29 Mayıs 2009 Cuma

Rüzgar Gibi Geçti... -2

Serinin ikinci yazısında takımlarımıza gelmeden önce başarılı sayılabilecek kariyere sahip oyunculara değinelim dedim. En azından oynadıkları takımlar, o dönemlerde Avrupa'nın önde gelenlerindendi ya da milli takım performansları gayet başarılıydı. Peki neden başarılı olamadılar? Belki de cevabını kendileri de bilmiyordur.

Demir Hotiç: Güven Sazak'ın Fenerbahçe başkanlığı yaptığı dönemde transfer ettiği 26 futbolcudan biriydi Demir Hotiç. Yıllarca Bundesliga'da başarıyla top koşturmuş ve futbolcu olarak epey de bir saygınlığa erişmişti. Ancak Fenerbahçe'de nedense varlık gösteremedi. Tamamlayamadığı yarım sezonluk dönemde sadece Karabükspor'a attığı bir gol var. O da zaten ceza yayına yakın bir yerden vurduğu, ancak ayağına oturmadığı için tıngır mıngır giden ve 6-7 futbolcunun ıska geçmesiyle fileleri bulan bir toptu. Ayrıca zamanında teknik direktörlüğünü yapmış olan Feldkamp'la aralarında geçen enteresan bir de olay var. O dönem Hotiç takımın en önemli silahlarından ve göreve yeni gelen Kalli'ye "ben asla yedek oturmam aga" diyor. Neticesinde de kendisini tribünde buluyor. Evet, hakikaten yedek oturmamış aslında...



Thomas Hengen: 1999 senesinde Borussia Dortmund takımından Beşiktaş'a transfer edilmişti bu alman. Gerek libero, gerekse de ön libero gibi oynayabildiği için kendisinden yana beklentiler büyüktü. Eh, önceki takımı da Dortmund. O zamanlar iyice kalburüstü bir takım. Ama her ne hikmetse o da yarım sezonu tamamlayamadan ülkesine döndü. O dönemde Almanya'ya geri dönmesindeki en büyük etkenlerden biri olarak hamile nişanlısı gösteriliyordu. Sonradan bebeğin de Hengen'den olmadığı falan ortaya çıkmıştı. En son Aachen takımını çalıştırırken hatırlıyorum kendisini.






Adrian Knup: Aslında parlak bir kariyere sahipti. İsviçre milli takımında neredeyse 2 maçta 1 gol ortalamasıyla oynamasının yanı sıra, senelerce Alman liginde başarıyla ter dökmüştü. Transferi için Galatasaray ve Fenerbahçe kapışmış, sonunda gülen taraf da sarı kırmızılılar olmuştu. Yoksa o bildik sözü biraz değiştirip "mağluptur bu yolda galip" mi demeli? Fatih Terim'in göreve geldiği ilk zamanlarda forma giydiği maçlarda sadece 2 gol atabildi. Aslında ben bu başarısızlığı hazırlık maçlarından birinde Erman Toroğlu'nun kendisi için yaptığı "kamyon gibi" şeklindeki yoruma da bağlıyorum. Gelir gelmez türk spor medyasıyla tanışmak kolay olmasa gerek tabii.

28 Mayıs 2009 Perşembe

Şampiyonların Şampiyonu... Barça...

Zaman zaman durgunlaşsa da genel olarak zevk veren bir futbol ve bütün bir senenin getirisi... Yarı finalden son dakikadaki sihirle finale giden yol ve dün akşamki muhteşem galibiyet... En iyisi sonraki anlara bir göz atmak herhalde.







Bosna ve Türkiye





Hoffenheim'ın Bosnalı golcüsü Vedad Ibisevic 2008-09 sezonunun ortasında sakatlanarak sezonu kapattı. O ana kadar çıktığı 19 maçta, 19 gol ve 7 asist üreterek dikkatleri üzerine çekmişti.

Çok da genç sayılamayacak bu futbolcu, şöhreti yakalayana kadar hemen hemen hiç bir yerde tutunamamıştı. 5 farklı takımda, 4 farklı ligde türlü başarısızlıklar... Ve o da çoğu Bosnalı gibi şansını Almanya'da denemeye kalktı. Alamania Aachen ile toplam 24 maça çıktı ve ancak 6 gol atabildi. Daha sonra Hoffenheim'a transferi gerçekleşti. Orda da ilk sezonu pek hayırlı geçmedi. 31 maç ve sadece 5 gol. Kolay vazgeçilebilir bir adamdı artık Vedad Ibisevic. Yetenekli değil denilip, kapı önüne konulması çok olasıydı. Fakat Hoffenheim teknik direktörü Ralf Rangnick, Vedad'a belki de son bir şans daha vermek istedi. Ve Vedat Bundesliga'ya oynadığı süre içerisinde damgasını vurdu.

Peki ya Bundesliga şampiyonu Wolfsburg'un forveti Edin Dzeko... 86 doğumludur kendisi. Onun için daha ümitli konuşabiliriz. Çünkü fiziği ve o fiziğe rağmen sahip olduğu teknik kapasitesiyle başka bir forvet oyuncusu olduğu aşikar. Yalnız, kariyerine bakınca onu şu an Bundesliga şampiyonu olarak değil de düşmemeye oynayan bir türkcell süper lig takımında görsek şaşırtıcı olmazdı. Sarajevo takımında 40 maçta 5 gol atabilmiş daha sonra gittiği Teplice'de de 43 maçta 17 gol bulmuştur. Şu anda oynadığı Wolfsburg takımındaki ilk sezonunda ne yapmış Dzeko? 28 maçta 8 gol atmış. Bizim takımlarımızdan birinde böyle bir performans sergilemiş forvet oyuncusu sizce ertesi sezon nerelerde olurdu? Felix Magath onu vazgeçilmez ilk 11 oyuncusu yaptı ve Dzeko 33 resmi maçta 30 gol kaydetti..

Amaç sayılarla kafa bulandırmak değil. Bir mantaliteden ve bu mantalitenin, ülkelerin toplam futbollarına yaptıkları etkiden söz etmekte fayda var diye düşünüyorum. Bizim gol kralımız bir sezon 17 gol atıyor, ertesi sezon 17 maça ilk 11'de bile çıkamıyor. Dzeko ve Ibisevic kariyerlerinin bir yerlerinde Türkiye'ye uğramış olsalardı ve aynı ya da benzer performansları gösterselerdi şu an nerelerde olurlardı? Bunun sebebi Felix Magath gibi teknik direktörlerimizin olmaması mıdır? Yoksa ülkedeki futbol eğilimi midir?

Middlesbrough'u, Blackburn'u, Real Betis'i, Real Sociedad'ı Fenerbahçe'ye, Galatasaray ve Beşiktaş'a oranla küçük gördüğümüzden; bir gazla elde edilmiş günlük başarıları (2002 Dünya Kupası 3.lüğü ve 2008 Avrupa Şampiyonası yarı finali) hem ukalalığımızdan hem de hazırlıksız yakalanmamızdan ötürü sindirememizden olacak ki aynı grupta yer aldığımız Bosna, geçmişi pek de parlak olmayan adamlarla bizim önümüze, çok da hakkederek geçebiliyor.

Biz Arda gitmesin, Mehmet Topal gitmesin, Semih gitmesin diyerek kendimizi yemeye devam ederken, Bosna senelerdir Avrupa'nın çeşitli yerlerine özellikle Almanya'ya futbolcu ihraç ederek dünya futboluna adapte olabiliyor. Oraya giden futbolcular da bir şekilde kendilerine ikinci hatta üçüncü şansın verileceğine inanarak sadece işlerine konsantre oluyorlar. Ve sonuç ortada. Bosna yükselen değer, Türkiye ne yaptığı belli olmayan kaliteli futbolcuları barındıran bir takım.

Bunu sağlayan nedenlerin arasında elbetteki Galatasaray'ın Uefa Kupası'nı kaldırmasından sonra çil yavrusu gibi Avrupa'nın çeşitli yerlerine dağılmış futbolcuların aynı hızla geri dönmeyi tercih etmesi olabilir. Kimse Nihat gibi gider gitmez başarıyı yakalayamadı. Ama o gidenler şunu anlayamadı. Orda sadece işini yapacaksın ve sen işini yaptıkça birileri, bir şekilde sana sahip çıkacak. Hangisi döndüğünde tekrar başarılı oldu? İşte dönmeyip orada kalanlar... Nihat, Tugay... Şu anda saygı duyulan ve gelecekte de saygı duyulacak olanlar. Peki Okan Buruk, Hakan Ünsal, Fatih Akyel?

Türk Milli Takımı'nı dünya futboluna adapte etmek ve ileride iyi yapabildiği bir işten ötürü saygı görmek isteyen yetenekli futbolcularımızın Tugay'ın vedasını izleyip bir an önce karar vermelerini temenni ediyorum. Arda Turan bir Okan Buruk bir Hasan Şaş olarak kalacaksa; biz yarı final oynadığımız turnuvaların ardından diğer bir turnuvaya katılamayacak kadar kötü olmaya devam ederiz. İşini yapabilmek için birçok işle daha uğraşmak zorunda kalan beyinlerle, başarıya hazırlıklı olmak ne kadar olanaklıdır?

25 Mayıs 2009 Pazartesi

Erken Vedalar...


Geçtiğimiz pazar günü futbol dünyasının iki büyük yıldızı kariyerlerini tozlanmak üzere sandığa bıraktı. Birçoğumuzun kendini bildi bileli sahalarda yer alan bu iki isim, eminim isteselerdi 2-3 yıl daha üst düzey futbol oynayarak bu kariyerlerine devam edebilirlerdi.

İlki, 41 yaşında futbol hayatına nokta koyan italyan Paolo Maldini. AC Milan'ın efsanevi kaptanı, kırmızı siyahlı formayla geçen ve başka hiçbir kulübü barındırmayan 24 yıllık profesyonel futbol kariyerini geçtiğimiz pazar, AS Roma ile oynanan lig maçıyla sonlandırdı. İlk olarak 1985 yılının ocak ayında Milan'la ilk resmi maçına çıkan Maldini, bu zamana kadar 901 kez Milan forması, 126 kez de İtalya milli takımı forması giydi.
Futbolunu özleyeceğimiz bir diğer efsane de bize ait. Aslında tam da bize ait değil. İngilizler bizim sahiplendiğimizden daha çok sahiplenmiş belli ki. Tugay Kerimoğlu da bundan sonra futbola başka alanlarda hizmet vermesi beklenenlerin arasında yerini almış oldu. İlk olarak 1987 yılında Galatasaray ile maçlara çıkmaya başlayan Tugay, sarı kırmızılı formayı giydiği 282 maçı 34 golle tamamladı. Ardından 2000 yılında transfer olduğu Glasgow Rangers takımıyla 58 maça çıkıp soluğu İngiltere'de aldı. 2001 yıından bu yana formasını tam 260 kez giydiği Blackburn Rovers takımında 19 kez ağları buldu.
Umarım ikisi de bu zamana kadar elde ettikler birikimi gençlere hediye ederek futbola katkı yapmaya devam ederler.

23 Mayıs 2009 Cumartesi

Rüzgar Gibi Geçti... -1

Turkcell Süper Lig'in bitimine günler kala futbolsuz kalacak olan futbolkolikler aslında o kadar da üzgün değiller, her sezon olduğu gibi yine transfer sezonu heyecanla bekleniyor. Asparagasları ve yıldızları ile transfer sezonları bazen ligden bile daha keyifli olmuştur. Transfer sezonunun şüphesiz en beklenen isimleri "yabancı transferler"dir. Günümüzde eski yıllara oranla kısmen daha başarılı olan yabancı transferlerde kulüplerin son dakikada kontenjanı doldurmak adına tırto transferlere imza attığı da sıkça görülür. Bu isimlerin bir kısmı sezonu tamamlarken diğer kısmı bazen yarım sezonu tamamlamadan bohçalarını alıp kaçarlar. Bu serimiz o bohçalarını alıp kaçanlar üzerine, nasıl geldiler, neden geldiler ve haber alınabilenler şimdi ne yapıyorlar...

Mario Nazare (Marinho): 2. Daum döneminde Beşiktaş'a gelmiş olan Marinho, ülkesinde kalburüstü savunma oyuncuları arasında gösterilmekteydi. Hatta o dönem Beşiktaş savunmasının bel kemiği olan Ronaldo, "Marinho ile samba yapacağız" açıklamasını yapmıştı. İlk geldiği hafta 0-0 bitmiş Samsunspor maçında yaklaşık 15 dakika forma giyen Marinho'nun bir topu direkten dönmüş, maçtan sonra yönetimle görüşerek sessiz sedasız takımdan ayrılmıştı. Hala ülkesinde forma giymekte.



Mike Marsh: Souness'in dümene geçişi ile Galatasaray'a damlayan üçlünün en sansasyonel olanıydı şüphesiz. Liverpool'un orta sahasında oynayan Marsh, güçlü, sağlam teknikli ve uzaktan şutları ile Türk futboluna iyi kötü katkı yapması beklenen bir isimdi. TSYD maçlarında fena performans sergilememiş olan Marsh, lakin ligin ilk maçı olan Vanspor maçında otelde vukuat çıkartmış ve gönderilmiştir. İngiltere'ye dönen Marsh, Southend United, Kidderminster Harriers ve Southport formalarını giyerek futbol sahnesinden ayrılmıştır.



Ion Lutu: 1998 yılında Hagi'nin tavsiyesi üzerine Galatasaray'a alınmış olan Lutu, süper tırt futbolu sonucu uzunca takılmayarak acilen gönderilmiştir. Galatasaray'dan ayrıldıktan sonra Kıbrıs, Ermenistan, Kazakistan gibi birçok tırt futbol ülkesinde forma giymiş olan Lutu, bir şekilde futboldan ekmek yemiştir ve hala Kore liginde yemektedir neticede, saygımız var...



Araştırmamız tabii ki bu kadarla sınırlı kalmayacak, bizi izlemeye devam edin...

Bir Türk Futbolcusu Karakteristiği : Terleyince Tüten Kafa

Senelerdir çoğu yerde karşımıza çıkar "Türk futbolcusunun özelliği yok aga" geyiği. Klasik açıklama şundan ibarettir, Brezilya futbolcusu teknik, İtalyan futbolcusunun savunma yönü sağlam, İskandinavlar hava toplarında başarılı, Almanlar disiplinliyken bizim oyuncularımızın ekstra bir özelliği yoktur. Ben bu fikre hiçbir zaman katılmamışımdır, bizim oyuncularımızın da kendilerine has özelliklerli vardır. Bunlardan önemli olanlarından birisi de "terleyince tüten kafa" özelliğidir.

Bu özellik her futbolcuda yoktur aslında, genel olarak maçlarda çok efor sarfeden kısa saçlı oyuncular bu sınıfa girerler. Hatta şahsi kanaatimce İbrahim Üzülmez sırf kepçe kulaklarını kapatmak için değil, aynı zamanda bu tütme hadisesini engellemek için uzatmıştır altın saçlarını.


Tüten kafa denince akla ilk gelen Galatasaray'ın sağ kanadının yıldızı Sabri Sarıoğlu. Süper saç stili ve oyun tarzı kafasının tütmesine çok müsait olan Sabri'nin kafasındaki duman miktarı maç sonu kutlamalarda zirve yapıyor. Maalesef kafa yapısından dolayı saçlarını uzatma şansı olmayan Sabri bir ömrü tüten kafasıyla geçirmek zorunda.





Aynı şekilde Galatasaray'ın ateşli yıldızı Hasan Şaş, ateşini dışarı o kel kafasından yansıttığı için tütme sorunu ile sık sık karşılaşır. Olsun, biz Türkler Hasan'ı böyle sevdik.

Velhasıl sayın eleştirmenler, gördüğünüz üzere Türk futbolcusu özelliksiz değildir. Buradan adını anamadığım Murat Erdoğan, Gökhan Zan, İbrahim Toraman gibi isimlere selam ederim.

22 Mayıs 2009 Cuma

Sahalardaki Erkek Güzelleri Üzerine Bir İnceleme - vol.3

Bir süre ara verdikten sonra seriye yeni isimlerle devam edelim dedim. Bugün inceleyeceğimiz futbolcular da en az öncekiler kadar çirkin. Üstelik fotoğraflarından da anlaşılacağı üzere, bizlere malzeme vermek için de özel bir çaba içerisindeler sanki...

Seriye geçmişten bir giriş yapalım istiyorum. Brezilya'ya gidiyoruz. 70'lere... Listenin ilk sırasında dönemin futbol idolü Socrates var. Ünlü futbolcu, o zamanların modasının kurbanı olmuş belli ki.

Biraz daha günümüze yaklaşınca Ajax'ta tanınıp kariyerinin zirvesini Arsenal'de yapan nijeryalı futbolcu Nwankwo Kanu'yla karşılaşıyoruz. Kanu, gerçekten idol olacak çirkinlikte bir futbolcu. Belki de karşısındaki savunma oyuncuları, onu bu sevimliliğyle ciddiye almadıklarından dolayı bu kadar başarılı olmuştur, ne dersiniz?

Yukarıda bir fotoğrafını gördüğünüz Peter Crouch'un hangi fotoğrafını koyacağımı şaşırdım açıkçası. Hepsi birbirinden korkunç. Ben de bu nedenle birkaç fotoğrafını birden koyup yorumu sizlere bırakayım en iyisi. Malum, bazen kelimeler yetmiyor...

Crouch bu pozisyonda gole ulaşmak için kaleciyi korkutma yolunu seçmiş. işe yaramış görünüyor


Crouch'un çirkinliği karşısında Cristiano Ronaldo bile şaşkınlığını gizleyemiyor

Crouch, bana kalırsa futbolu bıraktıktan sonra da bu konuda bir idol olarak her zaman anılacak.

Madem Britanya'ya uğradık, oradaki başarılı temsilcimiz Tuncay Şanlı'nın da bir hatrını sormadan geçmeyelim değil mi? Kırmızı yanakları ve yıllardır değiştirmediği berbat saç stiliyle hafızamıza işleyen bir güzelliği var Tuncay'ın. O da bu açığını koşup mücadele ederek kapatmaya çalışıyor doğal olarak.
Tuncay'ın ardından eski takım arkadaşı Volkan Demirel'i de anmazsak ayıp olur sanırım. Aslında daha gençken bu listeye girebilecek çirkinlikte değildi Volkan. Ne olduysa birden atak yaparak listemize sert bir giriş yaptı. Yaşlandıkça daha da iddialı olacak gibi.

Son iki senedir olağanüstü bir azimle mücadele eden Servet Çetin'e geldi sıra. Bir savunma oyuncusu olması nedeniyle çirkin olmanın avantajlarını iyi kullanan oyunculardan Servet de. Zaten imaj maker olarak da kankası Volkan Demirel'i seçmiş olması, Servet'i çirkinlik konusunda oldukça iddialı yapmış.

Yazı dizimizin bugünkü bölümünü en ağır olana ayırayım diyorum ancak bir türlü aralarından da seçemiyorum. Selim Özer mi Hakan Çimen mi yoksa Deniz Barış mı? Kararı siz verin...

yıllarca Denizlispor'da rakip forvetlerin korkulu rüyası olan Hakan Çimen, ilerleyen yaşına rağmen tipinin avantajını iyi kullananlardan

efsane Bursaspor'un sarkık liberosuydu Selim. şimdi antrenörlük yapmakta. ilginç saç-sakal kombinasyonu sayesinde çalıştırdığı oyuncular üzerinde bir etkiye sahip olduğu şüphesiz...

Deniz Barış şu an futbol oynayan jenerasyonun en umutsuz vakalarından


21 Mayıs 2009 Perşembe

Bu adama dikkat! Maicosuel Hoffenheim'da...

Bu sezon adından bol bol söz ettiren Bundesliga ekibi TSG 1899 Hoffenheim, önümüzdeki sezon da aynı çizgisini sürdürecek gibi. Bunun içim ilk adımı da Botafogo'dan Brezilya'nın son zamanlarda yıldızı en çok parlayan genç oyuncularından biri olan Maicosuel Reinaldo de Matos'u transfer ederek attılar. Kısaca Maicosuel, oyunun iki yönünü de kotarabilen bir orta saha oyuncusu olsa da hücuma dönük yetenekleri bakımından tam bir cevher. İnanılmaz yumuşak bileklere ve bizlere Franck Ribery'i anımsatan bir sürate sahip. Bu özelliklerinin dışında iyi bir duran top ustası ve futbolseverlere ilginç gelebilecek bir penaltı kullanma tarzı var. Bilenler kendisini gayet iyi bilir ama henüz duymayanlar için söylüyorum: Bu ismi bir kenara not edin... Önümüzdeki sezon zaten sık sık duyacaksınız ancak ileride -bu ivmeyle devam ederse- birçok büyük avrupa kulübünü birbirine düşürecek gibi. Zaten Hoffenheim da bu transferi gerçekleştirmek için kasasından çıkan toplam 25 milyon dolarlık bedelle bu fikirlerimizi destekliyor.

Luce&İstanbul


İstanbul'da bir keramet var Lucescu için. Son olarak bir Ukrayna takımı Shakhtar Donetsk'in başında dün gece geldi, son UEFA Kupası'nı aldı ve gitti. Zaten aksi olsa şaşırırdık herhalde çünkü Luce İstanbul'da hiç kupasız kalmadı neredeyse.

rumen hoca, fotoğrafta Galatasaray'ın 15. şampiyonluğunu kutlarken görülüyor

İstanbul'daki teknik direktörlük macerasına Galatasaray'la başlayıp henüz görevinin ikinci ayında UEFA Süper Kupa'yı müzesine götürmüş, aynı sezon Şampiyonlar Ligi çeyrek finaline çıkıp, ertesi sezon da Lig Şampiyonluğunu kazanıp görevine son verilmişti. Böyle bir hocanın her eve lazım olduğu durumuna çabuk uyanan Beşiktaş ise fırsatı kaçırmayıp Luce'nin kafasına siyah beyazlı bereyi takıvermişti. Beşiktaş'ın 100. yılında başlayan bu beraberlik, meyvelerini şampiyonluk olarak vermiş ve siyah beyazlılar UEFA Kupası çeyrek finaline kadar çıkmıştı. Hoş, kendisi Shakhtar'ın başında da başarılı oldu ama Galatasaray ve Beşiktaş'ın o günlerdeki mali yapısı ve başarıya ulaşma yolunda yapabilecekleriyle Shakhtar'ın mali yapısı çok çok farklı.

bu fotoğrafta da Luce'yi adeta yeniden yarattığı Sergen Yalçın'la şakalaşırken görüyoruz

Tabii bir de futbolculuk kariyeri var. İlk milli maçını ve milli takımdaki ilk golünü de İstanbul'da 1975 yılındaki Türkiye-Romanya maçıyla yaşamış Lucescu. İstanbul'la alakalı bu durumun kendisi de farkında olacak ki, bir gün tekrar bu kentte çalışmaya çok sıcak. Bakarsınız, yakın zamanda tekrar görebiliriz kendisini aşina olduğu sahalardan birinde.

14 Mayıs 2009 Perşembe

"Uygun'suz" Sözler

Bu yazıda değineceğim mesele aslında yeni bir şey değil. Yıllarca çeşitli teknik adamlar, sivri demeçlerle zaman zaman basının gündemine geliyorlar zaten. Ancak sanırım hiçbirisi Sivasspor teknik direktörü Bülent Uygun kadar konuşulmuyor.

İlginç tespitleri var Bülent Uygun'un. Tabii bu tespitler ve arkasında gelen demeçler bazılarına Jose Mourinhovari gelebilir. Hatta belki de Bülent Uygun'a da böyle geliyordur, kim bilir? Aslında mesele sözcüklerin ve fikirlerin marjinalliği değil. Bence bu konuyu tartışılır kılan şey, üzerinde fazla düşünülmeden kurulan cümleler. Zaten benim görüşüme göre beyanat tarzı olarak Uygun'u Mourinho'dan ayıran en önemli etken de bu herhalde. Birdenbire çok farklı yerlere çekilebilecek laflar geliyor Sivas'tan.

Kısaca hatırlayacak olursak, Bülent Uygun ilk tartışmalı sözünü geçtiğimiz sezon oynanan Galatasaray-Fenerbahçe derbisi için Hakan Şükür'ün "Kutlu Doğum Haftasına yakışır bir derbi olsun" açıklamasını eleştirenler hakkında söylemişti. "Hakan'ı eleştirenler cuma namazına gidiyor mu ki?" minvalinde bir çıkış geldi Sivasspor teknik direktöründen. Aklıselim kimse eleştiri ve cuma namazı arasındaki ilişkiyi anlamlandıramamıştı o günlerde ve tabii ki Bülent Uygun ilk kez bu kadar ciddi bir tepki görmüştü kamuoyundan. Hakan Şükür'ü eleştirmek ve cuma namazı... Şimdi yine düşündüm, yine anlamsız...

Aynı maç için Lig Tv'de kendisine görüşü sorulduğunda Sivasspor'un da avantaj kazanması için beraberlik istediğini dile getirirken aynı gün Fenerbahçe TV'de "Fenerbahçe'de top oynadığım için gönlüm Fenerbahçe'nin kazanmasından yana" şeklinde bir açıklaması daha var. Tabii ki ikinci açıklamanın nedenleri belli. Sadece bazı yerlere nasıl ulaşılabileceğine dair küçük bir anektot olarak geçiyoruz bunu.

Sonrasında bu sezon içerisinde gündemde kalmak için yaptığını tahmin ettiğim bir açıklama daha yaptı Bülent Uygun. Fenerbahçe ile yapacakları kupa maçıyla alakalı olarak "5 yerim, 7 yerim, 9 da yerim ama asla 6 veya 8 yemem" dedi. Bu pek de alışık olmadığımız ve oynanacak maçla alakalı en ufak bir fikir vermeyen beyanat da birkaç gün konuşulup unutuldu.

Gündeme gelmeyi başarının anahtarı olarak görmek mi, yoksa gelen başarının ardından hissedilen bir ihtiyaç olarak görmekten midir bilemiyorum ancak bazı sebepler, durduk yere gelen enteresan beyanatları devam ettirdi. “İstanbul'da Laila, Sivas'ta La İlahe İllallah” dedi bir gün. Kurduğu cümlenin ne anlama geldiğini yine düşünmemiş olsa gerek, uzunca bir süre sonra da olsa düzeltmek gereği duydu. Açıklaması şu şekildeydi: "Profesörün birisi sallamış. Arkamdan konuşan çok. Okumuş, ama sadece profesör olmuş. Ben şunu demek istedim, İstanbul'da, İzmir'de, Ankara'da 24 saat gezebilirsiniz. Bu doğaldır. Gezmek için Sivas'ta yer yok. Alışveriş merkezini bile yeni yapıyoruz. Ben bir futbolcuya 700 milyar verip barda pavyonda gezdirmem. Sivas'ta oyuncularımın sadece antrenmana konsantre olmasını isterim" Anlamın epey bir değiştiği, açıkça belli...

Ardından geldik bugüne ve kendisinin nurtopu gibi iki yeni beyanatını daha okuduk basında. İlki Sivasspor'un başarılı lig performansını önce "tesadüf" sonra da "gaza gelmek" ile açıklayan futbol çevrelerine verdiği "gazla gidilseydi millet gazman olurdu" şeklindeki ayar, ikincisi de Sakaryasporlu bazı yöneticiler ve futbolcu Claudio Fernando Graf hakkında yaptığı "gidiyor bir takımın yönetiminde olan belediyeci futbolcu alıyor geliyor. adamın uzmanlık alanı foseptik çukuru. alıp geldiği futbolcu da foseptikten çıkmış gibi. bir ara 1 milyon 200 bin avro verip graf diye futbolcuyu alıp getirdiler" şeklindeki açıklama oldu. Şu anda basın harıl harıl bu sözlere değiniyor. Bülent Uygun özellikle bu yıl herkesin kendisini ve Sivasspor'u antipatik görmesinden şikayetçi. Bu antipati durumu da gerçekten ilginç aslında. Çünkü bu zamana kadar başarılı sezon geçiren anadolu takımları hep sempatiyle karşılandı bu ülkede. Demek ki bu antipatinin bir sebebi var ve bu sebep için de Bülent'in kendisinde de hatalar araması lazım. "Futbolumuzun entropi sorunu var" gibi akıllara zarar cümleler kurup, Sedat Peker'in yakın dostlarından biri olup, Muhsin Yazıcıoğlu için şiir yazıp, üzerine üstlük bir de her seferinde Fenerbahçe'ye yakın durma gayreti sergileyerek sadece belli bir kesimin seveceği teknik direktör olma yolunda emin adımlarla ilerleyen Bülent Uygun, umarım bir gün daha yumuşak hatlı cümleler kurup, bulunmak istediği mevkilere layık hareketler sergilemeye başlar ve Türk futboluna yararlı olur. Ama emin olun ki kendisine lazım olan şey şu an şahit olduklarımız değil...

Gollum de Souza & Alex


Yıllardır içimi kemiren bir benzerlik aslında bu. Dile getirmemek için kendimi çok yordum ancak buraya kadarmış. Fotoğraflar her şeyi açıklıyor sanırım.

13 Mayıs 2009 Çarşamba

Özgürlüğe Kaçış

Sonunda beklenen oldu ve Mehmet Topuz artık Kayserispor'dan ayrılmak istediğini ulusal medyada da açıkça dile getirdi. Bunca yıl 5. büyük olabilme sevdasına bu oyuncusunu hiçbir yere göndermeyen Kayserispor yönetimi de bu beyanat karşısında "eğer ayrılmak isterse zorla tutmayız" açıklamasını yaptı. Hoş, pek samimi bir açıklama gibi gelmiyor. En azından bonservisinde ne kadar kolaylık sağlayacaklar, orası tam bir muamma.
Galatasaray'ın 2002 Dünya Kupası'ndan sonra Hasan Şaş'a yaptığını Kayserispor da Mehmet Topuz'a yapıyordu yıllardır. Bakalım Mehmet kendisi için belirlenecek fiyatı ödeyecek bir kulüp bulabilecek mi. Neyseki yaşı kariyerini tekrar çıkışa geçirmek için müsait.

12 Mayıs 2009 Salı

Kontrolsüz Güç Güç Değildir... Cafer Aydın...


Türk futbolunun en renkli şahsiyetlerinden biri olarak her zaman hatırlanacak bir isimdir Cafer Aydın. Maçlardaki deli dolu, delişmen halleri ve üstün gol kabiliyetiyle tüm hırçınlığına ve heyecanına rağmen sevdik onu. Özellikle maçlarda kırmızı kart gördükten sonra verdiği görüntüler her zaman ilgi çekecek cinstendi. Ne zaman kart görse, patlamaya hazır bomba olurdu adeta. Agresif futbolcu cafer aydın, az önce kavga ettiğinden ve de halen zibilyon tane küfür edebilecek enerjiyi bünyeden atamadığından dolayı suratı kıpkırmızı kesilirdi. Tıslayarak soyunma odasına inerken bir tv muhabirine rastlarsa yanından hızla geçer, soru soran muhabiri bir yarım metre geçince arkasına döner, hiçbir zaman anlaşılamamış bir şeyler geveledikten sonra kapıya, duvara tekme atarak yoluna devam ederdi. Biraz sakinlemişse burnunu elinin üstüne sile sile içini de dökerdi tabii ki. Bu iki tepki arasında da çok değil, yaklaşık bir 15 saniyelik zaman farkı olurdu.

Cafer Aydın, Gençlerbirliği, Ankaragücü, Adanaspor, Kayserispor ve daha birçok anadolu kulübünde yıllarca aynı çizgide mücadele etmeyi bilmiş, sonrasında da profesyonel futbolu bırakmak zorunda kalsa da bu spordan kopamamıştır. Şimdilerde Sivasspor altyapısında yeni Caferler yetiştirdiğini duymak, açıkçası yüreğimize su serpti...

8 Mayıs 2009 Cuma

Sahalardaki Erkek Güzelleri Üzerine Bir İnceleme - vol.2

Daha önce dünya ve avrupa liglerinden tanınan, nispeten daha meşhur çirkin futbolcuları kısaca tanımıştık. Şimdi sıra geldi bizim içimizden çıkan, kendi öz evlatlarımıza. Tabii ki bizim çocuklarımız da en az onlar kadar, hatta onlardan da çirkin. Üstelik bu konuda, örnek vermek gerekirse, David James'in yaptığına benzer hiçbir gayretleri yok.

Bu kez günümüzden geçmişe doğru gidelim istiyorum. Genç kuşağın en çirkinlerinden biriyle başlıyoruz:
Sabri Sarıoğlu... Hepimiz hemfikirizdir sanırım bu konuda. Aranızdan kim Sabri'yi yanına alıp gece kulüplerine akmak ister ki? Yalnız öyle hemen gözü kapalı reddetmeyin. Sabri kardeşimiz bu tiple Sinem Kobal'ın kalbini çalmıştı bir ara. Demek ki neymiş? Sinem kızımız dış görünüme önem vermiyormuş. Evet, sanırım bunu rahatlıkla iddia edebilirim...

fotoğrafta görüldüğü üzere alnından saç çıkan Sabri, çirkinliğini çekirdek çitlemeye borçlu. Galatasaray'ın Avustralyalı yıldızı Harry Kewell'ı da tuzağa düşürürken takındığı sinsi sırıtışa bir bakın...

Şu anda sahalarımızda fırtına gibi esen bir diğer çirkinimiz ise Beşiktaşlı İbrahim Üzülmez. Zaman zaman yapılan anketlerde Türkiye'nin en çirkin futbolcusu seçilme onuruna erişen İbrahim, aynı zamanda röportajlardaki hazırcevap tavrı ile de bu çirkinliğine bir sevimlilik katıyor. Hatta öyle ki, "boş zamanlarında ne yaparsın İbrahim?" sorusuna "kitap okumam" diye cevap verebilmiş bir insandır kendisi... Ayrıca sima olarak kelimenin tam anlamıyla korkunç olması kendisine yetmemekte, güne giden teyzeler gibi kestirdiği saçlarıyla da bu çirkinliğini soslamaktadır.

İbrahim Üzülmez'in düğününden bir enstantane. Allah bir yastıkta kocatsın...

formayla böyle görünüyor. ne dersiniz? Avrupalı çirkin meslektaşlarıyla kapışamaz mı?

Evet, sözü Beşiktaş'tan açmışken, öyle devam edelim derim ben. Şimdi tahminime göre içten Beşiktaşlı herkesin sevdiği bir karaktere geliyor sıra: Ali Eren Beşerler... Ali Eren, bu konuda sanırım Beşiktaş'taki gelmiş geçmiş en başarılı örneklerden birisi. Bu arada unutmadan belirtelim ki; kendisi acı ama gerçek bir şekilde Steve Vai'ye benzemekte olan bir insandır..

burada aradaki benzerliği daha verimli bir şekilde inceleyebiliriz. Gerçekten de neredeyse ikiz gibiler.


Aslında Ali Eren, doğal görüntüsünün dışında çirkin pozlar da verebilen bir futbolcuydu. Gazetelerde çıkan fotoğraflarına insan bıkmadan sürekli bakabilirdi. Hoş, sonunda iştah falan kalmıyor ama yine de pek fazla benzeri görülmeyecek manzaralar bu bahsi geçenler:


bu fotoğrafın çekildiği günü dün gibi hatırlarım. Ali Eren o gün tesislere transfer görüşmesi için geliyor, pazarlıkların uzamasıyla da kazınmaya başlayan midesini dürümle teselli ediyor. bakışlara dikkat...

bu da sanırım efor testinden geçerken alınmış bir kare. gözler yine birçok şeyi açıklıyor...

Beşiktaş'a kısa bir mola verip, Türkiye liglerinde oynamış ve çirkinliği ders konusu olabilecek bir başka oyuncuya, Fenerbahçe'nin eski sağ kanat oyuncusu Ümit Birol'a değinelim kısaca. Kocaelispor'da yıldızı parlayan Ümit, Fenerbahçe'ye transfer olmuş ve burada birkaç sene istikrarla forma giymişti. Aslında güzel olan ancak sonradan Nuri Alço tarafından suratına kezzap atılan Türk Filmi karakterlerini andıran Ümit, şu anda okumakta olduğunuz yazının belki de en renkli simalarından birisi olan Recep Çetin'le ilginç bir rekabet yaşardı çirkinlik bakımından. Gazeteler, o ara "en çirkin kim" anketlerinde iki isim arasında kalır, ama bir türlü karar veremezlerdi. Derken bir gün Ümit'ten açıklama geldi:

"Recep'ten daha yakışıklı olduğum kesin!"

İşte bu açıklama üzerine oluşan derin ve korkulu sessizliği bozacak insan tabii ki gelmiş geçmiş en çirkin Beşiktaş futbolcusu Recep Çetin olacaktı:

"Ümit yakışıklıysa ben de Alain Delon'um"

Delişmen kişiliğini bir kez daha ortaya süren Recep, tartışmaya noktayı bu şekilde koymuştu.

gençliğinde rakip sol kanat oyuncularına geçit vermeyen Takoz Recep, yaşlandıkça çirkinliğinin üzerine koyanlardan...


İşte şimdi sıra bir efsaneye geliyor. Onu çoğu kimse hatırlamaz belki. Ama biz hatırladık. Aslında kendisini ayrı bir yazımızda daha detaylı inceleyeceğiz ancak burada anmazsak olmazdı. 80'lerin ilk yarısında siyah-beyazlı formayı giymiş bir efsaneyi hatırlayacağız: Tuğrul Şener... Nam-ı diğer Kör Tuğrul... Şimdilik onun hakkında söyleyeceğimiz tek şey, bir kafa topunda kalecinin parmağının gözüne girmesiyle büyük bir tehlike atlattığı ve buna rağmen futbola devam ettiğidir. Gerisini zaten duruşu özetliyor:

yorumsuz...

Kategoriler

201 afrika uluslar kupası 2010 dünya kupası 2014 dünya kupası a milli takım a2 ligi abdul kader keita abdullah avcı adana demirspor adanaspor adnan polat adriano ajax akhisarspor alanyaspor alex de souza alexis sanchez ali sami yen stadı almanya alpaslan dikmen altay amerika birleşik devletleri andre santos andrea pirlo ankaragücü ankaraspor anket antalyaspor arda turan arjantin arsenal arsene wenger as monaco atınç nukan atletico madrid aurelien chedjou avustralya aydın karabulut aykut erçetin aykut kocaman azerbaycan aziz yıldırım ballon d'or bank asya 1. lig barcelona başakşehir batuhan altıntaş batuhan karadeniz bayer leverkusen bayern münih bekir irtegün belçika benfica bertul kocabaş beşiktaş Beşiktaş ve City blogtivi bogdan stancu bolton wanderers boluspor borussia dortmund bosna hersek braga brezilya bucaspor bundesliga burkina faso bursaspor bülent ataman bülent korkmaz bülent uygun bülent ünder caner erkin celal kıbrızlı celtic cem sultan cesc fabregas ceyhun eriş ceyhun gülselam cezayir championship chelsea christoph daum claudio bravo claudio caniggia claudio pizarro claudio taffarel copa america corinthians cristiano ronaldo cska moskova cüneyt çakır çaykur rizespor daniel güiza danimarka david villa deniz kadah denizlispor deportivo la coruna didier drogba didier zokora diego maradona dirk kuijt diyarbakırspor doğaüstü futbol gerçekleri dunga dynamo dresden egemen korkmaz eintracht frankfurt elano elazığspor elvir baliç emiliano insua emmanuel emenike emre can erdoğan arıca eskişehirspor euro 2012 euro 2016 fabio bilica fanzin faryd ali mondragon fatih terim fc sion fc twente felipe melo fenerbahçe fernando muslera ferudun tankut fifa fildişi sahili formalar frank lampard frank rijkaard fransa franz beckebauer futbol sandığı galatasaray gana gaziantepspor gençlerbirliği genoa getafe gheorghe hagi giampaolo pozzo gine gino pozzo glasgow rangers gökhan inler gökhan töre gökhan ünal göztepe granada greuther fürth guillermo ochoa gurbetçi futbolcular guti guus hiddink güncel güney afrika güny kore güvenç kurtar haftanın ardından hakan arıkan hakan çalhanoğlu hakan şükür hakemler hamburg hamit altıntop hannover 96 harry kewell hasan kabze hayrettin demirbaş hertha berlin hırvatistan hikmet karaman hollanda honduras hugo almeida ibb ibrahim üzülmez ibrahima yattara iddaa ilkay gündoğan inceleme incleme ingiltere inter irlanda cumhuriyeti ispanya istanbulspor isveç isviçre italya ivica olic j-league japonya jerry akaminko johan elmander jose mourinho jupp heynckes juventus jürgen klopp kadir has stadı kamerun kardemir karabükspor karlsruhe karşıyaka kasımpaşaspor kasper hjulmand kayserispor keylor navas kıymeti bilinmeyenler kocaelispor kolombiya konyaspor kosta rika kulüpler birliği la liga lazio lefter küçükandonyadis leipzig lens ligue 1 lionel messi liverpool livorno lokomotif moskova lomana lualua los galacticos lucas neill lugano lyon maç öncesi maç yorumu mahmut özgener mainz mali mamadou niang manchester city manchester united manisaspor mario balotelli mario götze marius alexe marsilya martin palermo mateja kezman medhi benatia mehmet ali aydınlar mehmet ekici meksika melih gökçek mersin idman yurdu mert günok mesut bakkal mesut özil metin diyadin metin oktay metin tekin mevlüt erdinç mhk michael owen michael skibbe milan milan baros miroslav klose muhammed demirci muhammet reis mustafa denizli mustafa yücedağ nadir çiftçi napoli necati ateş necip uysal newcastle united nicolas anelka nijerya nostalji notts county nuri şahin nürnberg oğuz çetin oğuz sarvan oğuzhan özyakup olcan adın olympiakos orduspor orhan şam osc lille oscar cordoba ömer toprak panathinaikos paok paraguay pep guardiola pierre webo portekiz porto portsmouth premier league premier lig psg ptt 1.lig radamel falcao rafael benitez rais m'bolhi raymond domenech real madrid real sociedad rıdvan dilmen ricardo quaresma rigobert song river plate robert lewandowski roberto carlos robinson zapata roma romario ronaldinho ronaldo rosenborg sabri sarıoğlu sakıp özberk samet aybaba samir handanovic sampdoria samsunspor schalke 04 selçuk inan selçuk şahin semih şentürk senegal sercan sararer serdal adalı sergen yalçın serie a servet çetin sezer öztürk shakhtar donetsk sırbistan simao sabrosa simon kuper simon zenke sinan bolat sinan engin sivasspor slaven bilic slovakya slovenya spor basını sportivi st etienne stefan scepovic stoke city stsl stuttgart süleyman koç süper final şampiyonlar ligi şenol güneş şili tayfun korkut temur ketsbaia tff thierry henry tim howard tim krul tolgay arslan tolunay kafkas tottenham hotspur toulouse trabzonspor transfer tsg 1899 hoffenheim tsl tugay kerimoğlu tunus türk telekom arena twitter u20 udinese uefa uefa avrupa ligi ufuk ceylan unutulmaz ikililer uruguay ümit karan ümit kayıhan ünal aysal valencia vfl wolfsburg villarreal vincent enyeama volkan şen watford wayne rooney werder bremen wesley sneijder yekta kurtuluş yeni zelanda yeşil burun adaları yıldırım demirören yılmaz vural yunanistan yunanistan süper ligi yusuf şimşek yücel ildiz zenit ziraat türkiye kupası ziya doğan zlatan ibrahimovic zoran simovic zvjezdan misimovic

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails