. Lukaku da bir diğer alternatif. Yani ileri üçlü biraz şişik bir hal aldı. Ama orta saha hala sorunlu.

Mikel - Lampard ve Ramires ile kuruluyor orta saha üçlüsü ama görüldüğü üzere oyunu belli bir temponun üzerinde ileriye taşıyabilecek yapıda kimse görünmüyor. Ramires deniyor bunu ama yetenekleri sınırlı. Lampard da oyunu ilerde oynayabilecek bir takım için etkili. Dönen topları alır, şut çeker, forvetin arasına girer vesaire ama oyunu yönlendirmek, pozisyon yaratmak, topu ileriye taşımak onun için artık biraz lüks. Benayoun ile bu açığı gidermeyi düşünseler de istikrarsızlığı can sıkıyor İsraillinin.

Kısacası Mata çok iyi bir transfer ve oyunu kanatlardan oynayan Chelsea için faydalı olacaktır. Torres zaten geçen seneye göre daha diri görünüyor. Fakat yine de bir yaratıcı oyuncu transferi daha lazımmış gibi duruyor Chelsea'ye...

19 Ağustos 2011 Cuma

Engin Baytar Transferi Üzerine


Tüm gün dışarıda olunca Engin Baytar transferinin resmi siteden açıklandığını birkaç saat geç öğrenmiş oldum haliyle. Bu transfer hakkında ne düşündüğümü bir süredir özellikle Twitter aracılığıyla dile getiriyordum. Ben Engin Baytar'ın yararlı olacağına inanmıyorum.

Bazı futbolcular hakkında kalıp bir tanımlama vardır hani. "Yetenekli ama sorunlu" diye tanımlanır bu adamlar. Mutlaka futbol hayatlarının en azından bir yılını çok iyi geçirmişler, büyük maçlar kazanmışlar/kazandırmışlar ve kendilerini bir şekilde ispat etmişlerdir. Ancak Engin Baytar bana göre bu sınıfta değil asla. Engin için tam tersi geçerli. "Sorunlu ama yetenekli" diye biliyoruz Engin'i. Yani henüz yeteneğini ön plana koyacak bir şey yapamamış. Senelerdir futbolu takip ederim. Özellikle Yunan bahis dergisi Kingbet için yazdığım yazılar nedeniyle Türkiye ligini en ince ayrıntısına kadar izlerim. Her hafta kim sakat, kim cezalı, kim iyi oynamış, kim ne yapmış. Hiçbir ayrıntıyı kaçırmadan takip etmeye çalışırım. Ancak henüz Engin Baytar'ın genelinde iyi oynadığı bir sezon ya da kazandırdığı çok önemli bir maç görmedim.

Engin, 28 yaşında bir oyuncu. Zaman zaman maç içinde klas hareketler yapıyor. Güzel goller atabiliyor. Ancak genele vurduğumuzda kariyerinde yaptıkları koskoca bir hiçten ibaret. Bir başarısı yok. Bunları ona karşı ön yargım olduğu için de yazmıyorum. Engin'e kadar ön yargı sahibi olduğum tonla adam var. Engin gerçekten etkisiz eleman benim gözümde. Ancak ilginçtir ki, bu kadar "hiçbir şey yapmayan" bir adam olmasına rağmen kariyeri hep yukarı doğru ivmelenmiş. Hep bir beklentinin hedefi olmuş. Hep patlama yapması beklenmiş. "Ya Engin sorunludur, psikopattır ama yeteneklidir. Biz kazanırız onu" mantığıyla elinden tutulmuş. Ve bugüne kadar gelmiş...

Burak Yılmaz gibi bir umutsuz vakayı kazanan Şenol Güneş bile Engin'den illallah etmiş. O da uzun süre yeteneğine umut bağlasa da sonunda pes edip çareyi takımdan uzaklaştırmakta bulmuş. Ve Engin'deki nasıl bir şanssa, tutmuş Galatasaray kendisini almış. Üstelik mevkisinde hiçbir ciddi alternatif yok takımda. Güya alınacak bakalım. Alınana kadar Engin orada tek.

Bu zamana kadar hiçbir transfer için olumsuz yorum yapmadım. Kazım'da bile "ön yargılı olmamakta fayda var" dedim. Nitekim Kazım başarılı da oluyor bana göre. Ancak Engin için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. Çünkü henüz hiçbir yere faydalı olduğunu göremedim. Bırakın Engin'in hırçın yapısını bir kenara. Galatasaray'da onu muma çevirecek adam çok. Gerekirse gönderilir de. Ama ben futbol olarak bir istikrar sağlayabileceğini sanmıyorum. Umarım yanılırım. Başarılı olmasını mutlaka isterim. Engin'in başarı sağlamasını sağlayabilecek tek şey kontratıdır. Detaylara girmeye gerek yok. Ama şunu söyleyebiliriz. Engin, ne kadar istikrar sağlarsa o kadar çok para kazanacak. Bu olumlu bir ayrıntı Galatasaray açısından.

Neticede söz konusu Galatasaray. Ve Engin de bu saatten sonra Galatasaray'ın futbolcusu olduğu için benim açımdan arkasında durulması gereken bir futbolcu. Ancak dediğim gibi, başarılı olmasını temenni ediyorum ama hiçbir fayda sağlayamayacağını tahmin ediyorum.

18 Ağustos 2011 Perşembe

Daniel Güiza Getafe'de


Fenerbahçe'nin resmi internet sitesinden yapılan açıklamaya göre Daniel Güiza, nam-ı diğer okçu, Getafe'yle sözleşme imzalamış. Daha önce de Getafe forması giymişti Güiza.

Kim ne derse desin, renkli bir simaydı Türkiye ligi için. İyi golcüydü ama asla kendisi için harcanan paraların karşılığı değildi. Zaman zaman klasını gösterdi. Genelde beceriksizdi. Bazen güldü, bazen ağladı. Ne olursa olsun, benim aklımda hep yukarıdaki fotoğraftaki görüntüsüyle kaldı. Yeni takımında başarılı olmasını umarım.

17 Ağustos 2011 Çarşamba

Kreatif Eksiklik / Olympiakos:1 Galatasaray:0


Enteresan bir hazırlık maçı izledik. Eh, rakip Olympiakos olunca, maçı Yunanistan'da oynuyorsan, hele bir de hakem Yunansa bazı şeyleri göze alacak, kabulleneceksin. Tam tersi olsa onlar kabullenecek. Aynı değil miyiz? O zaman şikayete gerek yok.

En baştan, en önemli şeyi söyledikten sonra maça geçelim.

Galatasaray, 20. saniyede golü yiyerek başladı maça. Aslında yenen gol, özellikle ilk yarı boyunca yaşanan zaafın, biraz erken baş vermiş bir meyvesiydi. Galatasaray, bu sene savunmasının arkasına atılacak toplarda sıkıntı yaşar. Servet, Gökhan Zan, Ujfalusi... Bunlar hep ağır adamlar. Zaten biliniyordu da ağırlıkları. Yeni bir şey değil. Bu oyuncuların ağırlıklarının yanına Fatih Terim'in savunmayı önde kuran saha içi dizilişi de eklenince, arkaya atılan toplardan dolayı Muslera'nın heyecanlı anlar yaşaması çok da anormal değil. Ki şunu da ekleyelim, Muslera iyi bir sınav verdi bugün. Ufak tefek hataları olsa da, ceza sahasına hakim bir görüntü verdi. Böyle bir kaleciyi Galatasaray kalesinde görmeyeli uzun zaman olmuş.

Peki bu sorun nasıl aşılır? Öncelikle önde kurulu bir savunmaya, arkaya adam kaçırıyorlar diye kızamayız. Öncelikli olarak o adamları kaçıran pasların atılmasına izin vermemek gerekiyor. Bu da orta sahanın görevi. Bir diğer çözüm de bu saydıklarımızın yanında Speedy Gonzales gibi kalacak olan Eboue'nin bazı maçlarda tandemde oynaması... Rakibe göre oyuncu seçimi yani.

Bu arada laf orta sahadan açılmışken, bugün sahada rezalet bir Galatasaray orta sahası olduğunu söylememiz lazım. Ne top yapılabildi ne de adamakıllı savunma yapılabildi. Tehlikeli alanlarda kaptırdıkları toplar da cabası. Ve bunu belli oyuncular da yapmıyor. Selçuk'tan Melo'ya, Sabri'den Ayhan'a herkes saçma sapan toplar kaptırdı.

Özellikle ilk yarıda, Melo'nun çok fazla sorumluluk almaması, tüm yükü Selçuk ve Sabri'ye yıktı. Eh, Sabri'den de çok fazla yaratıcı hareket beklemek haksızlık. Onun enerjisine ihtiyaç var. Ama iş başa düşünce o da yaratıcılık gerektiren işlerin altına girmeye çalıştı. İlk yarıda Fatih Terim'i çileden çıkaran şey de buydu aslında. Takımdaki yaratıcı oyuncu eksikliği ve Melo'nun suya sabuna dokunmayan futbolu, Galatasaray orta sahasının nefes almasını engelledi. Her defasında canhıraş bir şekilde topa sahip olmaya çalışan, rakiple boğuşan Galatasaray oyuncuları gördük sahada. Bu durum ikinci yarıda biraz düzeldi diyebiliriz. Ayrıca bugün Selçuk'un oldukça moralsiz bir görüntü verdiğini de ekleyelim. Arda'nın gidişinden dolayı böyle moralsiz olsa gerek...

Fatih Terim'in herkesçe bilinen bir huyu var. Kendi getirmediği oyuncuları planlarına çok fazla dahil etmiyor. Yekta da bu oyunculardan biri. Fatih Hoca nedense Yekta'yı biraz ikinci plana atıyor. Oysa bugün oyuna girdikten sonra gayet de iyiydi Yekta. Takımın yerli rotasyonunda yaşayacağı sıkıntıyı düşününce Yekta'nın ilerleyen zamanda mutlaka daha çok faydalanılması gereken bir değer olduğunu düşünüyorum. Umarım ondaki ışığı Fatih Terim almıştır bugün. Üzerine düşülürse mutlaka fayda sağlayacaktır.

Kanat oyuncuları hakkında fazlaca bir şey söyleyemiyorum. Zira oralar değişecek. Belki Kazım yerinde sabit kalır. Ki bugün de beğendim ben Kazım'ı. Ön alanda biraz daha kalabalık olabilsek Kazım yine skora etki edebilirdi. Bu senenin çıkış yapanlarından biri olacakmış gibi bir görüntüsü var. Baros ve Stancu ise sıkıntı verdi açıkçası bugün. Stancu zaten gidici ama Baros'un böyle güçsüz olması hiç iyi değil. Takımda kalmasını istediğim bir oyuncudur Baros. Ancak böyle olacaksa iyi bir paraya gönderilmesi de fazla üzmeyecek. Bugün ileride biraz fazla yalnız kaldığını kabul ediyorum ama eski gücünden eser yok, bu da bir gerçek.

Baros konusu tat vermezken, aynı durumun Elmander için de geçerli olduğunu söyleyebiliriz. O da etkisizdi bugün sahada olduğu sürede. Önüne aldığı topları ezdi. Ayağındaki topları rakibe teslim etti. Adam eksiltemedi, çabuk davranamadı. Ancak şu da bir gerçek ki Elmander böyle bir oyuncu değil. Takıma alternatifler katıldığında Elmander'in sol kenarda da değerlendirilebileceğini düşünüyorum. Çok da fayda sağlar. Umarım Fatih Terim böyle bir şey düşünüyordur. Çünkü İsveçli'nin yedek kaldıkça sıkıntıya girecek gibi bir görüntüsü var.

En başta bahsettiğim şeye gelelim. Dediğim gibi, rakip Olympiakos, yer Yunanistan ve hakem Yunan. Biraz kabullenmek lazım bazı şeyleri. Adamlar sert oynuyor evet. Ama bu, Gökhan Zan'ın sakatlandığı pozisyon hariç, sana kasten yapılan bir sertlik değil. Kendi adamlarını da sakatladılar kontrolsüz girişleri nedeniyle. Tabii ki vandalca bir hareketle Gökhan Zan'ı sakatlayan Mirallas kırmızı kart görmeliydi ancak neden görmedi diye de soramam. Bu maç ne kadar hazırlık maçı olsa da, oyuncuların alacağı bir kırmızı kart, resmi maçlarda ceza almalarını sağlıyor. Eh, Mirallas bunu düşünecek kadar akıllı olmayabilir. O ayrı tabii ama yine de hakemin kırmızı kartı göstermemesini anlayışla karşılamak lazım.

Sonuç olarak, Galatasaray için yararlı bir hazırlık maçı olduğu kanaatindeyim. Takımın eksikleri belli ve yönetim tam da bu noktaları doldurmak için çalışmalarını yürütüyor. Yeni katılacak oyuncuların takımın havasını değiştireceğini de düşünüyorum. Güzel olacak güzel...

Robin'in Hikayesi


Yukarıdaki video, Arsenal'in yeni kaptanı Robin Van Persie'nin hikayesiyle ilgili. Van Persie'nin Rotterdam'da futbola başladığı yıllar, çocukluk arkadaşı Touzani ve oğlu Shaqueel'in de görüntüleriyle birlikte anlatılıyor.

İzlemekte fayda var.

Round 2. / Barcelona vs. Real Madrid

İlk maçtan önce takımların son durumu hakkında gereken yorumları yapmıştık. O yüzden fazla uzatmayacağım bu yazıyı. Sadece ilk maç üzerinden değerlendirmeler yapacağım.

Barcelona ile başlayalım. Barcelona ilk maçta, hiç de iyi değildi. Top yapamıyorlardı. İlk yarıda iki kere geldiler ikisi de gol oldu. Xavi'nin eksikliği çok hissedildi. Zaten o oyuna girdikten sonra Barca ipleri eline aldı. Sürekli top çevirdiler ve 2-2 bitmesini sağladılar maçın.

Bu akşam oynanacak maçta Pique ve Xavi sahada olacaklar. Bu Barca için önemli bir avantaj. Puyol takımdaki yerini yine alamayacak. İlk maçta Abidal – Mascherano ikilisinden kurulmuştu defans göbeği. Bu maç için Abidal'in sol beke çekileceğini ve stoperde Pique'nin görev alacağını düşünüyorum. Thiago da yerini abisi Xavi'ye bırakacaktır. Takımda daha fazla değişiklik olacağını düşünmüyorum.


------------------------Valdes-------------------------

Alves------Mascherano--------Pique----------Abidal

----------------------Busquets-----------------------

----------------Xavi------------Iniesta---------------

Sanchez---------------Messi---------------------Villa

Real Madrid ise ilk maçta gerçekten çok iyiydi. 20 şut çektiler kaleye. Barca'da bu rakam sadece 4. Mourinho hiçbir şeyi değiştirmedi ve 4-2-3-1 ile sahaya çıktı. Mesut da sahanın en iyilerindendi. Coentrao hamlesi beklemiştik ama olmadı. Di Maria'nın kötü formu belki bugün kendisine yer açabilir.

Son dakikalarda verilmeyen penaltı yüzünden 2-2'ye razı oldu Real Madrid. Hakemin bu hatalı kararı da hem Real Madrid'i hem de beni ziyadesiyle üzdü. İddaa oynamıştım ve sadece Real Madrid galibiyetine kalmıştım, hakem engel oldu. Her neyse. Bugün Real Madrid'in işi oldukça zor olacak. Hem Camp Nou'da maç hem de Xavi ve Pique geri dönüyorlar. Yine de ilk maç bir umut ışığı onlar için.

-------------------------Casillas-----------------------

Ramos------------Pepe---------Carvalho-----Marcelo

----------------X. Alonso---------Khedira-------------

Di Maria-----------------Mesut----------------Ronaldo

------------------------Benzema------------------------


Maç saati: 00.00 Yayın: Kanal D

Real Madrid'in kazanmak zorunda olması maçın heyecanını bir kat daha arttıracaktır. Fakat Barcelona'nın fazlaca pas yapıp oyunu tutacağını ve tempoyu düşürmeye çalışacağını düşünüyorum.

Tümer Metin Kerkyra'da


Tümer Metin Yunanistan'da kariyerini ilerletiyor. Larissa'nın küme düşmesinin ardından Süper Lig kulüplerinden Kerkyra'yla bir yıllık sözleşme imzalamış tecrübeli futbolcu. Larissa'daki alacaklarını tahsil edip eşyalarını topladıktan sonra bugün İskeçe'deki kampa katılacak ve Cuma günü de Korfu'ya geçecek.

Kerkyra kulübü, internet sitesinden yaptığı açıklamada Tümer Metin'den "uluslararası bir marka" olarak bahsetti ve bu zamana kadar kulübün formasını giymiş en önemli futbolcu olarak lanse etti. Tümer'in bu transferi, 37 yaşındaki bir futbolcu için muhakkak bir başarıdır. Halen daha gideri olduğunu gösteriyor bu transfer. Burada olsa çoktan futbolu bıraktırmışlardı. Ama Yunanistan'da kafası rahat bir şekilde oyununa bakıyor. En doğrusunu yapmış. Zaten orada oynadığı 75 maçta attığı 23 gol de bunun bir göstergesi. Kerkyra'da da başarılı olmasını umarım...

Fight Club!

Galatasaray, bu sene açıkladığı ve henüz açıklamasa da anlaşıldığı söylenen transferlerle birlikte bir nevi Fight Club'ın değişik bir sürümü haline geldi. Takım içindeki Fight Club üyelerini düşündükçe Fatih Terim'in işinin ne kadar zor olduğu anlaşılıyor. Hoş, Fatih Terim ve teknik kadrosunda yer alan Hasan Şaş da az değildir. Hani böyle oyuncularla başa çıkacaksa ancak bu teknik ekip bunu başarabilir. Bakalım neler yaşayacağız. Umarım ki bu arıza adamlardan verim alınır.

Takımdaki Fight Club mensuplarını kısaca hatırlayalım.

Colin Kazım Richards


Felipe Melo


Abdul Kader Keita


Engin Baytar


...ve tabii ki gözbebeğimiz

Sabri "the Tyler Durden" Sarıoğlu


16 Ağustos 2011 Salı

Emmanuel Eboue Galatasaray'da


Emmanuel Eboue, İstanbul'a geldi ancak henüz kulüp tarafından sözleşmeyle ilgili bir açıklama yapılmadı. Yine de bu transferin "kesin" olarak gerçekleştiğini varsayarak bazı yorumlarda bulunmakta fayda var.

Eboue transferi, bu sezonun en önemli hamlelerinden biri. Bir Fatih Terim takımı için olmazsa olmaz unsurlardan biri böylelikle takıma dahil edilmiş oldu diyebiliriz. Nedir bu olmazsa olmaz unsur? Tahmininiz muhtemelen doğrudur. Çok yönlü oyuncu...

Galatasaray'daki ilk döneminde Ümit Davala, milli takımda Hamit Altıntop'a verdiği rolü bu kez Emmanuel Eboue'ye verecek Fatih Terim. Eboue için sağ bek transferi demek çok doğru olmaz. Tabii ki Eboue'nin ağırlıklı olarak alacağı belli bir rol olacak ancak onun gelişi daha fazla şey ifade ediyor Galatasaray için. Fildişili oyuncu sezon içinde sağ bek, sol bek, stoper, orta saha ve hatta iki kanatta açık olarak kullanılacaktır. Nerede ihtiyaç duyulursa oraya yetişecektir. Arsenal'e gelmeden önce stoper olarak görev yapan (Mensah tipi bir stoper) ve Arsenal'de sağ bek olarak başladıktan sonra çok yönlü bir oyuncu olup yukarıda saydığım bölgelerde görev alan Eboue, Fatih Terim'in saha içindeki jokeri olacaktır. O sağ bek oynadığında Sabri de enerjisiyle orta sahada ya da sağ açıkta görev alacaktır. Ki Fatih Terim'in de Sabri'nin orta saha performanslarını ne kadar çok sevdiğini iyi biliriz.

Ayrıca Eboue'nin en önemli özelliklerinden biri olan renkli kişiliği de Galatasaray için takım içindeki atmosfere sağlayacağı katkı açısından çok önemli. Eboue bir Taffarel etkisi gösterebilir mi bilmiyorum ancak yabancılara karşı olduğu varsayılan ön yargıyı kıracağı kesin. Tabii Taffarel'in de teknik kadroda olduğunu düşünürsek, oluşacak ortamı varın siz düşünün.

Eboue'nin henüz 28 yaşında olduğunu da belirtelim. Normal şartlarda 4-5 sene daha üst düzey katkı sağlayabilecek durumda. Umarım ki öngörülen katkıları sağlayacaktır Eboue.

15 Ağustos 2011 Pazartesi

Şimdi PFDK Düşünsün!


Her yerde aynı yorum: Dağ fare doğurdu.

Bu cümle, kesinlikle bugünkü durumu açıklıyor. TFF Başkanı Mehmet Ali Aydınlar'ın şike konusunda yaptığı açıklama başka türlü tanımlanamazdı herhalde. Uzun süre konuştu ancak neredeyse hiçbir şey söylemedi. Sermayenin çıkarının zedelenmeyeceğini biz zaten biliyorduk. Böyle bir durumda sermayenin çıkarını zedelememek de ancak konuyu sulandırmakla mümkündü. Öyle de yapıldı.

Ayrıntıya girmeye gerek yok. Tarafların savunma haklarının üzerinde duruldu ve bir anlamda "yargısız infaz yapmayacağız" dendi. İyi güzel de o zaman bugüne kadar neden beklendi? Neden kozmik oda oluşturuldu? Neden Etik Kurulu oluşturuldu? Bu Etik Kurulu aradan geçen süre zarfında ne yaptı? O 26 klasörde ne yazıyordu? Ve en önemlisi, bugün yapılan açıklama bir ay önce de yapılamaz mıydı?

Bugün başımıza gelen tamamen zaman kaybetmektir. Ya "düşürdüm" de ya da "yok kardeşim düşürmedim" de. Bütün boşlukları doldur. Tüm soru işaretlerini cevaplandır. Topu taca atıp kaçma. Avrupa kupaları sorulunca "isteyen katılmasın" laubaliliğini yapma. Adam gibi karar ver. Karar ver diye görevlendirilmişsin zira.

Digiturk'ün çıkarlarını korumak en kolayı. Ne şiş yansın ne kebap anlayışıyla nereye kadar gidecek acaba Türk futbolu. Sezon ortasında iddianame çıkınca ne yapacaksın? Şansal Büyüka bu sezonu oynat, cezalar 2012-2013'ten itibaren geçerli olsun diyor. Mantığa bakın. Varsayalım bu sezon Fenerbahçe ya da Beşiktaş (ya da kimin adı geçiyorsa) şampiyon oldu. Sonra bu şampiyonun şike yaptığı yargısına kesin olarak varıldı ve küme düşme cezası verildi. Eee tescil edebilecek misin o şampiyonluğu? Seneye kimin düştüğü kimin Avrupa'ya gideceği nereden belli olacak mesela? Federasyon da Şansal'ın kafasındaki fikirlere paralel gittiği için tüm bunlar bulanık. "O gün gelsin bakarız" mantığıyla olmaz bu işler. Ha, belki o güne kadar beklemez, istifa ederler, yeni federasyonun kucağına da nur topu gibi bir bomba bırakırlar. Olur mu olur. Burası Türkiye...

Bu açıklamadan sonra bildiğim tek şey var. Bugünkü açıklamanın kaybedeni hepimiziz aslında. Türk futbolu toptan kaybetti bugün. Buna düşüp düşmeyeceği tartışılan Fenerbahçe, Beşiktaş gibi kulüpler de dahil. Hepimiz kaybettik...

Nejat Biyediç'i Kaybettik


Bir efsane daha gitti. Sabahın tüm güzelliğini alıp götüren bir haber bu.

Nejat Biyediç, her ne kadar son dönemde unutulmuş gibi görünse de bu ülke futbolu için gerçekten önemli figürlerden biriydi. Bursaspor'un o efsanevi kadrosunun mimarlarındandı. 90'ların ortasında, hepimizi yepyeni bir futbol heyecanıyla tanıştırmıştı. Son derece aklı başında, sakin ve güven veren bir insandı.

Karabükspor'da çalışmış olması da kendisini benim için özel yapan etkenlerden birisidir. O zamanlar 15-16 yaşlarındaydım herhalde. Kulüp, Nejat Hoca'ya bizim oturduğumuz apartmanın yanındaki apartmandan bir lojman tahsis edecekti. O apartmanda da yakın bir arkadaşım oturuyordu ve onunla basketbol oynamak için sözleşmiştik. Kapılarının önünde beklerken birden Nejat Hoca'yla göz göze geldik. Muhtemelen taşınacağı eve bakmaya gelmişti. O zamana kadar televizyondan gördüğüm bir insanı birden kanlı canlı karşımda görmek şaşırtmıştı beni. Bakakaldım... Adamcağız da kendisine gözleri dikip bakan çocuğu uyandırmak istemiş olacak ki, sıcak bir tavırla "Merhaba, nasılsın?" dedi. "İyiyim... Teşekkürler..." diyebildim.

Sonradan 2007 yılında lösemi teşhisi koyulduğunu öğrendik kendisine. O hastalığı yenmişti aslında ancak çok yıpranmıştı. Bu sabah aldığımız bu vefat haberi, beni ayrıca, özel olarak üzdü...

Toprağı bol olsun...

Cesc Fabregas Barcelona'da


2 yıldır sabah akşam tüm personelleriyle uğraştıkları transferi nihayet sonlandırdı Barcelona. Resmi açıklama, takım Barnebau deplasmanındayken yapıldı bu da hayli ilginç.

14.5 milyon euro hemen, 14.5 milyon euro ekim'de ve 5 yıl boyunca her sene 1 milyon euro olmak üzere 34 milyon euro karşılığında gerçekleşti transfer.

Teknik olarak inceleme yapma fırsatımız oldu daha önce birkaç vesileyle o yüzden kısa keselim. Xavi ve Iniesta'yı yedekleyecektir ilk etapta. İleri üçlüden biri eksik olursa da Iniesta'nın oraya çekilme ihtimali ve Fabragas'ın yine orta sahada yer alma durumu söz konusu.

Bu transferden mutsuz olan iki isim Thiago ve Pedro'dur. Formasını Alexis Sanchez'e kaptıran Pedro'nun işi artık biraz daha zor. Thiago ise Xavi ve Iniesta'nın ikisinin birden sakatlanmasını bekleyecek ki bu beklentide olan bir başka isim daha var. Keita...

Bunlar Guardiola'nın işi elbette. Biz, çok iyi bir oyuncunun, çok iyi bir takıma yapacağı katkıyı izlemekten zevk almaya bakacağız...

14 Ağustos 2011 Pazar

Real Madrid vs. FC Barcelona / Süper Kupa İçin İlk Adım

Kral Kupası'nın sahibi Real Madrid, şampiyon Barcelona'yı ağırlıyor Süper Kupa finali ilk maçında... Geçtiğimiz sezon 5 kere karşılaştı bu iki ekip ve bu iki teknik adam. İlk maçta, Real Madrid'in uğradığı hezimet, diğer maçlarda dengeli bir oyuna bıraksa da yerini, totalde karlı olan taraf yine Barcelona oldu. Hem Şampiyonlar Ligi'nde tur atlayıp kupaya uzandılar hem de sezonu şampiyon olarak kapattılar. Real Madrid'e de Kral Kupası kaldı.


Biz buralardan bu iki büyük takımının oynayacağı maç için heyecanlanıyoruz ve maç saatini beklemeye koyuluyoruz. Sebebimiz çok... Barcelona, Real Madrid, Jose, Pep, Xavi, Messi, Iniesta, Pique, Ronaldo, Casillas, Di Maria, Bernabeu...


Fakat bizim heyecanımızı kıran şeyler de olmuyor değil. İlk olarak Barcelona'nın Fabregas aşkı. Bugün dahi Valdes olsun, Guardiola olsun, Fabregas transferi ile ilgili açıklamalar yapmaya devam ettiler. Dünyanın en güzel maçına çıkacaksın hala Fabregas transferini düşüneceksin. Sanki kadronda Xavi, Iniesta, Thiago yokmuş gibi.


Diğer yandan Mourinho “yazın en önemli kupası gibi görünebilir ama sezonun en önemsiz kupası” demiş Süper Kupa için. Sağolsun... Üç kuruşluk keyfimiz var, adamın yaptığı açıklamaya bak. Arkadaş bizim ligimiz oynanmıyor, futbola açız, nerede maç bulsak atlıyoruz, bir güzel andan bin güzel hikaye yaratıyoruz, senin ne hakkın var canımızı sıkmaya?


Ve son can sıkıcı durum. Maçı Kanal D yayınlayacak. Ertem Şener veya İlker Yasin'in sunacağı konusunda şüphemiz var mı? Kumandamızdaki “mute” tuşu yoğun bir mesai yapacak bu akşam 23.00'da.


Real Madrid:


Neyse işimize bakalım, geçelim takımların durumuna. Real Madrid ile başlayalım. Ev sahibi ne de olsa. Real Madrid kadrosuna Nuri, Hamit, Varane, Coentrao ve Callejon gibi isimleri kattı. Kayıp olarak sayabileceğimiz bir isim de yok açıkçası. Garay gitti, Adebayor döndü ama bu ayrılıklar Real Madrid'i hiçbir anlamda etkileyecek değişiklikler değil.


Bir önemli değişiklik de teknik ekipte yaşadılar. Valdano'nun görevine son verildi ve artık tüm yetki Jose'de. Real Madrid çok iyi bir hazırlık dönemi geçirdiler. Tüm maçları kazandılar ve özellikle hücum anlamında bütün beklentileri karşıladılar. Benzema attığı gollerle dikkat çekti diyebiliriz. Mourinho'nun 4-3-3 oynayacağız açıklamasına rağmen 4-2-3-1'i daha fazla denediklerini gördük. Yine de bu karşılaşma için 4-3-3'ü deneyeceklerini düşünebiliriz. Geçtiğimiz sezon Barca'ya kafa tutmalarını sağlayan sistem buydu çünkü. Pepe orta sahada oynamıştı ve sertliğiyle yıldırmıştı Barcelona'nın teknik kapasitesi yüksek elemanlarını. Fakat bu sefer Pepe'nin savunmada Coentrao'nun orta alanda yer alması bekleniyor. Mesut'a yine kulübe yolları görünebilir...


Sergio Ramos sakatlığı atlattı ve takımdaki yerini alacak. Hamit ve Granero kesin olarak yoklar. Nuri düzelmeye başlamış yavaştan ama o da takımdaki yerini alamayacak.


Muhtemel 11:


-----------------------Casillas-------------------


S. Ramos-------Pepe-----Carvalho------Marcelo


--------X. Alonso---Khedira----Coentrao--------


Di Maria------------Benzema------------Ronaldo


FC. Barcelona:


Barcelona yine çok fazla transfer işlerine girişmedi. Geçtiğimiz sezon başka takımlara kiralanan Cacares ve Ibrahimovic, bu sene başında bonservisleriyle verildiler. Milito da ülkesine döndü. En önemli kayıp belki de yedek golcü Bojan'ın Roma'ya transfer olması. Jeffren de Sporting Lizbon'a gitti. Gelen tek isim Alexis Sanchez. Hleb ve Keirrison takıma döndüler. Pek fazla şans bulabileceklerini düşünmüyorum.


Takım yeni bir yıldız daha çıkarttı bu sezon başında. Thiago Alcantara, Katalanların yeni gözdesi. Xavi ve Iniesta varken çok fazla oynayacağını düşünemeyiz ama çok önemli bir alternatif. Fakat ne yazık ki Fabregas'ın takıma katılmasına sayılı günler var. Fabregas takıma gelince, bu önemli yetenek iyice unutulabilir...


Bu akşamki maçta Puyol, Afellay ve Maxwell kadroda olmayacaklar. Puyol'dan çok emin olmayalım yine de. Defans hattı nasıl kurulacak emin olamıyoruz. Puyol varsa işler kolay. Sol bek Abidal olur hallolur ama Puyol yoksa, Abidal ya da Mascherano stopere çekilecek. Abidal sol beke gelirse yerine Adriano oynayacak ama bu uzak ihtimal gibi. Pique, Xavi ve Busquets'in kadroda olmaları bekleniyor. Guardiola Xavi'yi riske etmek istemeyiz, maç günü durumuna bakacağız demişti. Thiago ilk 11'de yer alabilir.


Muhtemel 11:


-----------------V. Valdes-----------------


Alves-----Mascherano---Pique-----Abidal


--Xavi(Thiago)--Busquets-----Iniesta-----


Pedro-------------Messi--------------Villa


İlk maçta avantajı kim elde edecek göreceğiz. Umarım anlatıcılar yüzünden zehir olmaz gecemiz...

12 Ağustos 2011 Cuma

Futbol Dünyasına Son Hediye: adipower Predator

adidas’ın futbol dünyasına en son hediyesi:

adipower Predator®

1920 yılından bu yana dünya spor endüstrisine destek veren,

sporun ve sporcunun gelişimini misyon edinen bir marka olan adidas

şimdi de, efsane Predator® ailesi içerisinde bu zamana kadar üretilmiş

en mükemmel krampon olan adipower Predator®’ı futbol dünyasına tanıtıyor.

Temeli 90’lı yılların başında atılan Predator®’ın yeni jenerasyonu, mükemmel top kontrolü sağlayarak performansı zirveye çıkarmak için ileri teknolojiler ile donatıldı.

Son 20 yılın en iyisi

adipower Predator®, mükemmel top tutuşu için geliştirilen ve Predator® Element olarak adlandırılan yeni bir teknolojiye sahip. Silikon ve kauçuk bileşimi bir materyal olan Predator® Element, ayakkabının iç yan kısmına konumlandırıldı. Bu malzeme, topa vururken her hava koşulunda mükemmel top kontrolünü sağlamaya yardımcı oluyor. Predator® Element teknolojisinde kaydedilen bu ilerleme, adipower Predator®’ı, bu zamana kadar üretilen en mükemmel Predator® yapıyor

Sprint Frame tabanı hem hafif hem dengeli

Krampon aynı zamanda, adizero F50’de de bulunan ve ayakkabının ağırlığını yüzde 25 oranında azaltarak sadece 230 gram olmasını sağlayan yenilikçi Sprint Frame taban yapısına da sahip. Sprint Frame’in de eklenmesiyle adipower Predator®ın malzeme katmalarının sayısı ve genel olarak kramponun ağırlığı azaltılırken, aynı zamanda geometrisi ile futbolcuya denge kazandırılıyor.

Powerspine Teknolojisi ile maksimum enerji, mükemmel esneklik

Daha önceki Predator® jenerasyonları gibi yeni adipower Predator® de, kramponun burnu ile atılan şutlarda enerji kaybını minimuma indiren Powerspine Teknolojisi’ne sahip. Powerspine rahat ve daha uzun süre yorulmadan koşmaya yardımcı oluyor.

“Oyunun yeni standartlarını adipower Predator® sayesinde oyuncu belirliyor”

adipower Predator®’ı yeni nesil futbolcuların beklenti ve ihtiyaçlarına cevap vererek, oyunun standartlarını oyuncunun belirlemesi için geliştirdiklerini ifade eden Ürün Müdürü Aubrey Dolan, “Yeni nesil oyuncuların ihtiyaçlarına özel olarak yeni nesil bir Predator® geliştirdik. Bu neslin oyuncuları, genç, kendine güvenen ve aynı zamanda oyunun standartlarını dilediği gibi yönlendirme yeteneğine sahip oyuncular. Sprint Frame, Powerspine ve Predator® Element teknolojilerine sahip tüm yeni adipower Predator®’lar ile oyunun asıl sahibi onlardır” dedi.

Futbol dünyasının yıldız isimleri test etti, onayladı

Kaká (Real Madrid FC), Nani (Manchester United FC), Xavi (FC Barcelona), Van Persie (Arsenal FC), ve Gerrard (Liverpool FC) gibi dünyaca ünlü futbol yıldızları, yeni adipower Predator®’ı test ederek, yaptıkları yorumlar ile ayakkabının geliştirilmesine katkıda bulundu.

Ağustos ayında adidas mağazalarında

Açık mavi-elektrik sarısı ve siyah-kırmızı renk kombinlerinin kullanıldığı yeni adipower Predator®, Ağustos 2011’den itibaren adidas mağazalarında satışa sunulacak.

11 Ağustos 2011 Perşembe

Mehmet Batdal Kardemir Karabükspor'da


Kardemir Karabükspor, forvet için bir takviye daha yaptı bugün. Galatasaraylı Mehmet Batdal, bir yıllığına kiralık olarak Karabükspor'a imza attı.

Mehmet Batdal, 25 yaşında ve 1,95 boyunda. Yıldızı Bucaspor'da parlamış, beş yıl boyunca İzmir kulübünde forma giyip takımı önce Bank Asya 1. Lig'e, ardından da Süper Lig'e çıkardıktan sonra Galatasaray'a transfer olmuş bir oyuncu. Galatasaray'da forma şansı bulamayan Mehmet, geçen sezonun ikinci yarısını ise Konyaspor'da geçirmişti.

Mehmet Batdal, uzun boyuna rağmen hava toplarında etkili bir futbolcu değil. Ayağına çok hakim ancak adam eksiltip topla dripling yapamıyor. Topu alır, döner, dağıtır, arkadaşlarına pozisyon hazırlar. Kendi bir pozisyon yakaladığında ise görerek, bakarak plaseyi bırakır. Tabii ki bunlar güzel özellikler ancak bir sorun var ki, Mehmet Batdal tüm bu saydıklarımın hiçbirini seri bir şekilde yapamaz. Çok ağırdır. Ve zaman zaman oyun içinde kaybolur gider. 25 yaşından sonra da bu eksikliklerini ne derece kapatabilir, orası meçhul.

Mehmet Batdal'ın, Karabükspor'un aradığı oyuncu olup olmadığını zamanla göreceğiz. Bana pek öyle bir oyuncu gibi gelmiyor açıkçası. Sinan Kaloğlu, İsmail İsa ve Luton Shelton'dan farklı bir tarzı olduğu kesin. Ancak koşan takımda ne gibi bir role sahip olacağını çok da kestiremiyorum.

Oyuncunun Bank Asya Ligi'nde Bucaspor'la gösterdiği performans oldukça etkili. Takımın gol yükünü çektiği gibi, saha içindeki liderliğini de yapıyordu. Ancak geçtiğimiz sezon Konyaspor'da hemen hemen hiç oynayamaması da soru işareti yaratmıyor değil. Bir de sık sık yaşadığı sakatlıklar var. O konuda nasıl bir sezon geçirecek, o da merak konusu.

Umarım ki Karabükspor'da kendisini bulur. Bu arada Bucaspor'da beraber başarılı bir dönem geçirdiği Erkan Taşkıran'la da tekrar bir araya gelmiş oldu. Umarım ki bu uyum Karabükspor forması altında da sürer.

Tuncay Şanlı Bolton Wanderers'ta


Tuncay Şanlı bugün tekrar Premier Lig'e dönüş yaptı. Kendisini bu kez Bolton Wanderers formasıyla izleyeceğiz.

Stoke City ve Wolfsburg'da kaybolan 2 senenin ardından umarım ki bu kez aradığını bulur. Bu kez nasıl bir performans ortaya koyacağını çok merak ediyorum. Neticede Tuncay dayanıklılığı ve yıpratıcılığıyla iş yapan bir oyuncuydu. Başarıya bu sayede ulaşmıştı. Yaşı ilerledikçe bu özelliği kayboluyor haliyle. Bir de özel hayatına pek dikkat etmediği söyleniyor. Hoş, istediği gibi yaşama hakkı vardır ancak ciğerleri sayesinde 90 dakika boyunca koşmak zorunda olan ve ortaya koyduğu enerjiyle maçı takımına kazandırması gereken bir oyuncunun da sahip olduğu bu en önemli özelliğine iyi bakması gerekir. En önemli silah, en çok korunan olmalıdır. Tuncay son dönemde bunu yapamamıştı. Ancak Felix Magath'tan yediği komando antrenmanları sayesinde biraz toparlamış olabilir.

Umarım ki Bolton'da şu yukarıda gördüğünüz fotoğraftaki kadar diri ve başarılı bir dönem geçirir. İyi bir Tuncay, milli takıma da lazım...

Kategoriler

201 afrika uluslar kupası 2010 dünya kupası 2014 dünya kupası a milli takım a2 ligi abdul kader keita abdullah avcı adana demirspor adanaspor adnan polat adriano ajax akhisarspor alanyaspor alex de souza alexis sanchez ali sami yen stadı almanya alpaslan dikmen altay amerika birleşik devletleri andre santos andrea pirlo ankaragücü ankaraspor anket antalyaspor arda turan arjantin arsenal arsene wenger as monaco atınç nukan atletico madrid aurelien chedjou avustralya aydın karabulut aykut erçetin aykut kocaman azerbaycan aziz yıldırım ballon d'or bank asya 1. lig barcelona başakşehir batuhan altıntaş batuhan karadeniz bayer leverkusen bayern münih bekir irtegün belçika benfica bertul kocabaş beşiktaş Beşiktaş ve City blogtivi bogdan stancu bolton wanderers boluspor borussia dortmund bosna hersek braga brezilya bucaspor bundesliga burkina faso bursaspor bülent ataman bülent korkmaz bülent uygun bülent ünder caner erkin celal kıbrızlı celtic cem sultan cesc fabregas ceyhun eriş ceyhun gülselam cezayir championship chelsea christoph daum claudio bravo claudio caniggia claudio pizarro claudio taffarel copa america corinthians cristiano ronaldo cska moskova cüneyt çakır çaykur rizespor daniel güiza danimarka david villa deniz kadah denizlispor deportivo la coruna didier drogba didier zokora diego maradona dirk kuijt diyarbakırspor doğaüstü futbol gerçekleri dunga dynamo dresden egemen korkmaz eintracht frankfurt elano elazığspor elvir baliç emiliano insua emmanuel emenike emre can erdoğan arıca eskişehirspor euro 2012 euro 2016 fabio bilica fanzin faryd ali mondragon fatih terim fc sion fc twente felipe melo fenerbahçe fernando muslera ferudun tankut fifa fildişi sahili formalar frank lampard frank rijkaard fransa franz beckebauer futbol sandığı galatasaray gana gaziantepspor gençlerbirliği genoa getafe gheorghe hagi giampaolo pozzo gine gino pozzo glasgow rangers gökhan inler gökhan töre gökhan ünal göztepe granada greuther fürth guillermo ochoa gurbetçi futbolcular guti guus hiddink güncel güney afrika güny kore güvenç kurtar haftanın ardından hakan arıkan hakan çalhanoğlu hakan şükür hakemler hamburg hamit altıntop hannover 96 harry kewell hasan kabze hayrettin demirbaş hertha berlin hırvatistan hikmet karaman hollanda honduras hugo almeida ibb ibrahim üzülmez ibrahima yattara iddaa ilkay gündoğan inceleme incleme ingiltere inter irlanda cumhuriyeti ispanya istanbulspor isveç isviçre italya ivica olic j-league japonya jerry akaminko johan elmander jose mourinho jupp heynckes juventus jürgen klopp kadir has stadı kamerun kardemir karabükspor karlsruhe karşıyaka kasımpaşaspor kasper hjulmand kayserispor keylor navas kıymeti bilinmeyenler kocaelispor kolombiya konyaspor kosta rika kulüpler birliği la liga lazio lefter küçükandonyadis leipzig lens ligue 1 lionel messi liverpool livorno lokomotif moskova lomana lualua los galacticos lucas neill lugano lyon maç öncesi maç yorumu mahmut özgener mainz mali mamadou niang manchester city manchester united manisaspor mario balotelli mario götze marius alexe marsilya martin palermo mateja kezman medhi benatia mehmet ali aydınlar mehmet ekici meksika melih gökçek mersin idman yurdu mert günok mesut bakkal mesut özil metin diyadin metin oktay metin tekin mevlüt erdinç mhk michael owen michael skibbe milan milan baros miroslav klose muhammed demirci muhammet reis mustafa denizli mustafa yücedağ nadir çiftçi napoli necati ateş necip uysal newcastle united nicolas anelka nijerya nostalji notts county nuri şahin nürnberg oğuz çetin oğuz sarvan oğuzhan özyakup olcan adın olympiakos orduspor orhan şam osc lille oscar cordoba ömer toprak panathinaikos paok paraguay pep guardiola pierre webo portekiz porto portsmouth premier league premier lig psg ptt 1.lig radamel falcao rafael benitez rais m'bolhi raymond domenech real madrid real sociedad rıdvan dilmen ricardo quaresma rigobert song river plate robert lewandowski roberto carlos robinson zapata roma romario ronaldinho ronaldo rosenborg sabri sarıoğlu sakıp özberk samet aybaba samir handanovic sampdoria samsunspor schalke 04 selçuk inan selçuk şahin semih şentürk senegal sercan sararer serdal adalı sergen yalçın serie a servet çetin sezer öztürk shakhtar donetsk sırbistan simao sabrosa simon kuper simon zenke sinan bolat sinan engin sivasspor slaven bilic slovakya slovenya spor basını sportivi st etienne stefan scepovic stoke city stsl stuttgart süleyman koç süper final şampiyonlar ligi şenol güneş şili tayfun korkut temur ketsbaia tff thierry henry tim howard tim krul tolgay arslan tolunay kafkas tottenham hotspur toulouse trabzonspor transfer tsg 1899 hoffenheim tsl tugay kerimoğlu tunus türk telekom arena twitter u20 udinese uefa uefa avrupa ligi ufuk ceylan unutulmaz ikililer uruguay ümit karan ümit kayıhan ünal aysal valencia vfl wolfsburg villarreal vincent enyeama volkan şen watford wayne rooney werder bremen wesley sneijder yekta kurtuluş yeni zelanda yeşil burun adaları yıldırım demirören yılmaz vural yunanistan yunanistan süper ligi yusuf şimşek yücel ildiz zenit ziraat türkiye kupası ziya doğan zlatan ibrahimovic zoran simovic zvjezdan misimovic

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails