Uzun zamandır bu bloga katkı sağlamıyordum fakat ani bir kararla geri döndüm. Sağolsun Tansu da onayladı ve blogu bir diğer tarafa çekiştirecek olan adam yazmaya başlıyor :) Sebepsizce yazmayı bıraktığım bloga dönme isteğimi nedenlerini bile sormadan kabul eden "kral"a teşekkürler...
Geçelim artık maça...İnönü Stadı yeni haline kavuşmadan önceki son büyük maça ev sahipliği yapacak Pazar akşamı. İki takım için de oldukça kritik bir maç. Şampiyonluk iddiasını sürdürmek isteyen iki takım da kazanmak için her şeylerini koymak adına sahada yer alacak.
Beşiktaş ile başlayalım değerlendirmeye... Sezona "feda" parolasıyla başlayan Beşiktaş, kimsenin beklemediği bir konumda ligde. Galatasaray ile Fenerbahçe'nin puan olarak arzu ettiği seviyede olmaması nedeniyle yarışın içinde kalabilen Beşiktaş, ligin ilk yarısı boyunca "ciğer"ine güvenerek oynadı adeta. Halı saha maçlarında görebileceğimiz bir düzensizlikle geçirdiler koskoca devreyi. Buna rağmen kopmadılar yarıştan.(Yaşanılan büyük sakatlıkları buna bağlamak da mümkün öte yandan.)
İlk yarıda gördüğümüz; Beşiktaş'ın kanat beklerini de hücuma sokarak çok fazla gol attığı ama savunmada da bir o kadar açık verdiğiydi. Bunun sorumluluğunu tamamen savunma oyuncularına yüklemek hata olsa da, kaleci ve defans dörtlüsü içinde standart sahibi olan bir tek Sivok'un bulunması önemli bir faktör.
Devre arasında Beşiktaş'ın savunma bölgesine katkılar yapacağını düşünsek de onlar hücum alternatifleri üzerinde yoğunlaştı. Dentinho ve Niang bu anlamda yapılan transferlerdi. Savunma bölgesinde ise İsmail'in sezon başı, Uğur Boral'ın devre arası sakatlıkları nedeniyle bir sol bek ihtiyacı doğmuştu. Buraya İBB'den Gökhan Süzen transfer edilse de biliyoruz ki Gökhan'ın asıl mevkisi sol açık, en fazla sol iç...
İkinci yarıda Beşiktaş'ta değişen tek şey mental yapı. İlk yarıda gösterilen savunma zaafiyeti onları kontrollü oynamaya itiyor artık. Almeida'nın sakatlığıyla birlikte de hücum sistemleri oldukça tıkanmış durumda. Fakat Beşiktaş'ın hala ortalama bir savunma takımı olduğundan bahsedemeyiz. Gaziantepspor maçında 10 kişi kalmış rakibinden son dakikalarda yediği golle 1 puana razı olan Beşiktaş, yine 10 kişi kalan Sivasspor maçında da kaleci McGregor'un üstün performansıyla 3 puanı alabilmişti.
Beşiktaş savunmasının en büyük zaafiyeti beklerinden kaynaklanıyor elbette fakat orta sahada da top tutamıyor oluşları rakiplerinin ceza alanına çabucak gelmesine yol açıyor. Rakip hücumlarına direnç koyabilen tek güç Necip. Onun da caydırıcı olduğunu söylemek mümkün değil...
Bu kadar zaafiyetinden bahsettikten sonra hücum yönündeki artılarından bahsetmekte de fayda var. Savunmada gedik yaratan bekler, özellikle de Hilbert, hücuma olağanüstü katkılar veriyor. Geçen hafta bir de gol atan Hilbert, aslında Beşiktaş'ın en önemli hücum silahı. Orijin olarak sağ açık olan Hilbert yaklaşık 2 senedir oynadığı sağ bek mevkisine iyice alıştı ve takımının hücumdaki ekstra gücü olarak dikkat çekiyor.
Orta sahanın hücumcu kanat oyuncuları Holosko ve Olcay da sürekli olarak ceza sahası içinde gol arayan isimler. Fakat ikinci yarı itibariyle Almeida'nın sakatlanması ile birlikte Beşiktaş'ın coşkusu ve topu ileri taşıması anlamında önemli kayıplar mevcut. Beşiktaş kısa yoldan hücum alanına ulaşmaya çalışan bir takım. Topu direkt Almeida'ya yollayıp onun indirdiği veya ondan seken topları Holosko, Olcay ve Fernandes ile alarak oradaki varlıklarını sürdürüyorlardı. Fakat ileride Almeida yerine Niang oynayınca bu sistem işlemiyor. Niang topu ayağına hatta mümkünse koşu yoluna isteyen bir forvet. Fizik olarak hazır olmadığı için, bu istediği topları alınca da etkili olamadı şimdiye kadar.Yine de Beşiktaş'ta bu topları atabilecek, topla ilişkisi iyi olan tek orta saha oyuncusu Fernandes. Fakat topun Fernandes ile etkili alanda nasıl buluşturulacağı konusu tam bir muamma. Ne Necip ne de Veli bağlantıyı sağlıklı şekilde kurabilecek özellikte değiller.
Bunlara rağmen Beşiktaş ileride 4+1(Olcay, Fernandes, Holosko, Niang + Hilbert) ile var olabildiği zamanlar oldukça etkili. Çünkü bu oyunculardan Fernandes hariç hepsi direkt olarak topu tehlikeli alana taşımaya programlı oyuncular. Fernandes de onlara bu yolu açmakla uğraşıyor...
Kısacası Beşiktaş'ın topu ayağında tutup, maça hükmedebilecek bir anlayışta olması imkansız. Ama kanatları efektif kullanabildiklerinde ve dönen topları alabildiklerinde etkili olacaklarını söylemek mümkün...
Fenerbahçe'nin ilk yarısı için de deplasmanda maç kazanamamasının, istenilen puanın alınamaması açısından en belirleyici unsur olduğunu söylemek lazım. İkinci yarı itibariyle bu durumu düzeltseler de bu sefer de içerideki maçlarda zorlanmaya başladılar...
Takımda şu an bir kadro şişkinliği mevcut. Bu yüzden sürekli olarak tartışılıyor Aykut Kocaman'ın kadro seçimleri. Fakat Webo ve Emre'nin takıma dahil olmasıyla birlikte kemikleşmiş bir 11'den (Ziegler - Hasan Ali ve pazar günü ortaya çıkacak Topal - Meireles tercihleri dışında) bahsedebiliyoruz artık. Belli bir standartta oynayabiliyor artık Fenerbahçe. Açıkçası fizik olarak da ilk yarının çok üzerindeler...
Hafta arası Aykut Kocaman'ın katıldığı programda da belirttiği gibi savunmayı Webo'yla başlatıyor artık Fenerbahçe. Kuyt profil itibariyle zaten buna yatkın. Solda oynuyor gibi görünse de maç boyu rakip kaleye en yakın isim olarak gördüğümüz Sow da top rakipteyken, topun arkasına ve kanat bekinin önüne geçebildiğinde cidden yerleşmiş bir savunma bloku oluşturabiliyor Fenerbahçe. Ligin ikinci yarısında yenen gol sayısındaki düşüşün en temel nedeni bu.
Orta sahada da Emre'nin bağlantıları iyi kurabilmesi ile Fenerbahçe daha çabuk tehlikeli bölgeye gidebilen bir takım hüviyetini kazandı. Kırılganlığını tamamen atabildi mi bilmiyoruz ama sahada daha güçlü durdukları aşikar. Saha dışı sorunlar(yönetim-taraftar çatışması, Uefa cezaları, medya tutumu vb.) bu kırılganlığı her an tetikleyebilir olsa da şu an moral-motivasyon açısından sağlam olduklarını söylemek mümkün...
Fenerbahçe'nin savunmasındaki en temel sorun aslında Niang'ın en fazla ekmek yiyebileceği durum ile aynı. Beşiktaş bunu kullanabilir mi, Fenerbahçe orta sahası buna izin verir mi, hep beraber göreceğiz.
Fenerbahçe'nin hücum anlamında da en büyük artısı Sow'un sol açık/forvet gibi görünmesine rağmen, çokca merkeze kaçması ve orada etkili olması. Rakip savunmaların, pozisyon alma konusunda oldukça sıkıntılı anlar yaşamasına neden oluyor bu durum. Stoch ya da Caner ile bunu yapamıyor Fenerbahçe...
Yazı çok uzadı, kısa keselim artık... Maçın sonucunu tayin edecek iki faktör olduğunu düşünüyorum. Bunlardan birincisi Sow - Hilbert eşleşmesi. Hilbert, karşısında Sow varken bu kadar rahat hücuma çıkabilir mi? Sow merkeze girdiğinde, Hilbert kademe yapabilir mi? Aynı şeyi Kuyt - Gökhan için de düşünebiliriz ama Kuyt'ın Gökhan'ı takip edeceğinden daha fazla eminiz sanki. Aynı şekilde Gökhan da Hilbert'e oranla daha az hücuma katılıyor, Beşiktaş'ın oyun yapısı itibariyle.
İkinci faktör ise orta sahaların merkezinde oynayan üçlüler. Fernandes üzerinde bir baskı kurmaya çalışacaktır Fenerbahçe, bakalım başarabilecek mi? Kendi defansından seken topları alabilecekler mi yoksa Veli ve Fernandes mi ön plana çıkacak burada? Açıkçası Olcay ve Holosko da merkeze yakın yerlerde alabiliyorlar topları... Bekler orta saha oyuncularına yardım edebilecek mi? Cristian bir Alex olabilecek mi yoksa Maldonado kıvamını mı tutturacak?
Özetle Fernandes ve Cristian'ın rahatlığı ile dönen topları alabilme becerisi oyun; Sow - Hilbert kapışmasının sonucu da skor üstünlüğünü kimin alacağını gösterecek gibi...
Hakem konusuna girmeyelim, bol şanslar...
Derbi maçlardan bahsederken bıkmadan usanmadan yazmamız gereken bir husus da rakip takım taraftarlarının maçlara giremiyor oluşu bana kalırsa. Bu insan haklarına aykırı ve çağ dışı yaklaşım, umarım en kısa zamanda bir son bulur...
4 yorum:
Ali abi Beşiktaş bu sene birçok haddini bilmeze Beşiktaş ruhunu ve gerçek gücünü gösterdi.Bu takımda büyük potansiyel varmış dedirtti ancak görülen o ki derbilerde takım uyuyor yada başka bir deyişle takım çok genç olduğundan derbi havasını kaldıramıyor.Hatta Fernandes bile derbilerde şu ana kadar hiçbir etkinlik gösteremedi.Ancak mabedimizdeki son derbi ve bu tarihe koskoca büyük ve şanlı tarihe efsanelere bir borçtur bu maçtan alınacak zafer.Son derbilerdeki oyun bu derbiye yakışmaz.Yani biz mabedimize son olarak Fenerbaçe yi adeta gömmeliyiz pas yaptırmamalı, kafa kaldırmalarına izin vermemeli,psikolojik olarakta yıkmalıyız.Kim çıkarsa çıksın hangi 11 olursa olsun bu takımdaki bütün oyuncular futbol hayatının en çok sorumluluk aldığı en çok çaba sarf ettiği en çok koştuğu en yürekten oyununu oynamalı.Burada yani bu noktada oyuncu seçimlerinin futbolcu eşleşmelerinin veya sahaya çıkacak 11 in önemi bile olmamalı.Yani kalecimiz kendisini zubizarreta kadar dinamik bek oyuncumuz kendini cafu,carlos kadar hızlı ve teknik orta saha oyuncumuz kendini gattuso kadar emektar forvet oyuncumuz ise baba ronaldo kadar etkin olmalıdır.Bu ruhu herkes kendinde hissetmeli ve burdan efsanevi bir galibiyet çıkarmalıyız
Eline sağlık Berk...
Dönüşün hayırlı olsun bu arada :)
@onur onan
senin düşündüğün gibi düşünmüyorlardır profesyonel oyuncular onur. galatasaray ali sami yen'deki son derbisini, arena'daki ilk derbisini kaybetmişti fenerbahçe'ye. böyle maçlarda iki takım da kontrollü olmak zorundadır. kaliteler de farkı yaratır. aksi sonucu belirleyecek tek şey şans faktörü olabilir. bkz. johnson'un golüyle fenerbahçe'nin kazandığı galatasaray maçı gibi. örneklerde fenerbahçe üzerinden gittim hep ama esnin dediklerinle birebir örtüştükleri için yazdım.
@Adsız
teşekkürler... adsızsın ama belli ki adını biliyorum :)
Haha :) Meçhul çıkmışız...
Ben Nihat, Berk :)
Yorum Gönder